Shared Flashcard Set

Details

Words
Super
2981
Other
Not Applicable
05/01/2012

Additional Other Flashcards

 


 

Cards

Term
a, (an)
Definition
a, (an) /ı, ın, en/ sıfat (herhangi) bir This is a table. Bu bir masadır. This is an apple. Bu bir elmadır.
Term
a.m.
Definition
a.m. /'ey'em/ isim geceyarısından öğlene kadar olan zaman 9 a.m. is 9 o'clock in the morning. 9 a.m., sabah saat dokuz demektir.
Term
abandon
Definition

abandon  /ı'bendın/ fiil   terk etmek, bırakmak He abandoned his children. Çocuklarını terk etti.

Term
ability
Definition
ability /ı'bilıti/ isim yetenek He has the ability to do this job. O bu işi yapacak yeteneğe sahiptir.
Term
able
Definition
able /'eybıl/ sıfat güçlü, yetenekli be able to fiil -ebilmek, -abilmek Are you able to lift this heavy suitcase? Bu ağır bavulu kaldırabilir misin?
Term
about
Definition
about /ı'baut/ zarf 1- hakkında This book is about Turkey. Bu kitap Türkiye hakkındadır. 2- aşağı yukarı, yaklaşık The holiday cost about 500 dollars. Tatil aşağı yukarı 500 dolara mal oldu.
Term
above
Definition
above /ı'bav/ edat üstünde, yukarıda Atatürk's picture is above the blackboard. Atatürk'ün resmi tahtanın üstündedir.
Term
absence
Definition
absence /'ebsıns/ isim bulunmama, yokluk The boys were noisy during their teacher's absence. Öğretmenleri yokken çocuklar gürültücüydüler.
Term
absent
Definition
absent /'ebsınt/ sıfat burada değil, yok The student was absent for three days. Öğrenci üç gün yoktu.
Term
absolutely
Definition
absolutely /'ebsılu:tli/ zarf tümüyle; kesinlikle You are absolutely wrong. Kesinlikle yanılıyorsun.
Term
absolutely
Definition
absolutely /'ebsılu:tli/ zarf tümüyle; kesinlikle You are absolutely wrong. Kesinlikle yanılıyorsun.
Term
accept
Definition
accept /ık'sept/ fiil kabul etmek I accepted the wedding invitation. Düğün davetini kabul ettim.
Term
access
Definition
access /'ekses/ isim giriş They couldn't find the access to the building. Binanın girişini bulamadılar.
Term
accident
Definition
accident /'eksidınt/ isim 1- kaza The car accident was very bad. Araba kazası çok kötüydü. 2- by accident tesadüfen, kazara He broke the window by accident. Camı kazara kırdı.
Term
accommodation
Definition
accommodation /ıkomı'deyşın/ isim yatacak yer, kalacak yer The company gave them free accommodation. Şirket onlara bedava kalacak yer verdi.
Term
according to
Definition
according to /ı'ko:ding tı/ edat -e göre According to my watch it is 5 o'clock. Benim saatime göre saat beş.
Term
accountant
Definition
accountant /ı'kauntınt/ isim muhasebeci John has been working as an accountant for fifteen years. John on beş yıldır muhasebeci olarak çalışıyor.
Term
accuse
Definition
accuse /ı'kyu:z/ fiil suçlamak I accused him of lying. Onu yalancılıkla suçladım.
Term
ache
Definition
ache /eyk/ isim ağrı She has an ache in her arm. Kolunda bir ağrı var.
Term
achieve
Definition
achieve /ı'çi:v/ fiil başarmak, yapmak What do you want to achieve in your work? İşinde neyi başarmak istiyorsun?
Term
achieve
Definition
achieve /ı'çi:v/ fiil başarmak, yapmak What do you want to achieve in your work? İşinde neyi başarmak istiyorsun?
Term
across
Definition
across /ı'kros/ edat 1- bir yanından öteki yanına She walked across the park. Parkın bir yanından öteki yanına yürüdü.2- karşısında The post office is across the road. Postane yolun karşısındadır.
Term
act
Definition
act /ekt/ fiil 1- hareket etmek, davranmak He is acting very strangely. Çok tuhaf davranıyor. 2- (rol) oynamak He acted as the King in the play. Oyunda Kral rolünü oynadı.
Term
action
Definition
action /'ekşın/ isim hareket, iş You are responsible for your actions. Hareketlerinden sorumlusun.
Term
active
Definition
active /'ektiv/ sıfat aktif, faal, etken She is an active girl in class. Sınıfta faal bir kızdır.
Term
activity
Definition
activity /ek'tiviti/ isim etkinlik He enjoys all the activities in school. Okuldaki bütün etkinliklerden hoşlanır.
Term
actor
Definition
actor /'ektı/ isim erkek oyuncu, aktör I want to be an actor. Oyuncu olmak istiyorum.
Term
actress
Definition
actress /'ektris/ isim kadın oyuncu She was chosen the best actress last year. O geçen yıl en iyi kadın oyuncu seçildi.
Term
actually
Definition
actually /'ekçuıli/ zarf gerçekten, aslında Actually, he is more stupid than others. Aslında o diğerlerinden daha aptaldır.
Term
add
Definition
add /ed/ fiil 1- ilave etmek, eklemek She added salt to the soup. Çorbaya tuz ilave etti. 2- toplamak If you add 4 and 3 you get 7. 4 ile 3'ü toplarsan 7 eder.
Term
addition
Definition
addition /ı'dişın/ isim 1- ilave, ek This new room is an addition to the office. Bu yeni oda büroya bir ektir. 2- toplama The addition was too hard for the students. Toplama öğrenciler için çok zordu.
Term
additional
Definition
additional /ı'dişınıl/ sıfat ek, ilave, ekstra We don't need any additional staff. Daha fazla elemana ihtiyacımız yok.
Term
address
Definition
address /ı'dres/ isim adres What is your address? Adresiniz nedir?
Term
adjective
Definition
adjective /'eciktiv/ isim (dilbilgisinde) sıfat "Beautiful" is an adjective. "Güzel" bir sıfattır.
Term
adjust
Definition
adjust /ı'cast/ fiil ayarlamak Please adjust the car seat before driving. Lütfen sürmeden önce arabanın koltuğunu ayarlayın.
Term
admire
Definition
admire /ıd'mayı/ fiil hayran olmak He admired Atatürk. Atatürk'e hayran oldu.
Term
adult
Definition
adult /'edalt, ı'dalt/ isim yetişkin Only adults are allowed to marry. Sadece yetişkinler evlenebilir.
Term
advance
Definition
advance /ıd'va:ns/ fiil ilerlemek The army advanced to the city. Ordu şehre ilerledi.
Term
advantage
Definition
advantage /ıd'va:ntic/ isim avantaj, yarar Speaking English is an advantage. İngilizce konuşmak bir avantajdır.
Term
adventure
Definition
adventure /ıd'vençı/ isim macera, serüven I like watching adventure films. Serüven filmleri seyretmeyi severim.
Term
adverb
Definition
adverb /'edvö:b/ isim (dilbilgisinde) belirteç, zarf "Slowly" is an adverb. "Yavaşça" bir belirteçtir.
Term
advertisement
Definition
advertisement /ıd'vö:tismınt/ isim ilan I put an advertisement in the paper. Gazeteye bir ilan verdim.
Term
advice
Definition
advice /ıd'vays/ isim nasihat, öğüt I need your advice. Tavsiyene ihtiyacım var.
Term
adviser
Definition
adviser /ıd'vayzı/ isim danışman, müşavir The manager has seven advisers. Müdürün yedi danışmanı var.
Term
aerial
Definition
aerial /'eıriıl/ isim anten There are 10 TV aerials on the roof. Çatıda 10 tane televizyon anteni var.
Term
aeroplane
Definition
aeroplane /'eırıpleyn/ isim uçak This aeroplane flies to Australia. Bu uçak Avustralya'ya uçar.
Term
affect
Definition
affect /ı'fekt/ fiil etkilemek Smoking affects health. Sigara içmek sağlığı etkiler.
Term
afraid
Definition
afraid /ı'freyd/ sıfat be afraid (of), (-den) korkmak He is afraid of snakes. O yılanlardan korkar.
Term
after
Definition
after /'a:ftı/ edat -den sonra After dinner they went to the cinema. Akşam yemeğinden sonra sinemaya gittiler.
Term
afternoon
Definition
afternoon /a:ftı'nu:n/ isim öğleden sonra He went out in the morning and came home in the afternoon. Sabahleyin dışarı çıktı ve öğleden sonra eve geldi.
Term
afterwards
Definition
afterwards /'a:ftıwıdz/ zarf sonradan, sonra Afterwards, they left. Sonra gittiler.
Term
again
Definition
again /ı'gen, ı'geyn/ zarf tekrar, yine Can you play that song again? O şarkıyı tekrar çalabilir misin?
Term
against
Definition
against /ı'genst/ edat karşı He threw the ball against the wall. Topu duvara karşı fırlattı.
Term
age
Definition
age /eyc/ isim yaş Do you know my age? Yaşımı biliyor musun?
Term
agency
Definition
agency /'eycınsi/ isim büro, acente Where is that travel agency? O seyahat acentası nerede?
Term
aggressive
Definition
aggressive /ı'gresiv/ sıfat saldırgan Some people become aggressive when they drink. Bazı insanlar içki içince saldırgan olurlar.
Term
ago
Definition
ago /ı'gou/ zarf önceTwo years ago I met him on the street. İki yıl önce onunla sokakta karşılaştım.
Term
agree
Definition
agree /ı'gri:/ fiil aynı fikirde olmak, katılmak He doesn't agree with me. Benimle aynı fikirde değil.
Term
agreement
Definition
agreement /ı'gri:mınt/ isim sözleşme; anlaşma There is no agreement between the two sides. İki taraf arasında anlaşma yok.
Term
aid
Definition
aid /eyd/ isim yardım They got aid from the government. Hükümetten yardım aldılar.
Term
aim
Definition
aim /eym/ 1- fiil nişan almak The soldier aimed at the enemy. Asker düşmana nişan aldı. 2- isim amaç My aim is to help other people. Amacım diğer insanlara yardım etmektir.
Term
air
Definition
air /eı/ isim hava He threw the ball into the air. Topu havaya fırlattı.
Term
air-conditioner
Definition
air-conditioner /'eıkındişını/ isim klima This car has an automatic air-conditioner. Bu arabanın otomatik bir kliması var.
Term
aircraft
Definition
aircraft /'eıkra:ft/ isim uçak(lar) It was a new model of aircraft. O yeni bir uçak modeliydi.
Term
airhostess
Definition
airhostess /'eıhoustis/ isim hostes My cousin is an airhostess. Kuzenim hostestir.
Term
airline
Definition
airline /'eılayn/ isim havayolu Cem always travels by Turkish Airlines. Cem hep Türk Havayolları ile seyahat eder.
Term
airplane
Definition
airplane /'eıpleyn/ isim uçak Turkey has bought a lot of airplanes from France. Türkiye Fransa’dan çok uçak satın aldı.
Term
airport
Definition
airport /'eıpo:t/ isim havalimanı The plane landed at the airport. Uçak havalimanına indi.
Term
alarm
Definition
alarm /ı'la:m/ isim alarm There is a very good alarm system in this bank. Bu bankada çok iyi bir alarm sistemi var.
Term
album
Definition
album /'elbım/ isim albüm He put the photo in the album. Fotoğrafı albüme koydu.
Term
alcohol
Definition
alcohol /'elkıhol/ isim alkol Too much alcohol can be bad for your liver. Fazla alkol karaciğeriniz için kötü olabilir.
Term
alike
Definition
alike /ı'layk/ sıfat aynı, benzer Those two bicycles look alike. Şu iki bisiklet benzer görünüyorlar.
Term
alive
Definition
alive /ı'layv/ sıfat canlı, hareketli Hey! This fish is still alive! Hey! Bu balık hala canlı!
Term
all
Definition
all /o:l/ edat bütün, tüm, hepsi She put all her money in the bank. Bütün parasını bankaya koydu.
Term
all right
Definition
all right /o:l'rayt/ sıfat 1- Bir şey olmamış, iyi He was all right after the accident. Kazadan sonra iyiydi. 2- fena değil, idare eder The film was all right. Film fena değildi. 3- peki, tamam, olur"Let's go to the concert." "All right!" "Konsere gidelim." "Olur!"
Term
alligator
Definition
alligator /'elıgeytı/ isim timsah There is an alligator in this river. Bu ırmakta bir timsah var.
Term
allow
Definition
allow /ı'lau/ fiil izin vermek Smoking is not allowed here. Burada sigara içmeye izin verilmiyor.
Term
almost
Definition
almost /'o:lmoust/ zarf hemen hemen, neredeyse He almost died in the car crash. Araba kazasında az kalsın ölüyordu.
Term
alone
Definition
alone /ı'loun/ sıfat, zarf tek başına, yalnız He lives alone. O tek başına yaşar.
Term
along
Definition
along /ı'long/ zarf boyunca He walked along the road for three kilometres. Yol boyunca üç kilometre yürüdü.
Term
aloud
Definition
aloud /ı'laud/ zarf yüksek sesle She read the book aloud. Kitabı yüksek sesle okudu.
Term
alphabet
Definition
alphabet /'elfıbet/ isim alfabe, abece There are 26 letters in the English alphabet. İngiliz alfabesinde 26 harf vardır.
Term
already
Definition
already /o:l'redi/ zarf şimdiden, çoktan, zaten I have already had breakfast. Çoktan kahvaltı yaptım.
Term
also
Definition
also /'o:lsou/ zarf de, da, bir de, ayrıca She sings beautifully and also plays the piano. Güzel şarkı söyler ve piyano da çalar.
Term
alter
Definition
alter /'o:ltı/ fiil 1- değişmek Istanbul has altered a lot since 1980. İstanbul 1980’den beri çok değişti. 2- değiştirmekI think we have to alter our plans. Sanırım planlarımızı değiştirmek zorundayız.
Term
although
Definition
although /o:l'dou/ bağlaç -dığı halde, -e karşın, -dığı halde They are happy although they are poor. Yoksul oldukları halde mutlular.
Term
altogether
Definition
altogether /o:ltı'gedı/ zarf tamamen, tümüyle, bütün bütün The ship disappeared altogether. Gemi tamamen gözden kayboldu.
Term
always
Definition
always /'o:lweyz/ zarf daima, hep He is always late for school. O okula hep geç kalır.
Term
am
Definition
am /'em/ fiil -ım, -im ,I am a student. Ben bir öğrenciyim.
Term
amateur
Definition
amateur /'emıtı/ isim amatör He is only an amateur footballer. O sadece amatör bir futbolcu.
Term
ambulance
Definition
ambulance /'embyulıns/ isim ambulans, cankurtaran The ambulance took him to the hospital. Ambulans onu hastaneye götürdü.
Term
among
Definition
among /ı'mang/ edat aralarında, arasında There was an apple among the oranges. Portakalların arasında bir elma vardı.
Term
amount
Definition
amount /ı'maunt/ isim miktar There is small amount of water in the cup. Fincanda az miktarda su var.
Term
an
Definition
an /ın, en/ sıfat (herhangi) bir Can you give me an orange please? Lütfen bana bir portakal verebilir misin?
Term
analysis
Definition
analysis /ı'nelısis/ isim çözümleme, analiz He gives a good analysis of the text. Metni iyi çözümlüyor.
Term
anchor
Definition
anchor /'enkı/ isim gemi demiri, çapa The ship had a very big anchor. Geminin çok büyük bir çapası vardı.
Term
and
Definition
and /ınd, end/ bağlaç ve We sang and danced. Şarkı söyledik ve dans ettik.
Term
anger
Definition
anger /'engı/ isim öfke, kızgınlık, hiddetYou must learn to control your anger. Öfkeni kontrol etmeyi öğrenmelisin.
Term
angle
Definition
angle /'engıl/ isim köşe, açı A circle hasn't any angles. Dairenin köşesi yoktur.
Term
angry
Definition
angry /'engri/ sıfat kızgın The teacher was angry with the noisy students. Öğretmen gürültücü öğrencilere kızgındı
Term
animal
Definition
animal /'enimıl/ isim hayvan Cats, dogs, horses, cows and sheep are animals. Kediler, köpekler, atlar, inekler ve koyunlar hayvanlardır.
Term
ankle
Definition
ankle /'enkıl/ isim ayak bileği She hurt her ankle. Ayak bileğini incitti.
Term
annual
Definition
annual /'enyuıl/ sıfat yıllık The two countries are holding annual talks. İki ülke yıllık konuşmalar düzenliyor.
Term
another
Definition
another /ı'nadı/ sıfat 1- başka bir, başka Have you got another book? Başka kitabın var mı? 2- bir ... daha Do you want another drink? Bir içki daha ister misin?
Term
answer
Definition
answer /'a:nsı/ 1- fiil cevap vermek, yanıtlamak He answered the question. Soruyu yanıtladı. 2- isim cevap, yanıt He didn't know the answer. Yanıtı bilmiyordu.
Term
ant
Definition
ant /ent/ isim karınca Ants live in large groups. Karıncalar büyük gruplar halinde yaşarlar.
Term
anxious
Definition
anxious /'enkşıs/ sıfat endişeli, merak içinde His mother was very anxious because he was late. Annesi endişeliydi çünkü geç kalmıştı.
Term
any
Definition
any /'eni/ zamir hiç Have you any apples? Hiç elman var mı?
Term
anybody
Definition
anybody /'enibodi/ zamir kimse, biri, hiç kimse Is there anybody at home? Evde kimse var mı?
Term
anyone
Definition
anyone /'eniwan/ zamir kimse, biri, hiç kimse Has anyone seen my book? Kimse kitabımı gördü mü?
Term
anything
Definition
anything /'eniting/ zamir (hiç)bir şey I don't want anything. Hiçbir şey istemiyorum.
Term
anyway
Definition
anyway /'eniwey/ zarf neyse, yine de He doesn't like that place, but he will go there anyway. Orayı sevmiyor, ama yine de oraya gidecek.
Term
anywhere
Definition
anywhere /'eniweı/ zarf (hiç)bir yere, (hiç)bir yerde I can't see my jacket anywhere. Ceketimi hiçbir yerde göremiyorum.
Term
apart
Definition
apart /ı'pa:t/ zarf ayrı The two buildings are 100 metres apart. İki bina birbirinden 100 metre ayrı.
Term
apartment
Definition
apartment /ı'pa:tmınt/ isim daire, apartman dairesi Susan lives in an old apartment in the city center. Susan şehir merkezinde eski bir dairede yaşıyor.
Term
apologize
Definition
apologize /ı'polıcayz/ fiil özür dilemek He apologized for being rude. Kabalığı için özür diledi.
Term
apparently
Definition
apparently /ı'perıntli/ zarf görünüşe göre, anlaşılan Apparently she did not succeed. Anlaşılan başarılı olamadı.
Term
appear
Definition
appear /ı'piı/ fiil 1- gibi görünmek She appeared to be happy. Mutlu görünüyordu. 2- ortaya çıkmak, görünmek The monkey appeared on the stage suddenly. Birdenbire sahneye maymun çıktı.
Term
appearance
Definition
appearance /ı'piırıns/ isim görünüm She had a healthy appearance. Sağlıklı bir görünümü vardı.
Term
appetite
Definition
appetite /'epitayt/ isim iştah I haven't any appetite. Hiç iştahım yok.
Term
apple
Definition
apple /'epıl/ isim elma I ate two apples. İki elma yedim.
Term
application
Definition
application /epli'keyşın/ isim başvuru His application for the job was not accepted. İş başvurusu kabul edilmedi.
Term
apply
Definition
apply /ı'play/ fiil başvurmak He wanted to apply for the job. İşe başvurmak istiyordu.
Term
appoint
Definition
appoint /ı'poynt/ fiil atamak, tayin etmek We will appoint a new teacher soon. Yakında yeni bir öğretmen atayacağız.
Term
appointment
Definition
appointment /ı'poyntmınt/ isim randevu I have an appointment at the hospital. Hastanede randevum var.
Term
appropriate
Definition
appropriate /ı'proupriıt/ sıfat uygun His words were not appropriate for the meeting. Sözleri toplantı için uygun değildi.
Term
approximate
Definition
approximate /ı'proksimit/ sıfat yaklaşıkWhat is the approximate number of guests? Konukların yaklaşık sayısı nedir?
Term
apricot
Definition
apricot /'eyprikot/ isim kayısı He bought a kilo of apricots. Bir kilo kayısı aldı.
Term
april
Definition
april /'eypril/ isim nisanMerve was born on the first day of April. Merve nisanın ilk günü doğdu.
Term
apron
Definition
apron /'eyprın/ isim önlük My mother wears an apron in the kitchen. Annem mutfakta önlük giyer.
Term
architect
Definition
architect /'a:kitekt/ isim mimar My father is an architect. Babam mimardır.
Term
are
Definition
are /ı, a:/ fiil -sin, -iz, -siniz; -dirlerYou are very kind. Çok naziksiniz.
Term
area
Definition
area /'eıriı/ isim alan, bölge This area is larger than the other one. Bu alan öbüründen daha geniş.
Term
argue
Definition
argue /'a:gyu:/ fiil tartışmak You shouldn't argue with your friends. Arkadaşlarınla tartışmamalısın.
Term
argument
Definition
argument /'a:gyumınt/ isim tartışma They had an argument. Tartışma yaptılar.
Term
arise
Definition
arise /ı'rayz/, arose /ı'rouz/, arisen /ı'rizın/ fiil çıkmak, doğmak A new problem will arise if he comes late. Geç gelirse yeni bir sorun çıkacak.
Term
arisen
Definition
arisen /ı'rizın/ fiil bkz. arise; A crisis has arisen in the agency. Acentada bir kriz çıktı.
Term
arithmetic
Definition
arithmetic /ı'ritmıtik/ isim aritmetik I don't like arithmetic. Aritmetiği sevmem.
Term
arm
Definition
arm /a:m/ isim kol She broke her arm. Kolunu kırdı.
Term
armchair
Definition
armchair /'a:mçeı/ isim koltuk This armchair is very comfortable. Bu koltuk çok rahat.
Term
army
Definition
army /'a:mi/ isim ordu This lorry belongs to the army. Bu kamyon orduya aittir.
Term
arose
Definition
arose /ı'rouz/ fiil bkz. arise; A storm arose. Bir fırtına çıktı.
Term
around
Definition
around /ı'raund/ edat etrafında, çevresinde; çevresine There were 6 chairs around the table. Masanın etrafında 6 sandalye vardı.
Term
arrangement
Definition
arrangement /ı'reyncmınt/ isim düzen, tertip The arrangement of the flowers is very nice. Çiçeklerin düzeni çok hoş.
Term
arrest
Definition
arrest /ı'rest/ fiil tutuklamak The police arrested the thief. Polis hırsızı tutukladı.
Term
arrive
Definition
arrive /ı'rayv/ fiil varmak, gelmek He arrived in London early in the morning. Londra'ya sabah erkenden vardı.
Term
arrow
Definition
arrow /'erou/ isim ok The hunter shot the tiger with an arrow. Avcı kaplanı bir okla vurdu.
Term
art
Definition
art /a:t/ isim sanat Do you like art? Sanatı sever misin?
Term
artichoke
Definition
artichoke /'a:tiçouk/ isim enginarArtichoke is a wonderful vegetable. Enginar harika bir sebzedir.
Term
artificial
Definition
artificial /a:ti'fişıl/ sıfat yapay, suniJack has an artificial eye. Jack’in bir gözü yapay.
Term
artist
Definition
artist /'a:tist/ isim sanatçı; ressam That artist paints beautiful pictures. O ressam güzel resimler yapar.
Term
as
Definition
as /ız, ez/ zarf 1- iken, -ken, -ince The play started as I got there. Oyun, ben oraya varınca başladı. 2- olarak She is perfect as a teacher. Öğretmen olarak mükemmeldir. 3- -dığı için, çünkü As it was getting late, I took a taxi. Geç olduğu için taksi tuttum. 4- as ... as kadar I run as fast as he does. Ben onun kadar hızlı koşarım.
Term
ash
Definition
ash /eş/ isim kül Clean the ashes from the carpet. Halıdan külleri temizle.
Term
ashtray
Definition
ashtray /'eştrey/ isim kül tablasıHe put the chewing gum in the ashtray. Sakızı kül tablasına koydu.
Term
ask
Definition
ask /a:sk/ fiil 1- sormak She asked me my age. Bana yaşımı sordu. 2- rica etmek, istemek I'll ask him to help me. Bana yardım etmesini rica edeceğim.
Term
asleep
Definition
asleep /ı'sli:p/ sıfat uykuda, uyumakta The baby was asleep. Bebek uyumaktaydı.
Term
aspect
Definition
aspect /'espekt/ isim görünüş, görünüm I don't like the angry aspect of him. Onun kızgın görünüşünden hoşlanmıyorum.
Term
aspirin
Definition
aspirin /'esprin/ isim aspirin Have you any aspirin? Hiç aspirinin var mı?
Term
assembly
Definition
assembly /ı'sembli/ isim toplantı, kurul He made a famous speech in the assembly. Toplantıda ünlü bir konuşma yaptı.
Term
assist
Definition
assist /ı'sist/ fiil yardım etmekThree students assisted the teacher. Üç öğrenci öğretmene yardım etti.
Term
assistant
Definition
assistant /ı'sistınt/ isim 1- yardımcı His assistant is my friend. Onun yardımcısı arkadaşımdır. 2- tezgâhtar I work in a shop as an assistant. Bir dükkânda tezgâhtar olarak çalışıyorum.
Term
associate
Definition
associate /ı'souşiıt/ isim ortak He is my associate. O benim ortağımdır.
Term
association
Definition
association /ısousi'eyşın/ isim dernek, kurum He is a member of the dental association. O dişçiler derneğinin bir üyesidir.
Term
assume
Definition
assume /ı'syu:m/ fiil sanmak, farz etmek I assumed that she was wrong. Onun yanıldığını sanıyordum.
Term
astonish
Definition
astonish /ı'stoniş/ fiil çok şaşırtmak The news astonished me. Haber beni çok şaşırttı.
Term
astonished
Definition
astonished /ı'stonişt/ sıfat : be astonished, sıfat çok şaşırmak, hayret etmek He was astonished at the news. Habere çok şaşırdı.
Term
astonishing
Definition
astonishing /ı'stonişing/ sıfat hayret verici, şaşırtıcı He has an astonishing memory. O şaşırtıcı bir hafızaya sahip.
Term
astronaut
Definition
astronaut /'estrıno:t/ isim astronot, uzayadamı The astronaut is walking to the spaceship. Astronot uzaygemisine doğru yürüyor.
Term
at
Definition
at /ıt, et/ edat -de, -da He is at school. O okulda.
Term
ate
Definition
ate /eyt/ fiil bkz. eat; The man ate all the melon. Adam bütün kavunu yedi.
Term
athlete
Definition
athlete /'etli:t/ isim atlet The Turkish athlete won a gold medal. Türk atleti altın madalya kazandı.
Term
atlas
Definition
atlas /'etlıs/ isim atlas There are maps of all the countries in the atlas. Atlasta bütün ülkelerin haritaları vardır.
Term
atmosphere
Definition
atmosphere /'etmısfiı/ isim atmosfer The atmosphere contains many gases. Atmosfer birçok gaz içerir.
Term
atom
Definition
atom /'etım/ isim atom Everything is made up of atoms. Her şey atomlardan yapılmıştır. attic /'etik/ isim çatı odası, tavan arasıMy mother keeps my old toys in the attic. Annem eski oyuncaklarımı tavan arasında saklar.
Term
attach
Definition
attach /ı'teç/ fiil bağlamak, iliştirmek, eklemek Attach the paper to the cover of the book, please. Kâğıdı lütfen kitabın kapağına iliştir.
Term
attack
Definition
attack /ı'tek/ 1- fiil saldırmak The dog attacked the man. Köpek adama saldırdı. 2- isim saldırı The soldiers made an attack on the enemy. Askerler düşmana bir saldırı yaptılar.
Term
attempt
Definition
attempt /ı'tempt/ fiil kalkışmak, girişmek Don't attempt to run away! Kaçmaya kalkışma!
Term
attention
Definition
attention /ı'tenşın/ isim dikkat, ilgi He listened to the teacher with attention. Öğretmeni dikkatle dinledi.
Term
attitude
Definition
attitude /'etityu:d/ isim tutum Her attitude toward work is not so good. İşe karşı tutumu çok iyi değil.
Term
attract
Definition
attract /ı'trekt/ fiil cezbetmek, çekmek Her songs attracted so many people. Onun şarkıları birçok insanı çekti.
Term
attractive
Definition
attractive /ı'trektiv/ sıfat çekici Your secretary is a very attractive woman. Sekreteriniz çok çekici bir kadın.
Term
audience
Definition
audience /'o:diıns/ isim dinleyiciler, izleyiciler There was an audience of 40.000 at the concert last night. Dün gece konserde 40.000 izleyici vardı.
Term
aunt
Definition
aunt /a:nt/ isim hala, teyze, yenge My mother's sister is my aunt. Annemin kız kardeşi benim teyzemdir.
Term
author
Definition
author /'o:tı/ isim yazar That author has written 20 books. O yazar 20 kitap yazdı.
Term
authority
Definition
authority /o:'toriti/ isim otorite, yetkili Who is the authority here? Burada yetkili kim?
Term
automatic
Definition
automatic /o:tı'metik/ sıfat otomatik This camera is automatic. Bu fotoğraf makinesi otomatiktir.
Term
automobile
Definition
automobile /'o:tımıbi:l/ isim otomobil, arabaThere are too many automobiles in this city. Bu şehirde çok fazla araba var.
Term
autumn
Definition
autumn /'o:tım/ isim sonbahar, güz Autumn is the season after summer. Sonbahar yazdan sonraki mevsimdir.
Term
available
Definition
available /ı'veylıbıl/ sıfat mevcut, hazır, elde edilebilir, müsait No one is available at the moment. Şu anda müsait kimse yok.
Term
average
Definition
average /'evric/ isim ortalama His marks are below the average. Onun notları ortalamanın altındadır.
Term
awake
Definition
awake /ı'weyk/ fiil uyanık Are all the children awake? Bütün çocuklar uyanık mı?
Term
award
Definition
award /ı'wo:d/ isim ödül He was given an award for his bravery. Ona cesareti için bir ödül verildi.
Term
aware
Definition
aware /ı'weı/ sıfat farkında, bilen Are you aware of your mistakes? Hatalarının farkında mısın?
Term
away
Definition
away /ı'wey/ zarf 1- uzağa, uzakta My house is 6 kilometres away. Benim evim 6 kilometre uzaktadır. 2- başka yerde, yok She was away yesterday. O dün yoktu.
Term
axe
Definition
axe /eks/ isim balta He cut the tree with an axe. Ağacı bir balta ile kesti.
Term
baby
Definition
baby /'beybi/ isim bebek The baby is crying. Bebek ağlıyor.
Term
back
Definition
back /bek/ 1- isim arka, sırt His back is aching. Sırtı ağrıyor. 2- zarf arkaya, geriye The teacher said, "Please move back." Öğretmen "Lütfen arkaya ilerleyin" dedi.3- zarf eski yerine, yine He put his coat back in the wardrobe. Paltosunu yine gardroba koydu.
Term
backwards
Definition
backwards /'bekwıdz/ zarf geriye, arkaya The soldiers moved backwards. Askerler geriye doğru hareket ettiler.
Term
bacon
Definition
bacon /'beykın/ isim domuz pastırması English people eat bacon and eggs for breakfast. İngilizler kahvaltıda domuz pastırması ve yumurta yerler.
Term
bad
Definition
bad /bed/ sıfat kötü Smoking is a bad habit. Sigara içmek kötü bir alışkanlık.
Term
bag
Definition
bag /beg/ isim çanta, çuval, torba They have stolen her bag. Çantasını çalmışlar.
Term
baggage
Definition
baggage /'begic/ isim bagaj The passenger had a lot of baggage. Yolcunun çok bagajı vardı.
Term
bake
Definition
bake /'beyk/ fiil fırında pişirmek My mother is baking a cake. Annem fırında pasta pişiriyor.
Term
baker
Definition
baker /'beykı/ isim fırıncı That baker bakes beautiful bread. O fırıncı güzel ekmek pişirir.
Term
balance
Definition
balance /'belıns/ isim 1- terazi He put the tomatoes on the balance. Domatesleri teraziye koydu. 2- dengelemek Can you balance a ball on your nose? Topu burnunun üstünde dengeleyebilir misin?
Term
balcony
Definition
balcony /'belkıni/ isim balkon She hung the clothes on the balcony. Çamaşırları balkona astı.
Term
ball
Definition
ball /bo:l/ isim top She threw the ball to her friend. Topu arkadaşına attı.
Term
ballet
Definition
ballet /'beley/ isim bale "Swan Lake" is a famous ballet. "Kuğu Gölü" ünlü bir baledir.
Term
balloon
Definition
balloon /bı'lu:n/ isim balon The man is selling balloons. Adam balon satıyor.
Term
ban
Definition
ban /ben/ fiil yasaklamakThe government has banned smoking in many places. Hükümet birçok yerde sigara içmeyi yasakladı.
Term
banana
Definition
banana /bı'na:nı/ isim muz Monkeys like bananas. Maymunlar muzları severler.
Term
bandage
Definition
bandage /'bendic/ isim sargı He put a bandage on the wound. Yaranın üzerine sargı koydu.
Term
bang
Definition
bang /beng/ fiil hızla çarpmak, vurmak He banged his head on the door. Kafasını kapıya çarptı.
Term
bank
Definition
bank /benk/ isim banka I'll get some money from the bank. Bankadan biraz para alacağım.
Term
banner
Definition
banner /'benı/ isim bayrak What is written on the banner? Bayrakta ne yazıyor?
Term
bar
Definition
bar /ba:/ isim 1- parça, kalıp I just had a bar of chocolate. Az önce bir parça çikolata yedim. 2- bar He got drunk at the bar. Barda sarhoş oldu.
Term
barber
Definition
barber /'ba:bı/ isim berber The barber cut his hair. Berber saçını kesti.
Term
bare
Definition
bare /beı/ sıfat çıplakOkan plays football with bare feet. Okan çıplak ayakla futbol oynar.
Term
bark
Definition
bark /ba:k/ fiil havlamak The dog barked all night. Köpek bütün gece havladı.
Term
barrel
Definition
barrel /'berıl/ isim fıçı, varil We found empty barrels in the garden. Bahçede boş fıçılar bulduk.
Term
barrier
Definition
barrier /'beriı/ isim engelThere are barriers across the border. Sınır boyunca engeller var.
Term
base
Definition
base /beys/ fiil dayandırmak The film is based on a true story. Film gerçek bir öyküye dayanmaktadır.
Term
baseball
Definition
baseball /'beysbo:l/ isim beyzbolBaseball is the most popular game in America. Beyzbol Amerika’da en sevilen oyundur.
Term
basic
Definition
basic /'beysik/ sıfat esas, temel You should know the basic rules of good driving. İyi araba kullanmanın temel kurallarını bilmelisin.
Term
basis
Definition
basis /'beysis/ isim esas, temel, asıl That piece of news has no basis. Bu haberin aslı yok.
Term
basket
Definition
basket /'ba:skit/ isim sepet She put the eggs in a basket. Yumurtaları bir sepete koydu.
Term
basketball
Definition
basketball /'ba:skitbo:l/ isim basketbol Arzu has been playing basketball since she was nine years old. Arzu dokuz yaşından beri basketbol oynuyor.
Term
bat
Definition
bat /bet/ isim yarasaBats can’t see very well. Yarasalar çok iyi göremezler.
Term
bathe
Definition
bathe /beyd/ fiil 1- yıkamak She bathed the baby. Bebeği yıkadı. 2- yüzmek He likes to bathe in the sea. O denizde yüzmeyi sever.
Term
bathroom
Definition
bathroom /'ba:tru:m/ isim banyo There is a shower in the bathroom. Banyoda bir duş var.
Term
battery
Definition
battery /'betıri/ isim akü; pil My watch needs a new battery. Saatimin yeni bir pile ihtiyacı var.
Term
battle
Definition
battle /'betıl/ isim savaş Many people died in the battle. Savaşta birçok insan öldü.
Term
be
Definition
be /bi, bi:/ fiil was /waz, wız/, were /wö:, wı/, been /bi:n/ olmak She wants to be a movie star. Film yıldızı olmak istiyor.
Term
beach
Definition
beach /bi:ç/ isim plaj, kumsal I love going to the beach in summer. Yazın plaja gitmeyi severim.
Term
bean
Definition
bean /bi:n/ isim fasulye She grows beans in the garden. Bahçede fasulye yetiştirir.
Term
bear
Definition
bear /beı/ isim ayı There are bears in the forest. Ormanda ayılar var.
Term
beard
Definition
beard /biıd/ isim sakal He had a very long beard. Onun çok uzun bir sakalı vardı.
Term
beautiful
Definition
beautiful /'biu:tıfıl/ sıfat güzel Gökova is a very beautiful place. Gökova çok güzel bir yerdir.
Term
beauty
Definition
beauty /'biu:ti/ isim güzellik She is famous for her beauty. O güzelliği ile ünlüdür.
Term
became
Definition
became /bi'keym/ fiil bkz. become; He became very famous. Çok ünlü oldu.
Term
because
Definition
because /bi'koz/ bağlaç çünkü I took my umbrella because it was raining. Şemsiyemi aldım çünkü yağmur yağıyordu.
Term
become
Definition
become /bi'kam/ fiil became /bi'keym/, become /bi'kam/ olmak I want to become a computer programmer. Ben bilgisayar programcısı olmak istiyorum.
Term
bed
Definition
bed /bed/ isim yatak This bed is more comfortable than the other one. Bu yatak öbüründen daha rahat.
Term
bedroom
Definition
bedroom /'bedrum/ isim yatak odası The bedroom had three beds. Yatak odasında üç yatak vardı.
Term
bee
Definition
bee /bi:/ isim arı Bees make honey. Arılar bal yapar.
Term
beef
Definition
beef /bi:f/ isim sığır eti I don't like beef. Sığır etini sevmem.
Term
been
Definition
been /bi:n/ fiil bkz. be; Where have you been? Neredeydin?
Term
beer
Definition
beer /biı/ isim bira He drank too much beer and got drunk. Çok bira içti ve sarhoş oldu.
Term
before
Definition
before /bi'fo:/ edat, zarf -den önce He had his dinner before going out. Dışarı çıkmadan önce akşam yemeğini yedi.
Term
began
Definition
began /bi'gen/ fiil bkz. begin; The football match began at 3 o'clock. Futbol maçı saat 3'te başladı.
Term
begin
Definition
begin /bi'gin/ fiil began /bi'gen/, begun /bi'gan/ başlamakThat programme always begins at 9 o'clock. O program hep 9'da başlar.
Term
beginning
Definition
beginning /bi'gining/ isim başlangıç The beginning of summer was not very hot. Yazın başlangıcı çok sıcak değildi.
Term
begun
Definition
begun /bi'gan/ fiil bkz. begin; I have begun to read this book. Bu kitabı okumaya başladım.
Term
behave
Definition
behave /bi'heyv/ fiil hareket etmek, davranmak Her children always behave well. Onun çocukları hep iyi davranır.
Term
behind
Definition
behind /bi'haynd/ edat arkasında, gerisinde The chair is behind the table. Sandalye masanın arkasındadır.
Term
belief
Definition
belief /bi'li:f/ isim inanç My belief in doctors began to shake. Doktorlara olan inancım sarsılmaya başladı.
Term
believe
Definition
believe /bi'li:v/ fiil inanmak I don't believe him. Ona inanmıyorum.
Term
bell
Definition
bell /bel/ isim zil They didn't ring the bell on time. Zili zamanında çalmadılar.
Term
belly
Definition
belly /'beli/ isim göbek Sally’s sister has a huge belly. Sally’nin kızkardeşinin kocaman bir göbeği var.
Term
belong
Definition
belong /bi'long/ fiil ait olmak This car belongs to the boss. Bu araba patrona ait.
Term
belongings
Definition
belongings /bi'longingz/ isim birinin kişisel eşyalarıPlease put your belongings in the safe. Lütfen kişisel eşyalarınızı kasaya koyunuz.
Term
below
Definition
below /bi'lou/ edat aşağısında, altında There is a river below the village. Köyün altında bir ırmak var.
Term
belt
Definition
belt /belt/ isim kemer, kayış I want to buy a leather belt. Deri bir kemer almak istiyorum.
Term
bench
Definition
bench /benç/ isim sıra, bank; tezgâh They sat on a bench in the park. Parktaki bir bankın üzerine oturdular.
Term
bend
Definition
bend /bend/ fiil bent /bent/, bent /bent/ eğmek; eğilmekThis wire bends easily. Bu tel kolayca eğilir.
Term
benefit
Definition
benefit /'benifit/ isim yarar, çıkar, fayda I want to get the maximum benefit from the course. Kurstan azami yararı sağlamak istiyorum.
Term
bent
Definition
bent /bent/ fiil bkz. bend; He bent the handle of the fork. Çatalın sapını eğdi.
Term
beside
Definition
beside /bi'sayd/ edat yanında, yanına There is a post office beside the restaurant. Lokantanın yanında bir postane var.
Term
best
Definition
best /best/ sıfat en iyi Tom is the best student in the class. Tom sınıftaki en iyi öğrencidir.
Term
bet
Definition
bet /bet/ fiil bet /bet/ bahse girmek I bet he will win. Bahse girerim ki kazanacak.
Term
better
Definition
better /'betı/ sıfat daha iyi John's English is better than Tony's. John'un İngilizcesi Tony' ninkinden daha iyidir.
Term
between
Definition
between /bi'twi:n/ edat arasına, arasında There is a cinema between the post office and the police station. Postane ile polis karakolunun arasında bir sinema var.
Term
bicycle
Definition
bicycle /'baysikıl/ isim bisiklet I've got a racing bicycle. Benim bir yarış bisikletim var.
Term
big
Definition
big /big/ sıfat büyük I want a big ice cream. Büyük bir dondurma istiyorum.
Term
bill
Definition
bill /bil/ isim hesap Can I have the bill please? Hesabı alabilir miyim lütfen?
Term
billiards
Definition
billiards /'bilyıdz/ isim bilardo Do you know how to play billiards? Bilardo oynamasını biliyor musun?
Term
bind
Definition
bind /baynd/ fiil bound /baund/ bağlamak We must bind up your wound. Yaranı bağlamalıyız.
Term
binoculars
Definition
binoculars /bi'nokyulız/ isim dürbün He watched the birds through his binoculars. Dürbünüyle kuşları seyretti.
Term
bird
Definition
bird /bö:d/ isim kuş I like birds very much. Kuşları çok severim.
Term
birth
Definition
birth /bö:t/ isim doğum I watched the birth of the kittens. Kedi yavrularının doğumunu seyrettim.
Term
birthday
Definition
birthday /'bö:tdey/ isim doğum günü When is your birthday? Doğum günün ne zaman?
Term
biscuit
Definition
biscuit /'biskit/ isim bisküvi Can I have some biscuits? Biraz bisküvi alabilir miyim?
Term
bit
Definition
bit /bit/ isim 1- az miktar, parça 2- a bit biraz I need to relax a bit. Biraz dinlenmeye ihtiyacım var.
Term
bite
Definition
bite /bayt/ fiil bit /bit/, bitten /'bitın/ ısırmak Does your dog bite? Köpeğiniz ısırır mı?
Term
bitter
Definition
bitter /'bitı/ sıfat acı, keskin This coffee is bitter. Bu kahve acı.
Term
black
Definition
black /blek/ sıfat siyah, kara Her eyes are black. Onun gözleri siyah.
Term
blackboard
Definition
blackboard /'blekbo:d/ isim karatahta, tahta The teacher wrote the sentences on the blackboard. Öğretmen cümleleri tahtaya yazdı.
Term
blanket
Definition
blanket /'blenkit/ isim battaniye Have you got another blanket? Başka battaniyeniz var mı?
Term
bled
Definition
bled /bled/ fiil bkz. bleed; His nose bled. Burnu kanadı.
Term
bleed
Definition
bleed /bli:d/ fiil bled /bled/ kanamak The patient's leg was bleeding. Hastanın bacağı kanıyordu.
Term
blew
Definition
blew /blu:/ fiil bkz. blow; The wind blew hard last night. Dün gece rüzgâr sert esti.
Term
blind
Definition
blind /blaynd/ sıfat kör He has been blind from birth. O doğuştan kördür.
Term
block
Definition
block /blok/ 1- isim kütük, büyük odun parçası There is a block on the way. Yolda bir kütük var. 2- fiil tıkamak, kapamak The tree blocked the way. Ağaç yolu tıkadı.
Term
blond, blonde
Definition
blond, blonde /blond/ sıfat, isim sarı saçlı, sarışın My sister is blonde. Kız kardeşim sarışındır.
Term
blood
Definition
blood /blad/ isim kan The butcher had blood on his hands. Kasabın ellerinde kan vardı.
Term
bloody
Definition
bloody /'bladi/ sıfat kanla kaplı, kanlı Wars are always bloody. Savaşlar her zaman kanlı olur.
Term
blouse
Definition
blouse /blauz/ isim bluz I wore a white blouse and a black skirt at the party. Partide beyaz bir bluz ve siyah bir etek giydim.
Term
blow
Definition
blow /blou/ fiil blew /blu:/, blown /bloun/ 1- üflemek Don't blow smoke in my face! Yüzüme duman üfleme! 2- esmek The wind blows all year here. Burada bütün yıl rüzgâr eser.
Term
blown
Definition
blown /bloun/ fiil bkz. blow;A cold wind has blown across the bridge. Köprünün üzerinde soğuk bir rüzgâr esti.
Term
blue
Definition
blue /blu:/ sıfat mavi Oceans are blue. Okyanuslar mavidir.
Term
blush
Definition
blush /blaş/ fiil yüzü kızarmak She blushes when she is embarrassed. Utandığı zaman yüzü kızarır.
Term
board
Definition
board /bo:d/ isim tahta Where is the chess board? Satranç tahtası nerede?
Term
boat
Definition
boat /bout/ isim gemi, vapur; sandal The boat went to Sinop. Gemi Sinop'a gitti.
Term
body
Definition
body /'bodi/ isim vücut, beden He has a strong body. O güçlü bir vücuda sahiptir.
Term
boil
Definition
boil /boyl/ fiil kaynamak; kaynatmak The water is boiling. Su kaynıyor. Please boil the eggs. Lütfen yumurtaları kaynat.
Term
bomb
Definition
bomb /bom/ 1- isim bomba The Americans dropped atom bombs on Japan in 1945. Amerikalılar 1945'te Japonya'ya atom bombası attılar. 2- fiil bombalamak They bombed the camp. Kampı bombaladılar.
Term
bone
Definition
bone /boun/ isim kemik There are many bones in our bodies. Vücudumuzda birçok kemik vardır.
Term
bonus
Definition
bonus /'bounıs/ isim prim Our boss will give us a Christmas bonus. Patronumuz bize Noel primi verecek.
Term
book
Definition
book /buk/ isim kitap She read the book in two weeks. Kitabı iki haftada okudu.
Term
booking
Definition
booking /'buking/ isim rezervasyon, yer ayırtmaYou must make a booking for the holiday. Tatil için rezervasyon yaptırmalısın.
Term
booklet
Definition
booklet /'buklit/ isim kitapçık, broşür They gave me a booklet about the language course. Bana dil kursu hakkında bir kitapçık verdiler.
Term
bookshop
Definition
bookshop /'bukşop/ isim kitabevi, kitapçı dükkânı This bookshop has thousands of books. Bu kitabevinde binlerce kitap var.
Term
boot
Definition
boot /bu:t/ isim çizme, bot His boots were very dirty. Çizmeleri çok kirliydi.
Term
booth
Definition
booth /bu:t/ isim kulübe, barakaExcuse me! Where is the nearest phone booth? Affedersiniz! En yakın telefon kulübesi nerede?
Term
border
Definition
border /'bo:dı/ isim sınır He crossed the border from Turkey into Greece. Türkiye'den Yunanistan'a sınırı geçti.
Term
bore
Definition
bore /bo:/ fiil canını sıkmak Football bores me. Futbol canımı sıkar.
Term
bored
Definition
bored /bo:d/ sıfat canı sıkılmış I'm bored with this lesson. Bu dersten canım sıkıldı.
Term
born
Definition
born /bo:n/ fiil doğmuş Atatürk was born in 1881. Atatürk 1881'de doğdu.
Term
boss
Definition
boss /bos/ isim patron, işveren My boss is very rich. Patronum çok zengindir.
Term
both
Definition
both /bout/ zamir her ikisi (de), her ikisini (de) Both of my sisters are tall. Kız kardeşlerimin her ikisi de uzun boyludur.
Term
bottle
Definition
bottle /'botıl/ isim şişe The bottle of water is on the table. Su şişesi masanın üzerinde
Term
bottom
Definition
bottom /'botım/ isim alt, dip, kıç There are some tea leaves at the bottom of the glass. Bardağın dibinde biraz çay yaprağı var.
Term
bought
Definition
bought /bo:t/ fiil bkz. buy; I bought a new car yesterday. Dün yeni bir araba satın aldım
Term
bound
Definition
bound /baund/ fiil bkz. bind; The thief bound the little boy's hands. Hırsız küçük çocuğun ellerini bağladı.
Term
bowl
Definition
bowl /boul/ isim kâse, tas, çanak Put the eggs in a bowl, please. Yumurtaları bir tasa koy lütfen.
Term
box
Definition
box /boks/ isim kutu I can't lift those heavy boxes. Bu ağır kutuları kaldıramıyorum.
Term
boxer
Definition
boxer /'boksı/ isim boksör My brother wants to be a boxer. Kardeşim boksör olmak istiyor.
Term
boy
Definition
boy /boy/ isim erkek çocuk, oğlan There are 16 boys and 12 girls in our classroom. Bizim sınıfta 16 oğlan, 12 kız var.
Term
bracelet
Definition
bracelet /'breyslit/ isim bilezik She had a gold bracelet on her wrist. Bileğinde altın bir bilezik vardı.
Term
bracket
Definition
bracket /'brekit/ isim parantez, ayraç Write your name in the brackets. Adını ayraç içinde yaz.
Term
brain
Definition
brain /breyn/ isim beyin We use our brains to think. Düşünmek için beynimizi kullanırız.
Term
brake
Definition
brake /breyk/ isim fren He put on the brakes to stop the car. Arabayı durdurmak için frene bastı.
Term
branch
Definition
branch /bra:nç/ isim dal; şube Those trees have very long branches. Şu ağaçların çok uzun dalları var.
Term
brave
Definition
brave /breyv/ sıfat cesur, yiğit Turkish soldiers are very brave. Türk askerleri çok cesurdur.
Term
bread
Definition
bread /bred/ isim ekmek Can I have some bread? Biraz ekmek alabilir miyim?
Term
break
Definition
break /breyk/ fiil broke /brouk/, broken /'broukın/ 1- kırmak; kırılmak Did you break this window? Bu camı sen mi kırdın? 2- break down bozulmak Our car often breaks down in winter. Arabamız kışın sık sık bozulur.
Term
breakfast
Definition
breakfast /'brekfıst/ isim kahvaltı I haven't had breakfast yet. Henüz kahvaltı yapmadım.
Term
breast
Definition
breast /brest/ isim meme, göğüs She died of breast cancer. O göğüs kanserinden öldü.
Term
breathe
Definition
breathe /bri:d/ fiil nefes almak, solumak He breathed the fresh air. Taze havayı soludu.
Term
brick
Definition
brick /brik/ isim tuğla Carry those bricks, please. Şu tuğlaları taşıyın lütfen.
Term
bride
Definition
bride /brayd/ isim gelin The bride hasn't come yet. Gelin henüz gelmedi.
Term
bridegroom
Definition
bridegroom /'braydgru:m/ isim güvey, damat The bridegroom was very handsome. Damat çok yakışıklıydı.
Term
bridge
Definition
bridge /bric/ isim köprü There are three bridges over the Haliç. Haliç'in üzerinde üç tane köprü vardır.
Term
bright
Definition
bright /brayt/ sıfat parlak The sun is very bright today. Güneş bugün çok parlak.
Term
bring
Definition
bring /bring/ fiil brought /bro:t/ getirmek Bring the paper here. Gazeteyi buraya getir.
Term
broad
Definition
broad /bro:d/ sıfat geniş The river was very broad. Nehir çok genişti.
Term
broadcast
Definition
broadcast /'bro:dka:st/ fiil yayın yapmak The TRT-sometimes broadcasts in English. TRT-bazen İngilizce yayın yapar.
Term
broke ,
Definition
broke , /brouk/ fiil bkz. break; She broke another plate. Bir tabak daha kırdı.
Term
broken
Definition
broken /'broukın/ fiil bkz. break; Look! Somebody has broken the window! Bak! Biri camı kırmış!
Term
brother
Definition
brother /'bradı/ isim erkek kardeş She has two brothers and a sister. Onun iki erkek bir kız kardeşi var.
Term
brought
Definition
brought /bro:t/ fiil bkz. bring; He brought his mother some beautiful flowers. Annesine güzel çiçekler getirdi.
Term
brown
Definition
brown /braun/ sıfat kahverengiMy girlfriend has beautiful brown eyes. Kızarkadaşımın güzel kahverengi gözleri var.
Term
brush
Definition
brush /braş/ 1- isim fırça Have you got a brush? Fırçan var mı? 2- fiil fırçalamak I brush my teeth twice a day. Dişlerimi günde iki kere fırçalarım.
Term
bucket
Definition
bucket /'bakit/ isim kova Where is the bucket? Kova nerede?
Term
build
Definition
build /bild/ fiil built /bilt/ inşa etmek, yapmak They are building a new bridge. Yeni bir köprü inşa ediyorlar.
Term
building
Definition
building /'bilding/ isim bina, yapı The new building is very high. Yeni bina çok yüksek.
Term
built
Definition
built /bilt/ fiil bkz. build; They built a hotel near the beach. Plajın yanında bir otel inşa ettiler.
Term
bull
Definition
bull /bul/ isim boğa That bull is very dangerous. Şu boğa çok tehlikelidir.
Term
bullet
Definition
bullet /'bulit/ isim kurşun, mermi He put a bullet in his gun. Silahına bir kurşun koydu.
Term
bump
Definition
bump /bamp/ fiil çarpmak He bumped into me. Bana çarptı.
Term
bungalow
Definition
bungalow /'bangılou/ isim tek katlı ev, bungalovWe stayed in a lovely bungalow. Sevimli bir bungalovda kaldık.
Term
burglar
Definition
burglar /'bö:glı/ isim ev soyan hırsız, hırsızThe burglar stole my video. Hırsız videomu çaldı.
Term
burn
Definition
burn /bö:n/ fiil burnt /bö:nt/ yanmak; yakmak Your house is burning! Eviniz yanıyor!
Term
bury
Definition
bury /'beri/ fiil gömmek They buried the dead man. Ölü adamı gömdüler.
Term
bus
Definition
bus /bas/ isim otobüs I usually travel by bus. Genellikle otobüsle seyahat ederim.
Term
business
Definition
business /'biznis/ isim iş Mecidiyeköy is a business center. Mecidiyeköy bir iş merkezidir.
Term
businessman
Definition
businessman /'biznismın/ isim (çoğulu businessmen /'biznismen/) iş adamı My uncle is a rich businessman. Amcam zengin bir iş adamıdır.
Term
busy
Definition
busy /'bizi/ sıfat meşgul; işlek I'm very busy at the moment. Şu anda çok meşgulüm.
Term
but
Definition
but /bıt, bat/ bağlaç fakat, ama, ancak He won, but he was not happy. Kazandı, ama mutlu değildi.
Term
butcher
Definition
butcher /'buçı/ isim kasap His father is a butcher. Onun babası bir kasaptır.
Term
butcher's
Definition
butcher's /'buçız/ isim kasap (dükkânı)He worked at a butcher’s for six years. O altı yıl bir kasap dükkânında çalıştı.
Term
butter
Definition
butter /'batı/ isim tereyağı Can I have some butter? Biraz tereyağı alabilir miyim?
Term
button
Definition
button /'batın/ isim düğme Can you sew a button on my shirt? Gömleğime bir düğme dikebilir misin?
Term
buy
Definition
buy /bay/, bought /bo:t/ fiil satın almak I always buy bread at the bakery. Ben hep ekmeği fırından alırım.
Term
by
Definition
by /bay/ edat 1- yanında There is a house by the river. Nehrin yanında bir ev var. 2- ile Are you coming by car? Arabayla mı geliyorsun? 3- tarafından “Hamlet” was written by Shakespeare. “Hamlet” Shakespeare tarafından yazılmıştır.
Term
bye
Definition
bye /bay/ ünlem 1- hoşça kalI have to go now. Bye! Şimdi gitmek zorundayım. Hoşça kal! 2- güle güle Please come again. Bye! Lütfen yine gel. Güle güle!
Term
cable
Definition
cable /'keybıl/ isim kablo Don't touch the cable. Kabloya dokunma.
Term
cafe
Definition
cafe /'kefey/ isim kafeShe went to the cafe for lunch. Öğlen yemeği için kafeye gitti.
Term
cafeteria
Definition
cafeteria /kefi'tiıriı/ isim kafeteryaThey make delicious sandwiches in that cafeteria. O kafeteryada lezzetli sandviçler yaparlar.
Term
cage
Definition
cage /keyc/ isim kafes There was a parrot in the cage. Kafeste bir papağan vardı.
Term
cake
Definition
cake /keyk/ isim pasta, kek She made a chocolate cake for his birthday. Onun doğum günü için bir çikolatalı pasta yaptı.
Term
calculator
Definition
calculator /'kelkyuleytı/ isim hesap makinesi I added up the numbers on the calculator. Hesap makinesinde sayıları topladım.
Term
calendar
Definition
calendar /'kelındı/ isim takvim Calendars show all the days of the year. Takvimler yılın bütün günlerini gösterir.
Term
call
Definition
call /ko:l/ fiil 1- adını vermek, demek They called the baby Erkut. Bebeğe Erkut adını verdiler. 2- çağırmak Call me when the dinner is ready. Akşam yemeği hazır olunca beni çağır. 3- telefon etmek, aramakI will call you back in ten minutes. Seni on dakika içinde tekrar arayacağım.
Term
calm
Definition
calm /ka:m/ sıfat sakin Orhan is always calm. Orhan her zaman sakindir.
Term
came
Definition
came /keym/ fiil bkz. come; They came home last night. Eve dün gece geldiler.
Term
camel
Definition
camel /'kemıl/ isim deve Camels can live in deserts. Develer çölde yaşayabilirler.
Term
camera
Definition
camera /'kemırı/ isim fotoğraf makinesi He took a photo with his camera. Fotoğraf makinesiyle bir fotoğraf çekti.
Term
camp
Definition
camp /kemp/ isim kamp There is only one tent in the camp. Kampta sadece bir çadır var.
Term
campaign
Definition
campaign /kem'peyn/ isim kampanya They started a new campaign to increase the sales. Satışları arttırmak için yeni bir kampanya başlattılar.
Term
can
Definition
can /kın, ken/ fiil (olumsuzu can't /ka:nt/) -ebilmek, -abilmek I can swim but I can't dive. Yüzebilirim ama dalamam.
Term
cancel
Definition
cancel /'kensıl/ fiil iptal etmek She cancelled her trip to New York because she was sick. Hasta olduğu için New York gezisini iptal etti.
Term
cancer
Definition
cancer /'kensı/ isim kanser Smoking can cause lung cancer. Sigara içmek akciğer kanserine yol açabilir.
Term
candle
Definition
candle /'kendıl/ isim mumHis mother put seven candles on her birthday cake. Annesi doğum günü pastasına yedi tane mum koydu.
Term
candy
Definition
candy /'kendi/ isim şeker, şekerlemeToo much candy is harmful for your teeth. Fazla şeker dişlerin için zararlıdır.
Term
cap
Definition
cap /kep/ isim kasket, başlık, kepBaseball players always wear caps. Beysbol oyuncuları hep kasket giyerler.
Term
capable
Definition
capable /'keypıbıl/ sıfat yetenekli He is capable of solving that problem. O problemi çözebilir.
Term
capacity
Definition
capacity /kı'pesiti/ isim kapasite What is the capacity of this tank? Bu deponun kapasitesi ne kadar?
Term
capital
Definition
capital /'kepitıl/ isim başkent Ankara is the capital of Turkey. Ankara Türkiye'nin başkentidir.
Term
captain
Definition
captain /'keptın/ isim kaptan Who is the captain of this ship? Bu geminin kaptanı kim?
Term
capture
Definition
capture /'kepçı/ fiil esir almakThey captured him in the war. Onu savaşta esir aldılar.
Term
car
Definition
car /ka:/ isim otomobil, araba His car was broken. Arabası bozuldu.
Term
card
Definition
card /ka:d/ isim kart He forgot to take his identity card with him. Kimlik kartını yanına almayı unuttu.
Term
cardigan
Definition
cardigan /'ka:digın/ isim örgü ceket, hırka She put on a cardigan because it was cold. Bir hırka giydi çünkü hava soğuktu.
Term
care
Definition
care /keı/ fiil umursamak, aldırmak, ilgilenmek He doesn't care who will win the match. Maçı kimin kazanacağı umurunda değil.
Term
careful
Definition
careful /'keıfıl/ sıfat dikkatli; özenli Be careful when you cross the street. Caddede karşıdan karşıya geçerken dikkatli ol.
Term
carefully
Definition
carefully /'keıfıli/ zarf dikkatle He listened to the teacher carefully. Öğretmeni dikkatle dinledi.
Term
careless
Definition
careless /'keılis/ sıfat dikkatsiz He is very careless and often makes mistakes. O çok dikkatsizdir ve sık sık yanlışlıklar yapar.
Term
carnation
Definition
carnation /ka:'neyşın/ isim karanfil I picked some beautiful carnations. Birkaç güzel karanfil topladım.
Term
carpet
Definition
carpet /'ka:pit/ isim halı This carpet is very old. Bu halı çok eskidir.
Term
carrot
Definition
carrot /'kerıt/ isim havuç Rabbits love carrots. Tavşanlar havucu çok sever.
Term
carry
Definition
carry /'keri/ fiil taşımak Can I carry your bag for you? Sizin için çantanızı taşıyabilir miyim?
Term
cart
Definition
cart /ka:t/ isim at arabası We want a cart tour on the island. Adada bir at arabası turu istiyoruz.
Term
cartoon
Definition
cartoon /ka:'tu:n/ isim çizgi film Mickey Mouse is a famous cartoon character. Miki Maus ünlü bir çizgi film karakteridir.
Term
case
Definition
case /keys/ isim çanta What have you got in your case? Çantanda ne var?
Term
cash
Definition
cash /keş/ isim nakit para We only accept cash here. Biz burada sadece nakit para kabul ediyoruz.
Term
cashier
Definition
cashier /ke'şiı/ isim kasiyerThe cashiers in this supermarket are very friendly. Bu süpermarketteki kasiyerler çok canayakınlar.
Term
cassette
Definition
cassette /kı'set/ isim kaset Where did you buy this cassette? Bu kaseti nereden satın aldın?
Term
castle
Definition
castle /'ka:sıl/ isim şato There is an old castle on the hill. Tepede eski bir şato var.
Term
cat
Definition
cat /ket/ isim kedi Cats have sharp claws. Kedilerin keskin pençeleri olur.
Term
catalogue
Definition
catalogue /'ketılog/ isim katalog Mercedes sends its customers a catalogue every year. Mercedes müşterilerine her yıl katalog gönderir.
Term
catch
Definition
catch /keç/ fiil caught /ko:t/ yakalamak The police couldn't catch the robbers. Polis soyguncuları yakalayamadı.
Term
caught
Definition
caught /ko:t/ fiil bkz. catch; The police caught the robbers yesterday. Polis dün soyguncuları yakaladı.
Term
cauliflower
Definition
cauliflower /'koliflauı/ isim karnabahar Cauliflower is my favourite vegetable. Karnabahar en sevdiğim sebzedir.
Term
cause
Definition
cause /ko:z/ fiil neden olmak, yol açmak His carelessness caused the mistake. Dikkatsizliği hataya yol açtı.
Term
cease
Definition
cease /si:s/ fiil durmak, dinmekThe rain ceased at midnight. Yağmur geceyarısı durdu.
Term
ceiling
Definition
ceiling /'si:ling/ isim tavan The ceiling of the house was very low. Evin tavanı çok alçaktı.
Term
celebrate
Definition
celebrate /'selibreyt/ fiil kutlamak We celebrated Rick’s birthday in the classroom. Rick’in doğum gününü sınıfta kutladık.
Term
cell
Definition
cell /sel/ isim hücre All living matters have cells. Bütün canlıların hücreleri vardır.
Term
cellphone
Definition
cellphone /'selfoun/ isim cep telefonu Many people use cellphones today. Bugün birçok insan cep telefonu kullanmaktadır.
Term
cement
Definition
cement /si'ment/ isim çimentoThere is a cement factory in Çanakkale. Çanakkale’de bir çimento fabrikası var.
Term
cemetery
Definition
cemetery /'semitri/ isim mezarlık They buried him in this cemetery. Onu bu mezarlığa gömdüler.
Term
center
Definition
center /'sentı/ isim merkez His shop is in the center of the city. Dükkânı şehrin merkezindedir.
Term
centigrade
Definition
centigrade /sen'tigreyd/ isim santigratCentigrade is a scale of temperature. Santigrat bir ısı ölçüsüdür.
Term
centimetre
Definition
centimetre /'sentimi:tı/ isim santimetre This ruler is 30 centimetres long. Bu cetvel 30 santimetre uzunluktadır.
Term
central
Definition
central /'sentrıl/ sıfat merkezi There is no central heating in the room. Odada merkezi ısıtma yok.
Term
century
Definition
century /'sençıri/ isim yüzyıl We live in the 21st century. 21. yüzyılda yaşıyoruz.
Term
cereal
Definition
cereal /'siıriıl/ isim tahıl Rice is a cereal. Pirinç bir tahıldır.
Term
certain
Definition
certain /'sö:tin/ sıfat emin Are you certain the train leaves at 9 o'clock? Trenin 9'da kalktığından emin misin?
Term
certainly
Definition
certainly /sö:tinli/ zarf kesinlikle, tabii "Will you come with me?" "Certainly." "Benimle gelir misin?" "Tabii."
Term
certificate
Definition
certificate /sı'tifikıt/ isim sertifika, belgeWhen you pass the exam you will get a certificate. Sınavı geçince bir sertifika alacaksın.
Term
chain
Definition
chain /çeyn/ isim zincir I've lost my gold chain. Altın zincirimi kaybettim.
Term
chair
Definition
chair /çeı/ isim iskemle, sandalye He sat on the chair. Sandalyeye oturdu.
Term
chairman
Definition
chairman /'çeımın/ isim (toplantıda) başkan He is chairman of the meeting. O toplantının başkanıdır.
Term
chalk
Definition
chalk /ço:k/ isim tebeşir Can you bring me some chalk, please? Bana biraz tebeşir getirebilir misin lütfen?
Term
chamber
Definition
chamber /'çeymbı/ isim odaHe died in the gas chamber. Gaz odasında öldü.
Term
champion
Definition
champion /'çempiın/ isim şampiyon One of the boxers is going to be the champion. Boksörlerden biri şampiyon olacak.
Term
chance
Definition
chance /ça:ns/ isim fırsat, şans He has the chance to go to America. O Amerika'ya gitme fırsatına sahip.
Term
change
Definition
change /çeync/ 1- fiil değişmek; değiştirmek You have changed a lot. Çok değişmişsin. 2- isim bozuk para I need some change. Biraz bozuk paraya ihtiyacım var.
Term
chapter
Definition
chapter /'çeptı/ isim bölüm The book has five chapters. Kitapta beş bölüm var.
Term
character
Definition
character /'kerıktı/ isim karakter He has a very good character. O çok iyi bir karaktere sahiptir.
Term
characteristic
Definition
characteristic /keriktı'ristik/ isim özellik, karakteristik It is a characteristic of his novels. Bu onun romanlarının bir özelliğidir.
Term
charge
Definition
charge /ça:c/ isim fiyat istemek The hotel charges 40 dollars a night. Otelin geceliği 40 dolardır.
Term
charity
Definition
charity /'çerıti/ isim hayır kurumuMy uncle left all his money to charity. Amcam bütün parasını hayır kurumuna bıraktı.
Term
charming
Definition
charming /'ça:ming/ sıfat çekici, güzel She is a charming woman. O çekici bir kadındır.
Term
charter
Definition
charter /ça:tı/ isim kiralama, tutmaCharter flights are usually cheap. Kiralama uçuşlar genellikle ucuzdurlar.
Term
chase
Definition
chase /çeys/ fiil peşine düşmek, kovalamakThe police chased the thieves for a long time. Polis uzun sure hırsızları kovaladı.
Term
chat
Definition
chat /çet/ fiil sohbet etmek Do you like chatting on the internet? İnternette sohbet etmeyi sever misin?
Term
chatroom
Definition
chatroom /çetrum/ isim (internette) sohbet odası There are many young people in the chatroom. Sohbet odasında birçok genç var.
Term
cheap
Definition
cheap /çi:p/ sıfat ucuz This shirt is cheaper than that one. Bu gömlek ondan daha ucuz.
Term
cheat
Definition
cheat /çi:t/ fiil kandırmak, aldatmak You can't cheat me any more! Beni artık kandıramazsın.
Term
check
Definition
check /çek/ fiil kontrol etmek He checked his writing for mistakes. Yazısının hatalarını kontrol etti.
Term
cheek
Definition
cheek /çi:k/ isim yanak Her cheeks were red. Yanakları kırmızıydı.
Term
cheerful
Definition
cheerful /'çiıfıl/ sıfat neşeli, şenMr and Mrs Jones are a cheerful couple. Bay ve Bayan Jones neşeli bir çifttir.
Term
cheese
Definition
cheese /çi:z/ isim peynir Have you any cheese? Hiç peynirin var mı?
Term
cheeseburger
Definition
cheeseburger /'çi:zbö:gı/ isim çizburger He often has cheeseburger for breakfast. Kahvaltıda sıklıkla çizburger yer.
Term
chemical
Definition
chemical /'kemikıl/ sıfat kimyasal (madde) Some chemical matters are dangerous. Bazı kimyasal maddeler tehlikelidir.
Term
chemist
Definition
chemist /'kemist/ isim eczacı My uncle is a chemist. Amcam bir eczacıdır.
Term
chemist's
Definition
chemist's /'kemists/ isim eczaneShe went to the chemist’s to get some vitamins. Biraz vitamin almak için eczaneye gitti.
Term
cheque
Definition
cheque /çek/ isim çek He took the cheque to the bank. Çeki bankaya götürdü.
Term
cherry
Definition
cherry /'çeri/ isim kiraz I ate a kilo of cherries. Bir kilo kiraz yedim.
Term
chess
Definition
chess /çes/ isim satrançI want to learn how to play chess. Satranç oynamayı öğrenmek istiyorum.
Term
chestnut
Definition
chestnut /'çesnat/ isim kestane They roasted chestnuts on the fire. Ateşin üstünde kestane kızarttılar.
Term
chew
Definition
chew /çu:/ fiil çiğnemek I can't chew this meat. Bu eti çiğneyemiyorum.
Term
chicken
Definition
chicken /'çikin/ isim tavuk, piliç My mother is cooking chicken. Annem tavuk pişiriyor.
Term
chief
Definition
chief /çi:f/ sıfat en önemli, başlıca, esas, ana He is the chief manager. Asıl yönetici odur.
Term
child
Definition
child /çayld/ isim (çoğulu children /'çildrın) çocuk The little child was looking for his mother. Küçük çocuk annesini arıyordu.
Term
children
Definition
children /'çildrın/ isim bkz. child; The children played in the snow. Çocuklar karda oynadılar.
Term
chimney
Definition
chimney /'çimni/ isim baca There are many chimneys on the roof. Çatıda birçok baca var.
Term
chin
Definition
chin /çin/ isim çene He put his hand on his chin. Elini çenesine koydu.
Term
chips
Definition
chips /çips/ isim patates kızartması They ate chips with tomato sauce. Domates soslu patates kızartması yediler.
Term
chocolate
Definition
chocolate /'çoklıt/ isim çikolata I want some chocolate. Biraz çikolata istiyorum.
Term
choice
Definition
choice /çoys/ isim seçme, seçim, seçenek He has no other choice. Başka seçeneği yok.
Term
choose
Definition
choose /çu:z/ fiil chose /çouz/, chosen /'çouzın/ seçmekShe chose the red dress. Kırmızı elbiseyi seçti.
Term
Christmas
Definition
Christmas /'krismıs/ isim NoelChristmas is on the 25th of December. Noel Aralığın 25'indedir.
Term
church
Definition
church /çö:ç/ isim kilise Is there a church near here? Buraya yakın bir kilise var mı
Term
cigarette
Definition
cigarette /sigı'ret/ isim sigara Cigarettes are bad for your health. Sigara sağlığınız için kötüdür.
Term
cinema
Definition
cinema /'sinımı/ isim sinema I like going to the cinema. Sinemaya gitmeyi severim.
Term
circle
Definition
circle /'sö:kıl/ isim daire The children made a circle around their teacher. Çocuklar öğretmenlerinin etrafında bir daire oluşturdular.
Term
circus
Definition
circus /'sö:kıs/ isim sirk A circus came to town last week. Şehire geçen hafta bir sirk geldi.
Term
citizen
Definition
citizen /'sitizın/ isim vatandaş, yurttaş I'm a citizen of Turkey. Ben Türk vatandaşıyım.
Term
city
Definition
city /'siti/ isim şehir, kent Istanbul is a very interesting city. İstanbul çok ilginç bir şehir.
Term
claim
Definition
claim /kleym/ fiil sahip çıkmak, istemek, iddia etmek He claimed the piece of land to be his. Arazinin kendisinin olduğunu iddia etti.
Term
class
Definition
class /kla:s/ isim sınıf There are 20 students in the class. Sınıfta 20 öğrenci var.
Term
classic
Definition
classic /'klesik/ sıfat klasikThey show classic films at this cinema. Bu sinemada klasik filmler gösterirler.
Term
classroom
Definition
classroom /'kla:srum/ isim sınıf, derslikHow many students are there in the classroom? Sınıfta kaç öğrenci var?
Term
clean
Definition
clean /kli:n/ 1- sıfat temizThese glasses are clean. Bu bardaklar temiz. 2- fiil temizlemek She cleans the windows every month. O her ay camları temizler.
Term
clear
Definition
clear /kliı/ sıfat açık It was a beautiful, clear day. Güzel, açık bir gündü.
Term
clearly
Definition
clearly /'kliıli/ zarf açık bir biçimde, açık seçik, net olarakShe can see clearly with her new glasses. Yeni gözlüğüyle net bir şekilde görebiliyor.
Term
clever
Definition
clever /'klevı/ sıfat akıllı Atatürk was a very clever man. Atatürk çok akıllı bir adamdı.
Term
client
Definition
client /'klayınt/ isim müvekkil, müşteri The lawyer will meet his client this afternoon. Avukat bu öğleden sonra müvekkili ile buluşacak.
Term
climate
Definition
climate /'klaymit/ isim iklim The climate in England is cool and wet. İngiltere'de iklim serin ve yağışlıdır.
Term
climb
Definition
climb /klaym/ fiil tırmanmak Many people try to climb Mt Everest. Birçok insan Everest dağına tırmanmaya çalışır.
Term
clinical
Definition
clinical /'klinikıl/ sıfat klinikWe need some clinical tests. Klinik testlere ihtiyacımız var.
Term
clock
Definition
clock /klok/ isim masa saati, duvar saati There was a large clock on the wall. Duvarda büyük bir saat vardı.
Term
clone
Definition
clone /kloun/ fiil klonlamak Scientists are able to clone some animals. Bilim adamları bazı hayvanları klonlayabiliyor.
Term
close
Definition
close /klous/ sıfat, zarf yakın She stood close to the window. Pencerenin yanında durdu.
Term
close 2
Definition
close 2/klouz/ fiil kapamak; kapanmak He closed the window. Pencereyi kapadı.
Term
closed
Definition
closed /klouzd/ sıfat kapalıAll the banks are closed today. Bugün bütün bankalar kapalı.
Term
cloth
Definition
cloth /klot/ isim kumaş; bez My mother bought some cloth to make a dress. Annem elbise yapmak için biraz kumaş aldı.
Term
clothes
Definition
clothes /kloudz/ isim elbise, giysi I want to buy some new clothes. Yeni elbise almak istiyorum.
Term
cloud
Definition
cloud /klaud/ isim bulut There are big clouds in the sky. Gökyüzünde büyük bulutlar var.
Term
cloudy
Definition
cloudy /'klaudi/ sıfat bulutluI don’t like cloudy weather. Bulutlu havayı sevmiyorum.
Term
clown
Definition
clown /klaun/ isim palyaço, soytarı The clown was very funny. Palyaço çok komikti.
Term
club
Definition
club /klab/ isim kulüp My father is a member of the City Club. Babam şehir kulübünün bir üyesidir.
Term
coach
Definition
coach /kouç/ isim yolcu otobüsü We went to Ankara by coach. Ankara'ya yolcu otobüsüyle gittik.
Term
coal
Definition
coal /koul/ isim kömür We use coal to heat the house. Evi ısıtmak için kömür kullanırız.
Term
coalition
Definition
coalition /kouı'lişın/ isim koalisyon, birleşmeSome people want a coalition government. Bazı insanlar bir koalisyon hükümeti istiyorlar.
Term
coast
Definition
coast /koust/ isim sahil, kıyı Side is on the south coast of Turkey. Side Türkiye'nin güney sahilindedir.
Term
coat
Definition
coat /kout/ isim ceket, palto I wear my coat when it's cold. Hava soğuk olduğunda paltomu giyerim.
Term
cocoa
Definition
cocoa /'koukou/ isim kakao Would you like to drink some more cocoa? Biraz daha kakao içmek ister misiniz?
Term
coconut
Definition
coconut /'koukınat/ isim hindistancevizi Who ate my coconut? Hindistancevizimi kim yedi?
Term
coffee
Definition
coffee /'kofi/ isim kahve Turkish coffee is very famous. Türk kahvesi çok ünlüdür
Term
coin
Definition
coin /koyn/ isim madeni para Have you got a 1 dollar coin? 1 dolar madeni paran var mı?
Term
coke
Definition
coke /kouk/ isim koka kolaThere is a lot of sugar in coke. Koka kolada çok şeker var
Term
cold
Definition
cold /kould/ 1- sıfat soğuk The water is rather cold. Su oldukça soğuk. 2- isim soğuk algınlığı, nezle She’s got a cold. Nezle olmuş.
Term
colleague
Definition
colleague /'koli:g/ isim meslektaş He is a nice colleague of mine. O benim iyi bir meslektaşımdır.
Term
collect
Definition
collect /kı'lekt/ fiil toplamak, biriktirmek He likes collecting stamps. Pul biriktirmeyi seviyor.
Term
collection
Definition
collection /kı'lekşın/ isim koleksiyon He has a large collection of stamps. Büyük bir pul koleksiyonu var.
Term
college
Definition
college /'kolic/ isim fakülte, yüksek okul He went to college when he was 20. 20 yaşındayken fakülteye gitti.
Term
colour
Definition
colour /'kalı/ isim renk What is your favourite colour? En sevdiğin renk hangisidir?
Term
comb
Definition
comb /'koum/ isim tarak I have a comb in my bag. Çantamda bir tarak var.
Term
combination
Definition
combination /kombi'neyşın/ isim birleştirme, birleşme, bileşim The music is a combination of Turkish and Western style. Müzik Türk ve Batı üslubunun bir bileşimidir.
Term
combine
Definition
combine /kım'bayn/ fiil birleştirmek The cook combined the eggs with some flour. Aşçı yumurtaları biraz unla birleştirdi.
Term
come
Definition
come /kam/ fiil came /keym/, come /kam/ gelmek He doesn't want to come with me. Benimle gelmek istemiyor.
Term
comedian
Definition
comedian /kı'mi:dyın/ isim komedyen The comedian made everyone laugh. Komedyen herkesi güldürdü.
Term
comedy
Definition
comedy /'komıdi/ isim komedi, güldürü I like comedy films best. En çok komedi filmlerini severim.
Term
comfortable
Definition
comfortable /'kamfıtıbıl/ sıfat rahat This chair is very comfortable. Bu sandalye çok rahat.
Term
command
Definition
command /kı'ma:nd/ fiil emretmek, buyurmak The general commanded his army to stop. General ordusuna durmasını emretti.
Term
commission
Definition
commission /kı'mişın/ isim 1- komisyon He got a commission for his work. İşi için bir komisyon aldı. 2- görev, iş I finished a commission a week ago. Bir hafta önce bir görevi bitirdim.
Term
committee
Definition
committee /kı'miti/ isim komisyon, kurul The photographs were handed to all committee members. Fotoğraflar bütün kurul üyelerine dağıtıldı.
Term
common
Definition
common /'komın/ sıfat yaygın "Smith" is a very common English surname. "Smith" çok yaygın bir İngiliz soyadıdır.
Term
community
Definition
community /kı'myu:niti/ isim halk, toplum, topluluk We all live in the same community. Hepimiz aynı toplum içinde yaşıyoruz
Term
companion
Definition
companion /kım'peniın/ isim arkadaş, yoldaşDo you need a travelling companion? Seyahat arkadaşına ihtiyacın var mı?
Term
company
Definition
company /'kampıni/ isim şirket, ortaklık My father works in a company. Babam bir şirkette çalışır.
Term
compare
Definition
compare /kım'peı/ fiil karşılaştırmak I compared my homework with my friend's. Ev ödevimi arkadaşımınkiyle karşılaştırdım.
Term
comparison
Definition
comparison /kım'perisın/ isim karşılaştırma, mukayese He made comparisons between the two cities. İki şehri karşılaştırdı.
Term
compete
Definition
compete /kım'pi:t/ fiil yarışmak3000 runners will compete in the marathon tomorrow. Yarın maratonda 3000 koşucu yarışacak.
Term
competition
Definition
competition /kompı'tişın/ isim yarışma My brother won the competition. Kardeşim yarışmayı kazandı.
Term
complain
Definition
complain /kım'pleyn/ fiil şikâyet etmek, yakınmak I will complain to the manager. Müdüre şikâyet edeceğim.
Term
complete
Definition
complete /kım'pli:t/ 1- sıfat tam, tamam, bütün They had complete control over the land. Arazinin bütün kontrolünü ele geçirdiler. 2- fiil tamamlamak, bitirmek He completed his collection of stamps. Pul koleksiyonunu tamamladı.
Term
completely
Definition
completely /kım'pli:tli/ zarf tamamen, bütünüyle He has forgotten about it completely. Onu tamamen unuttu.
Term
complex
Definition
complex /'kompleks/ sıfat karmaşık The whole matter is very complex. Bütün mesele çok karmaşık.
Term
component
Definition
component /kım'pounınt/ isim (makine, vb.) parça, bileşenThis machine has several main components. Bu makinenin birkaç ana parçası var.
Term
comprehension
Definition
comprehension /kompri'henşın/ isim anlama, kavramaThis is beyond my comprehension. Bu benim anlamamın ötesinde.
Term
comprehensive
Definition
comprehensive /kompri'hensiv/ sıfat etraflı, geniş, ayrıntılıWe must find a comprehensive book about that subject. O konuda ayrıntılı bir kitap bulmalıyız.
Term
computer
Definition
computer /kım'pyu:tı/ isim bilgisayar The bank bought a new computer. Banka yeni bir bilgisayar aldı.
Term
concentration
Definition
concentration /konsın'treyşın/ isim konsantrasyon, derişimThis work needs great concentration. Bu iş büyük konsantrasyon istiyor.
Term
concern
Definition
concern /kın'sö:n/ fiil ilgilendirmek This matter concerns everyone here. Bu mesele buradaki herkesi ilgilendiriyor.
Term
concerned
Definition
concerned /kın'sö:nd/ sıfat ilgili He is concerned about her health. Onun sağlığı ile ilgileniyor.
Term
concert
Definition
concert /'konsıt/ isim konser I went to a concert last night. Dün gece bir konsere gittim.
Term
conclude
Definition
conclude /kın'klu:d/ fiil bitirmek, sona erdirmek He concluded his speech with a warm smile. Konuşmasını içten bir gülümsemeyle bitirdi.
Term
concrete
Definition
concrete /'konkri:t/ 1- sıfat somutI need concrete information. Somut bilgiye ihtiyacım var.2- isim beton Our school is made of concrete. Okulumuz betondan yapılmış.
Term
condition
Definition
condition /kın'dişın/ isim durum; şart, koşul The car was in very bad condition. Araba çok kötü bir durumdaydı.
Term
conduct
Definition
conduct /'kondakt/ isim davranış We should mind our conduct in public. Topluluk içinde davranışımıza dikkat etmeliyiz.
Term
conference
Definition
conference /'konfırıns/ isim görüşme, toplantı The conference was held in Istanbul. Toplantı İstanbul'da düzenlendi.
Term
confuse
Definition
confuse /kın'fyu:z/ fiil şaşırtmak, kafasını karıştırmakShe confused everybody with her words. Sözleriyle herkesin kafasını karıştırdı.
Term
confusing
Definition
confusing /kın'fyu:zing/ sıfat şaşırtıcı, kafa karıştırıcıHer plan was really confusing. Onun planı gerçekten kafa karıştırıcıydı.
Term
congress
Definition
congress /'kongres/ isim kongre, toplantı The law has to be passed by the congress. Yasanın kongreden geçmesi gerekmektedir.
Term
connect
Definition
connect /kı'nekt/ fiil bağlamak, birleştirmek The cooker is connected to the gas pipe. Ocak doğalgaz borusuna bağlıdır.
Term
connection
Definition
connection /kı'nekşın/ isim bağlantı There is no connection between the two families. İki aile arasında bağlantı yoktur.
Term
conscious
Definition
conscious /'konşıs/ sıfat bilinçliWhen the ambulance arrived she was still conscious. Ambulans geldiğinde hala bilinçliydi.
Term
consequence
Definition
consequence /'konsikwıns/ isim sonuç, netice He never thought about the consequence. Sonucunu hiç düşünmedi.
Term
conservative
Definition
conservative /kın'sö:vıtiv/ sıfat muhafazakâr, tutucu He supports the conservative party. O muhafazakâr partiyi destekliyor.
Term
consider
Definition
consider /kın'sidı/ fiil düşünmek, göz önünde tutmak She is considering emigrating to Canada. Kanada'ya göç etmeyi düşünüyor.
Term
consist
Definition
consist /kın'sist/ fiil oluşmak The building consists of 6 parts. Bina 6 bölümden oluşmaktadır.
Term
consonant
Definition
consonant /'konsınınt/ isim sessiz harfThere are 21 consonants in the Turkish alphabet. Türk alfabesinde 21 tane sessiz harf vardır.
Term
constitute
Definition
constitute /'konstityu:t/ fiil oluşturmak, kurmakSeven states constitute Australia. Avustralya’yı yedi eyalet oluşturur.
Term
constitution
Definition
constitution /konsti'tyu:şın/ isim anayasaHave you read the constitution? Anayasayı okudun mu?
Term
construction
Definition
construction /kın'strakşın/ isim inşa, yapım The construction of the bridge was stopped. Köprünün yapımı durduruldu.
Term
consult
Definition
consult /kın'salt/ fiil danışmak, başvurmakYou should consult your doctor before taking this medicine. Bu ilacı almadan önce doktoruna danışmalısın.
Term
consultant
Definition
consultant /kın'saltınt/ isim danışman, bilirkişiWho is the legal consultant of this company? Bu şirketin yasal danışmanı kim?
Term
consumer
Definition
consumer /kın'syu:mı/ isim tüketici The rights of the consumers should be protected. Tüketicilerin hakları korunmalıdır.
Term
consumption
Definition
consumption /kın'sampşın/ isim tüketimThis car has low fuel consumption. Bu arabanın yakıt tüketimi az.
Term
contact
Definition
contact /'kontekt/ fiil temasa geçmek, görüşmek I will contact you as soon as I get the results. Sonuçları alır almaz seninle temasa geçeceğim.
Term
contain
Definition
contain /kın'teyn/ fiil içermek, kapsamak What do those boxes contain? Şu kutular ne içerir?
Term
container
Definition
container /kın'teynı/ isim kapHe filled the container with water. Kabı su ile doldurdu.
Term
contents
Definition
contents /'kontents/ isim içindekiler What are the contents of this book? Bu kitabın içindekiler ne?
Term
context
Definition
context /'kontekst/ isim bağlam We can understand a sentence better in its context. Bir cümleyi bağlam içinde daha iyi anlarız.
Term
continent
Definition
continent /'kontinınt/ isim kıta Australia is the smallest continent in the world. Avustralya dünyanın en küçük kıtasıdır.
Term
continue
Definition
continue /kın'tinyu:/ fiil devam etmek Continue with your work! İşine devam et!
Term
continuous
Definition
continuous /kın'tinyuıs/ sıfat sürekli, devamlı These flowers need a continuous supply of water. Bu çiçeklerin sürekli su tedariğine ihtiyacı var.
Term
contract
Definition
contract /'kontrekt/ isim sözleşme They signed a new contract. Yeni bir sözleşme imzaladılar.
Term
control
Definition
control /kın'troul/ fiil kontrol etmek, denetlemek We couldn't control the wild horse. Vahşi atı kontrol edemedik.
Term
convenient
Definition
convenient /kın'vi:niınt/ sıfat uygun, elverişli, müsaitI’d like to visit you at a convenient time. Sizi uygun bir zamanda ziyaret etmek isterim.
Term
conventional
Definition
conventional /kın'venşınıl/ sıfat gelenekselThey only have conventional weapons. Onların sadece geleneksel silahları var.
Term
conversation
Definition
conversation /konvı'seyşın/ isim konuşma The two men were having a serious conversation. İki adam ciddi bir konuşma yapıyordu.
Term
conviction
Definition
conviction /kın'vikşın/ isim inanç, kanı, kanaatStella doesn’t have any religious convictions. Stella’nın dini inançları yok.
Term
convince
Definition
convince /kın'vins/ fiil inandırmak, ikna etmekShe convinced her parents that everything was true. Ailesini her şeyin doğru olduğuna inandırdı.
Term
cook
Definition
cook /kuk/ 1- fiil yemek yapmak, pişirmek Do you know how to cook eggs? Yumurta pişirmesini biliyor musun? 2- isim aşçı, ahçı My mother is a good cook. Annem iyi bir aşçıdır.
Term
cool
Definition
cool /ku:l/ sıfat 1- serin The water was very cool. Su çok serindi. 2- havalı Jack is a cool guy. Jack havalı bir herif.
Term
cooperation
Definition
cooperation /kouopı'reyşın/ isim birlikte çalışma, işbirliği They need cooperation to finish the work quickly. İşi çabuk bitirmek için işbirliğine ihtiyaçları var.
Term
cop
Definition
cop /kop/ isim polisThe cops were watching the thieves. Polisler hırsızları izliyorlardı.
Term
copper
Definition
copper /'kopı/ isim bakır Copper is a metal. Bakır bir metaldir.
Term
copy
Definition
copy /'kopi/ 1- fiil kopya etmek Please copy this letter. Lütfen bu mektubu kopya et. 2- isim kopya Can I have a copy of this picture? Bu resmin bir kopyasını alabilir miyim?
Term
cork
Definition
cork /ko:k/ isim şişe mantarı Most wine bottles have a cork. Çoğu şarap şişesinde mantar vardır.
Term
corkscrew
Definition
corkscrew /'ko:kskru:/ isim tirbuşon, şarap açacağı The waiter opened the wine with his corkscrew. Gason, tirbuşonuyla şarabı açtı.
Term
corn
Definition
corn /ko:n/ isim 1- tahıl They didn’t grow any corn last year. Geçen yıl hiç tahıl yetiştirmediler. 2- mısır I love vegetable salad with corn. Mısırlı sebze salatasını çok severim.
Term
corner
Definition
corner /'ko:nı/ isim köşe She's waiting for her friend on the corner. Köşede arkadaşını bekliyor.
Term
cornflakes
Definition
cornflakes /'ko:nfleyks/ isim mısır gevreği Many Americans eat cornflakes for breakfast. Birçok Amerikalı kahvaltıda mısır gevreği yer.
Term
correct
Definition
correct /kı'rekt/ sıfat doğru Your answer is correct. Yanıtın doğru.
Term
corridor
Definition
corridor /'korido:/ isim koridor The corridor was long and narrow. Koridor uzun ve dardı.
Term
cost
Definition
cost /kost/ fiil değerinde olmak, etmek, mal olmak How much did the television cost? Televizyon kaça mal oldu?
Term
cottage
Definition
cottage /'kotic/ isim kulübe She has a cottage in the village. Onun köyde bir kulübesi var.
Term
cotton
Definition
cotton /'kotın/ isim pamuk They grow cotton in these fields. Bu tarlalarda pamuk yetiştirirler.
Term
cough
Definition
cough /kof/ fiil öksürmek He has been coughing for a long time. Uzun zamandır öksürüyor.
Term
could
Definition
could /kıd, kud/ fiil 1- -ebilirdi, -abilirdi He could play football when he was young. Gençken futbol oynayabilirdi. 2- -ebildi She couldn't help him. Ona yardım edemedi. 3- could you yapar mısınız?, eder misiniz? Could you pass me the salt, please? Lütfen tuzu uzatır mısınız?
Term
count
Definition
count /kaunt/ fiil saymak She can count to 100 in English. İngilizce'de 100'e kadar sayabilir.
Term
counter
Definition
counter /'kauntı/ isim tezgâh The shop assistant was behind the counter. Tezgâhtar tezgâhın arkasındaydı.
Term
country
Definition
country /'kantri/ isim ülke Turkey is a beautiful country. Türkiye güzel bir ülkedir.
Term
couple
Definition
couple /'kapıl/ isim çift They are a happy couple. Onlar mutlu bir çift.
Term
coupon
Definition
coupon /'ku:pon/ isim kupon If you save 30 coupons you will get a book. 30 kupon biriktirirsen bir kitap alırsın.
Term
courage
Definition
courage /'karic/ isim cesaret She didn’t have the courage to open the door. Kapıyı açacak cesareti yoktu.
Term
course
Definition
course /ko:s/ isim 1- rota, yön The plane changed its course. Uçak rotasını değiştirdi. 2- kurs She is going to a Spanish course. İspanyolca kursuna gidiyor.
Term
court
Definition
court /ko:t/ isim 1- mahkeme The police took him to the court. Polis onu mahkemeye götürdü. 2- kort, saha There are four tennis courts in our school. Okulumuzda dört tane tenis kortu var.
Term
cousin
Definition
cousin /'kazın/ isim kuzen My cousin lives in Ankara. Kuzenim Ankara'da yaşar.
Term
cover
Definition
cover /'kavı/ 1- fiil örtmek, kaplamak She covered the bed with a blanket. Yatağı bir battaniye ile örttü. 2- isim örtü, kapak Put the cover on the box. Kapağı kutunun üzerine koy.
Term
cow
Definition
cow /kau/ isim inekWe have seventy cows on the farm. Çiftlikte yetmiş tane ineğimiz var.
Term
crab
Definition
crab /kreb/ isim yengeç The crab ate the dead fish. Yengeç ölü balığı yedi.
Term
crack
Definition
crack /krek/ isim çatlakHave you seen the crack in this wall? Bu duvardaki çatlağı gördün mü?
Term
craft
Definition
craft /kra:ft/ isim beceri, hüner, ustalıkThey hire people who have craft. Beceriye sahip insanları işe alıyorlar.
Term
crash
Definition
crash /kreş/ fiil çarpmak The car crashed into a tree. Araba bir ağaca çarptı.
Term
crawl
Definition
crawl /kro:l/ fiil emeklemek, sürünmek The soldiers crawled through the hole. Askerler delikten sürünerek geçtiler.
Term
crazy
Definition
crazy /'kreyzi/ sıfat çılgın, deli Are you crazy? Deli misin sen?
Term
cream
Definition
cream /kri:m/ isim 1- krema, kaymak Do you want cream on your dessert? Tatlının üzerinde krema ister misin? 2- krem She uses hand cream every day. O her gün el kremi kullanır.
Term
create
Definition
create /kri'eyt/ fiil yaratmak He created a masterpiece. Bir şaheser yarattı.
Term
create
Definition
create /kri'eyt/ fiil yaratmak He created a masterpiece. Bir şaheser yarattı
Term
creation
Definition
creation /kri'eyşın/ isim yaratılan şey, kreasyon The dress is a beautiful creation. Elbise güzel bir kreasyondur.
Term
creature
Definition
creature /'kri:çı/ isim yaratıkI saw a strange creature in the park. Parkta garip bir yaratık gördüm.
Term
credit
Definition
credit /'kredit/ isim kredi Do you accept credit cards? Kredi kartı geçiyor mu?
Term
crew
Definition
crew /kru:/ isim mürettebat The crew of the boat worked hard. Geminin mürettebatı çok çalıştı.
Term
cricket
Definition
cricket /'krikit/ isim kriket Cricket is an English game. Kriket bir İngiliz oyunudur.
Term
crime
Definition
crime /kraym/ isim cinayet, suç Stealing is a crime. Hırsızlık bir suçtur.
Term
critical
Definition
critical /'kritikıl/ sıfat ciddi, kritik He was at the critical time of his life. Hayatının kritik bir anındaydı.
Term
criticize
Definition
criticize /'kritisayz/ fiil eleştirmekStop criticizing everybody. Herkesi eleştirmekten vazgeç.
Term
crop
Definition
crop /krop/ isim ekin, ürün, mahsul Farmers have produced many crops this year. Çiftçiler bu yıl çok ürün yetiştirdiler.
Term
cross
Definition
cross /kros/ 1- fiil karşıdan karşıya geçmek They crossed the street. Caddeyi karşıdan karşıya geçtiler. 2- isim x işareti I put crosses by the mistakes. Yanlışların yanına x işareti koydum. 3- sıfat küs, küsmüş, dargın Are you cross with me? Bana küs müsün?
Term
crowd
Definition
crowd /kraud/ isim kalabalık There was a big crowd at the football match. Futbol maçında büyük bir kalabalık vardı.
Term
crowded
Definition
crowded /'kraudid/ sıfat kalabalık This bus is too crowded. Bu otobüs çok kalabalık.
Term
crown
Definition
crown /kraun/ isim taç The Queen of England has a beautiful crown. İngiltere kraliçesinin güzel bir tacı var.
Term
cruel
Definition
cruel /kru:ıl/ sıfat zalim, acımasız The cruel man hit the poor dog. Acımasız adam zavallı köpeğe vurdu.
Term
crush
Definition
crush /kraş/ fiil ezmek They crush grapes to make wine. Şarap yapmak için üzüm ezerler.
Term
cry
Definition
cry /kray/ fiil 1- ağlamak Please don't cry. Lütfen ağlama. 2- bağırmak He cried, "Help!" "İmdat!" diye bağırdı.
Term
cucumber
Definition
cucumber /'kyu:kambı/ isim hıyar, salatalık She cut two cucumbers for salad. Salata için iki hıyar kesti.
Term
cultural
Definition
cultural /'kalçırıl/ sıfat kültürel, ekinsel There is cultural difference between the two nations. İki ülke arasında kültürel farklar vardır.
Term
culture
Definition
culture /'kalçı/ isim kültür The two countries have different cultures. İki ülkenin farklı kültürleri vardır.
Term
cup
Definition
cup /kap/ isim fincan Give me a cup of coffee, please. Bana bir fincan kahve ver lütfen.
Term
cupboard
Definition
cupboard /'kabıd/ isim dolap The cupboard is full of plates. Dolap tabaklarla dolu.
Term
curious
Definition
curious /'kyuıriıs/ sıfat meraklıCats are curious animals. Kediler meraklı hayvanlardır.
Term
curly
Definition
curly /'kö:li/ sıfat kıvırcıkMy sister has long curly hair. Kızkardeşimin uzun kıvırcık saçları var.
Term
currency
Definition
currency /'karınsi/ isim para Euro is the currency in Europe. Avrupa’nın parası avrodur.
Term
current
Definition
current /'karınt/ 1- sıfat güncel He is interested in current affairs. Güncel meseleler ile ilgileniyor. 2- isim akıntı, akım He was taken away by the strong current. Güçlü bir akıntıya kapıldı.
Term
cursor
Definition
cursor /'kö:sı/ isim imleç The mouse on my computer is broken and I can't use the cursor. Bilgisayarımın faresi bozuk ve imleci kullanamıyorum.
Term
curtain
Definition
curtain /'kö:tın/ isim perde The curtains in my room are blue. Odamdaki perdeler mavidir.
Term
cushion
Definition
cushion /'kuşın/ isim yastık, minder There is a cushion on the chair. Sandalyenin üzerinde bir minder var.
Term
custard
Definition
custard /'kastıd/ isim krema He ate the custard. Kremayı yedi.
Term
custom
Definition
custom /'kastım/ isim gelenek, görenek, töreThere are hundreds of customs in our culture. Bizim kültürümüzde yüzlerce gelenek var.
Term
customer
Definition
customer /'kastımı/ isim müşteri He is one of our customers. O müşterilerimizden birisidir.
Term
cut
Definition
cut /kat/ fiil cut /kat/ kesmek The bread was cut in half. Ekmek yarıya kesildi.
Term
cycle
Definition
cycle /'saykıl/ 1- isim bisiklet, motosikletÖzlem wants me to paint her cycle. Özlem bisikletini boyamamı istiyor. 2- fiil bisiklete binmek Cycling is fun. Bisiklete binmek eğlencelidir.
Term
dad
Definition
dad /ded/ isim babaI love my mum and dad. Annemle babamı çok seviyorum.
Term
daddy
Definition
daddy /'dedi/ isim, ünlem baba, babacığımDaddy! Can you help me with my homework? Babacığım! Ödevimde bana yardım edebilir misin?
Term
daily
Definition
daily /'deyli/ sıfat günlükDo you read the daily newspapers? Günlük gazeteleri okur musun?
Term
dam
Definition
dam /dem/ isim baraj How many dams are there in Turkey? Türkiye'de kaç tane baraj var?
Term
damage
Definition
damage /'demic/ fiil zarar vermek The storm damaged many houses. Fırtına birçok eve zarar verdi.
Term
dance
Definition
dance /da:ns/ 1- fiil dans etmek Do you want to dance with me? Benimle dans etmek ister misin? 2- isim dans The dance was very slow. Dans çok yavaştı.
Term
danger
Definition
danger /'deyncı/ isim tehlike Do you know the dangers of smoking? Sigara içmenin tehlikelerini biliyor musun?
Term
dangerous
Definition
dangerous /'deyncırıs/ sıfat tehlikeli Playing with fire is dangerous. Ateşle oynamak tehlikelidir.
Term
dark
Definition
dark /da:k/ sıfat karanlık, koyu It was a dark night. Karanlık bir geceydi.
Term
darling
Definition
darling /'da:ling/ isim sevgili I love you darling. Seni seviyorum sevgilim.
Term
data
Definition
data /'deytı/ isim veri, bilgi These are very important data about our experiment. Bunlar deneyimizle ilgili çok önemli veriler.
Term
database
Definition
database /'deytıbeys/ isim veritabanı Database is a large amount of information in a computer. Veritabanı bir bilgisayardaki büyük miktarda bilgidir.
Term
date
Definition
date /deyt/ isim tarih What is the date today? Bugünün tarihi ne?
Term
daughter
Definition
daughter /'do:tı/ isim kız evlat She has two daughters and one son. Onun iki kız evladı ve bir oğlu var.
Term
day
Definition
day /dey/ isim gün I have been here for two days. İki gündür buradayım.
Term
dead
Definition
dead /ded/ sıfat ölü They buried the dead man. Ölü adamı gömdüler.
Term
deaf
Definition
deaf /def/ sıfat sağır A deaf person can't hear. Sağır bir kimse duyamaz.
Term
deal
Definition
deal /di:l/ 1- fiil uğraşmak, ilgilenmek He deals with everything with care. Her şeyi özenle ele alır. 2- isim a great deal of birçok He has a great deal of energy. Çok enerjisi var.
Term
dealer
Definition
dealer /'di:lı/ isim tüccar, satıcıHer nephew is a car dealer. Onun yeğeni bir araba satıcısı.
Term
dear
Definition
dear /diı/ sıfat (mektup başlıklarında) sevgili, sayın Dear Joe, Sevgili Joe,
Term
death
Definition
death /det/ isim ölüm His death was sudden. Ölümü aniydi.
Term
debate
Definition
debate /di'beyt/ isim tartışma They are having a debate about the punishment. Ceza hakkında tartışıyorlar.
Term
debt
Definition
debt /det/ isim borç He has a large debt to pay. Ödeyecek büyük bir borcu var.
Term
decade
Definition
decade /'dekeyd/ isim on yıl It took a decade to finish the bridge. Köprüyü bitirmek on yıl sürdü.
Term
decide
Definition
decide /di'sayd/ fiil karar vermek Have you decided where to go? Nereye gideceğine karar verdin mi?
Term
decision
Definition
decision /di'sijın/ isim karar He just made a hard decision. Zor bir karar aldı.
Term
decline
Definition
decline /di'klayn/ fiil çökmek, gerilemekPrices usually decline at the end of the season. Mevsim sonunda fiyatlar genellikle geriler.
Term
decorate
Definition
decorate /'dekıreyt/ fiil dekore etmek, süslemek She decorated the whole house. Bütün evi süsledi.
Term
decoration
Definition
decoration /dekı'reyşın/ isim süsleme, dekorasyonWe can use a lot of things for decoration. Süsleme için çok şey kullanabiliriz.
Term
deep
Definition
deep /di:p/ sıfat derin The water is very deep here. Su burada çok derindir.
Term
deer
Definition
deer /diı/ isim geyik People shouldn’t hunt deer. İnsanlar geyik avlamamalılar.
Term
defeat
Definition
defeat /di'fi:t/ fiil yenmek They couldn't defeat the new team. Yeni takımı yenemediler.
Term
defence
Definition
defence /di'fens/ isim savunma They built a wall in defence against the enemy. Düşmana karşı savunma için bir duvar yaptılar.
Term
defend
Definition
defend /di'fend/ fiil savunmak The army defended the city. Ordu şehri savundu.
Term
define
Definition
define /di'fayn/ fiil tanımlamak, tam anlamını bildirmek It is hard to define this word. Bu sözcüğün tam anlamını bildirmek zordur.
Term
definite
Definition
definite /'definit/ sıfat belirli, açık, kesinPlease give me a definite answer. Lütfen bana kesin bir cevap ver.
Term
definitely
Definition
definitely /'definitli/ zarf kesinlikleThis is definitely the best cake I have ever eaten. Bu kesinlikle yediğim en iyi pasta.
Term
definition
Definition
definition /defi'nişın/ isim tanım Can you give a definition to this word? Bu sözcüğün bir tanımını yapar mısın?
Term
degree
Definition
degree /di'gri:/ isim derece It is 30 degrees today. Bugün hava 30 derece.
Term
delay
Definition
delay /di'ley/ fiil geciktirmek, ertelemek The snow delayed all the buses and trains. Kar bütün otobüs ve trenleri geciktirdi.
Term
deliberately
Definition
deliberately /di'libırıtli/ zarf kasten, bile bileThe police think you killed her deliberately. Polis onu kasten öldürdüğünü düşünüyor.
Term
delicate
Definition
delicate /'delikıt/ sıfat narin, zarif, inceBe careful! This is a delicate work of art. Dikkatli ol! Bu narin bir sanat eseri.
Term
delighted
Definition
delighted /di'laytid/ sıfat sevinçli, memnun I’m delighted to see you again. Seni yeniden gördüğüme çok memnunum.
Term
demand
Definition
demand /di'ma:nd/ isim talep, istek There is no demand for working experience. İş tecrübesi istenmiyor.
Term
democracy
Definition
democracy /di'mokrısi/ isim demokrasi In democracy, people choose the government. Demokraside hükümeti halk seçer.
Term
democratic
Definition
democratic /demı'kretik/ sıfat demokratik This is a democratic country. Bu demokratik bir ülke.
Term
demonstrate
Definition
demonstrate /'demınstreyt/ fiil göstermek The teacher demonstrated the use of computers in class. Öğretmen sınıfta bilgisayar kullanımını gösterdi.
Term
demonstration
Definition
demonstration /demın'streyşın/ isim gösteri There was a demonstration against the government. Hükümete karşı bir gösteri vardı.
Term
dentist
Definition
dentist /'dentist/ isim dişçi The dentist pulled out three teeth. Dişçi üç diş çekti.
Term
deny
Definition
deny /di'nay/ fiil yalanlamak, inkâr etmek He denied that he had told a lie. Yalan söylediğini inkâr etti.
Term
department
Definition
department /di'pa:tmınt/ isim bölüm He works in our department. Bizim bölümümüzde çalışıyor.
Term
departure
Definition
departure /di'pa:çı/ isim hareket, gidiş, kalkışWhat time is the departure? Hareket saat kaçta?
Term
depend
Definition
depend /di'pend/ fiil bağlı olmak The match depends on the weather. Maç havaya bağlı.
Term
dependant
Definition
dependant /di'pendınt/ sıfat muhtaç Children are dependant on their parents. Çocuklar ailelerine muhtaçtırlar.
Term
deposit
Definition
deposit /di'pozit/ isim kaparo, depozitThey want 1000 dollars deposit for the house. Ev için 1000 dolar kaparo istiyorlar.
Term
depression
Definition
depression /di'preşın/ isim depresyon, çöküntü, bunalımDepression is a very common disease. Depresyon çok yaygın bir hastalık.
Term
depth
Definition
depth /dept/ isim derinlik Do you know the depth of the water? Suyun derinliğini biliyor musun?
Term
derive
Definition
derive /di'rayv/ fiil türetmek The word "worker" is derived from "work". "İşçi" sözcüğü "iş"ten türetilmiştir.
Term
describe
Definition
describe /di'skrayb/ fiil tanımlamak, tarif etmek, anlatmak, betimlemek He described the beauty of that country in his book. Kitabında o ülkenin güzelliğini anlattı.
Term
desert
Definition
desert /'dezıt/ isim çöl There is very little water in the desert. Çölde çok az su vardır.
Term
deserve
Definition
deserve /di'zö:v/ fiil hak etmek He didn't deserve the prize. Ödülü hak etmedi.
Term
design
Definition
design /di'zayn/ fiil tasarlamak, tasarımını yapmak, çizmek Who designed the Bosphorus Bridge? Boğaz Köprüsü'nün tasarımını kim yaptı?
Term
designer
Definition
designer /di'zaynı/ isim tasarımcı, desinatörI don’t know any fashion designers. Hiç moda tasarımcısı tanımıyorum.
Term
desire
Definition
desire /di'zayı/ isim arzu, istek He had no desire for power. Onun iktidar arzusu yoktu.
Term
desk
Definition
desk /desk/ isim sıra, masa He was working at his desk. Sırasında çalışıyordu.
Term
desktop
Definition
desktop /'desktop/ isim masaüstü She created a new file on her desktop. Masaüstünde yeni bir klasör açtı.
Term
desperate
Definition
desperate /'despırıt/ sıfat umutsuz, çaresizShe was desperate so she accepted the offer. Çaresizdi; bu yüzden teklifi kabul etti.
Term
dessert
Definition
dessert /di'zö:t/ isim (yemekten sonra alınan) tatlı Do you want some dessert? Biraz tatlı ister misin?
Term
destroy
Definition
destroy /di'stroy/ fiil mahvetmek, yok etmek, yıkmak The fire destroyed the building. Yangın binayı mahvetti.
Term
destruction
Definition
destruction /di'strakşın/ isim yıkma, yıkım, yok etmeThe earthquake caused a terrible destruction. Deprem korkunç bir yıkıma yol açtı.
Term
detail
Definition
detail /'di:teyl/ isim ayrıntı, detay She told me everything in detail. Bana her şeyi ayrıntılı olarak anlattı.
Term
detective
Definition
detective /di'tektiv/ isim dedektif He is a clever detective. O akıllı bir dedektiftir.
Term
determine
Definition
determine /di'tö:min/ fiil belirlemek, saptamak Let's determine a date for the party. Parti için bir tarih saptayalım.
Term
determined
Definition
determined /di'tö:mind/ sıfat kararlı, azimliHe was a very determined leader. O çok kararlı bir liderdi.
Term
develop
Definition
develop /di'velıp/ fiil gelişmek; geliştirmek Turkey is developing. Türkiye gelişiyor.
Term
development
Definition
development /di'velıpmınt/ isim gelişme, kalkınma There has been great development in that country. O ülkede büyük gelişme olmuştur.
Term
dialogue
Definition
dialogue /'dayılog/ isim diyalogThe dialogue in the film was bad. Filmdeki diyalog kötüydü.
Term
diamond
Definition
diamond /'dayımınd/ isim elmas I've lost my diamond ring. Elmas yüzüğümü kaybettim.
Term
diary
Definition
diary /'dayıri/ isim anı defteriShe has been keeping a diary for two years. İki yıldır anı defteri tutuyor.
Term
dictionary
Definition
dictionary /'dikşınıri/ isim sözlük This dictionary is yours. Bu sözlük seninki.
Term
did
Definition
did /did/ fiil bkz. do; I did my homework last night. Dün gece ev ödevimi yaptım.
Term
die
Definition
die /day/ fiil ölmek He died in a car accident. O bir araba kazasında öldü.
Term
diet
Definition
diet /'dayıt/ isim perhiz, rejimMy mother is on a diet again. Annem yine perhizde.
Term
differ
Definition
differ /'difı/ fiil farklı olmakChinese and Japanese differ from each other. Çince ve Japonca birbirinden farklıdır.
Term
difference
Definition
difference /'difırıns/ isim fark Can you see the difference between those two pictures? Şu iki resim arasındaki farkı görebiliyor musun?
Term
different
Definition
different /'difırınt/ sıfat farklı He is different from his brother. O kardeşinden farklı
Term
difficult
Definition
difficult /'difikılt/ sıfat güç, zor He asked us difficult questions. Bize zor sorular sordu.
Term
difficulty
Definition
difficulty /'difikılti/ isim zorluk, güçlük We had difficulty finishing the task in time. İşi vaktinde bitirmekte güçlük çektik.
Term
dig
Definition
dig /dig/ fiil dug /dag/ kazmak I want to dig a hole in the garden. Bahçede bir çukur kazmak istiyorum.
Term
dimension
Definition
dimension /day'menşın/ isim boyutI don’t know the dimensions of the bedroom. Yatak odasının boyutlarını bilmiyorum.
Term
dinner
Definition
dinner /'dinı/ isim akşam yemeği What did you have for dinner? Akşam yemeğinde ne yedin?
Term
direct
Definition
direct /di'rekt, dayrekt/ sıfat dolaysız, düz, aktarmasız, direkt Is there a direct flight to Beijing? Pekin'e direkt uçuş var mı?
Term
direction
Definition
direction /day'rekşın/ isim yön We lost our direction. Yönümüzü kaybettik.
Term
directly
Definition
directly /di'rektli/ zarf doğrudan doğruya, dosdoğru He went directly to his room. Dosdoğru odasına gitti.
Term
director
Definition
director /day'rektı/ isim yönetmen, yönetici Can I talk to your director? Yöneticinizle görüşebilir miyim?
Term
dirt
Definition
dirt /dö:t/ isim kir, pislik Clean the dirt on your face. Yüzündeki pisliği temizle.
Term
dirty
Definition
dirty /'dö:ti/ sıfat kirli, pis The beggar's clothes were very dirty. Dilencinin giysileri çok kirliydi.
Term
disabled
Definition
disabled /dis'eybıld/ sıfat sakatWe must do more things for disabled people. Sakat insanlar için daha çok şey yapmalıyız.
Term
disaster
Definition
disaster /di'za:stı/ isim felaket, afet The earthquake in China was a disaster. Çin'deki deprem bir felaketti.
Term
discipline
Definition
discipline /'disiplin/ isim disiplin We need discipline in our life. Hayatımızda disipline ihtiyaç duyarız.
Term
discount
Definition
discount /'diskaunt/ isim indirimIf you go there during the week you get a 25% discount. Oraya hafta içinde gidersen % 25 indirim alırsın.
Term
discover
Definition
discover /di'skavı/ fiil keşfetmek; bulmak Christopher Columbus discovered America in 1492. Kristof Kolomb 1492'de Amerika'yı keşfetti.
Term
discovery
Definition
discovery /dis'kavıri/ isim keşif The scientist made a new discovery. Bilim adamı yeni bir keşif yaptı. discuss /di'skas/ fiil tartışmak What are they discussing? Neyi tartışıyorlar?
Term
discussion
Definition
discussion /di'skaşın/ isim tartışma They had a serious discussion about the matter. Sorun hakkında ciddi bir tartışma yaptılar.
Term
disease
Definition
disease /di'zi:z/ isim hastalık Dirty water causes disease. Pis su hastalığa yol açar.
Term
dish
Definition
dish /diş/ isim tabak Fred is going to wash the dishes. Fred tabakları yıkayacak.
Term
dishwasher
Definition
dishwasher /'dişwoşı/ isim bulaşık makinesi They don’t have a dishwasher. Onların bulaşık makinesi yok.
Term
dislike
Definition
dislike /dis'layk/ fiil sevmemek, hoşlanmamak I dislike liars. Yalancıları sevmem.
Term
dismiss
Definition
dismiss /dis'mis/ fiil çıkarmak, atmak, kovmakThey dismissed him because he was drunk. Onu kovdular çünkü sarhoştu.
Term
disorder
Definition
disorder /dis'o:dı/ isim karışıklık, düzensizlikThe accident caused disorder. Kaza karışıklığa neden oldu.
Term
display
Definition
display /di'spley/ fiil göstermek, sergilemek His paintings are displayed in the hall. Onun tabloları salonda sergileniyor.
Term
distance
Definition
distance /'distıns/ isim uzaklık, mesafe What is the distance between Istanbul and Ankara?İstanbul ile Ankara arasındaki mesafe nedir?
Term
distant
Definition
distant /'distınt/ sıfat uzak, uzaktaHarry is a distant relative of mine. Harry uzak akrabamdır.
Term
distinction
Definition
distinction /di'stinkşın/ isim fark, ayırım There is no clear distinction between the two words. İki sözcük arasında belirgin bir fark yok.
Term
distinguish
Definition
distinguish /di'stingwiş/ fiil ayırt etmekShe is colour-blind so she can’t distinguish between colours. O renk körü, bu yüzden renkleri ayırt edemiyor.
Term
distribute
Definition
distribute /di'stribyu:t/ fiil dağıtmak, bölüştürmekSelma distributed the photgraphs to everybody. Selma herkese fotoğrafları dağıttı.
Term
disturb
Definition
disturb /di'stö:b/ fiil rahatsız etmek Please do not disturb. Lütfen rahatsız etmeyiniz.
Term
dive
Definition
dive /dayv/ fiil dalmak He dived into the water. Suya daldı.
Term
divide
Definition
divide /di'vayd/ fiil bölmek Divide 8 into 4, the answer is 2. 8'i 4'e böl, yanıt 2'dir.
Term
division
Definition
division /di'vijın/ isim paylaştırma, pay etme, bölme We want an equal division of food. Yiyeceğin eşit olarak paylaştırılmasını istiyoruz.
Term
divorce
Definition
divorce /di'vo:s/ isim boşanmaDivorce can have bad effects on children. Boşanmanın çocuklar üzerinde kötü etkileri olabilir.
Term
do
Definition
do /du:/ fiil did /did/, done /dan/ yapmak What are you doing? Ne yapıyorsun?
Term
doctor
Definition
doctor /'doktı/ isim doktor The doctor gave me some pills. Doktor bana birkaç hap verdi.
Term
document
Definition
document /'dokyumınt/ isim belge I have an important document to keep. Saklayacak önemli bir belgem var.
Term
dog
Definition
dog /dog/ isim köpek My neighbour's dog barked all night. Komşumun köpeği bütün gece havladı.
Term
doll
Definition
doll /dol/ isim oyuncak bebek The little girl wants a doll. Küçük kız bir oyuncak bebek istiyor.
Term
dollar
Definition
dollar /'dolı/ isim dolar I paid 8 dollars for this shirt. Bu gömleğe 8 dolar ödedim.
Term
domestic
Definition
domestic /dı'mestik/ sıfat 1- yerli, yurt içi I'm more interested in domestic news. Yerli haberlerle daha çok ilgileniyorum. 2- evcil, eve ait Cat is a domestic animal. Kedi evcil bir hayvandır.
Term
dominant
Definition
dominant /'dominınt/ sıfat egemenJack is the dominant character in this show. Bu gösterideki egemen karakter Jack.
Term
dominate
Definition
dominate /'domineyt/ fiil egemen olmakHe dominated others for a long time. Uzun sure diğerlerine egemendi.
Term
donkey
Definition
donkey /'danki/ isim eşek The donkey was very stubborn. Eşek çok inatçıydı.
Term
door
Definition
door /do:/ isim kapı Lock the door! Kapıyı kilitle!
Term
double
Definition
double /'dabıl/ sıfat çift, iki kişilik I need a double room. İki kişilik bir oda istiyorum.
Term
doubt
Definition
doubt /daut/ isim kuşku I have no doubt about it. Bundan hiç kuşkum yok.
Term
down
Definition
down /daun/ zarf aşağı, aşağıya, aşağıda He walked down the stairs. Merdivenlerden aşağıya yürüdü.
Term
download
Definition
download /daun'loud/ fiil (internetten dosya) indirmek The downloading speed is low. Dosya indirme hızı düşük.
Term
downstairs
Definition
downstairs /daun'steız/ isim, zarf alt kata, alt katta She went downstairs to open the door. Kapıyı açmak için alt kata gitti.
Term
downtown
Definition
downtown /'dauntaun/ isim, zarf şehir merkezine, çarşıyaLet’s go downtown to do some shopping. Biraz alışveriş yapmak için şehir merkezine gidelim.
Term
dozen
Definition
dozen /'dazın/ isim düzine I want a dozen eggs. Bir düzine yumurta istiyorum.
Term
draft
Definition
draft /dra:ft/ isim taslakCan I see the drafts? Taslakları görebilir miyim?
Term
drag
Definition
drag /dreg/ fiil sürüklemek, sürümek, çekmekHe dragged the suitcase. Bavulu sürükledi.
Term
drama
Definition
drama /'dra:mı/ isim drama, tiyatro sanatıAre you interested in drama? Tiyatro sanatı ile ilgilenir misin?
Term
drank
Definition
drank /drenk/ fiil bkz. drink;She drank a glass of water. Bir bardak su içti.
Term
draw
Definition
draw /dro:/ fiil drew /dru:/, drawn /dro:n/ resim yapmak, çizmek Draw a cat. Bir kedi resmi yap.
Term
drawer
Definition
drawer /'dro:/ isim çekmece, göz He put his socks in the drawer. Çoraplarını çekmeceye koydu.
Term
drawn
Definition
drawn /dro:n/ fiil bkz. draw; Have you drawn the map? Haritayı çizdin mi?
Term
dream
Definition
dream /dri:m/ 1- isim rüya I had a beautiful dream last night. Dün gece güzel bir rüya gördüm. 2- fiil dreamt /dremt/ rüya görmek Do you dream at night? Geceleyin rüya görür müsün?
Term
dress
Definition
dress /dres/ isim kadın elbisesi, giysi Can I wear your blue dress tonight? Bu gece mavi elbiseni giyebilir miyim?
Term
drink
Definition
drink /drink/ fiil drank /drenk/, drunk /drank/ içmekWhat do you want to drink? Ne içmek istiyorsun?
Term
drive
Definition
drive /drayv/ fiil drove /drouv/, driven /'drivın/ araba kullanmak, sürmek In England people drive on the left. İngiltere'de insanlar soldan araba kullanırlar.
Term
driver
Definition
driver /'drayvı/ isim sürücü The driver didn't know what was happening. Sürücü ne olduğunu bilmiyordu.
Term
drop
Definition
drop /drop/ 1- isim damla There were drops of rain on the window. Pencerede yağmur damlaları vardı. 2- fiil düşürmek, atmak You've dropped your money. Paranı düşürdün.
Term
drove
Definition
drove /drouv/ fiil bkz. drive; He drove very fast to escape. Kaçmak için çok hızlı sürdü.
Term
drown
Definition
drown /draun/ fiil boğulmak If you can't swim, you'll drown. Yüzemezsen boğulursun.
Term
drug
Definition
drug /drag/ isim ilaç This drug will be useful for the sick. Bu ilaç hastalara yararlı olacak.
Term
drum
Definition
drum /dram/ isim davul Can you play the drums? Davul çalabilir misin?"
Term
drunk
Definition
drunk /drank/ 1- fiil bkz. drink; He has drunk a lot of beer. Çok bira içti. 2- sıfat sarhoş If you drink too much, you get drunk. Çok içersen sarhoş olursun.
Term
dry
Definition
dry /dray/ 1- sıfat kuru This shirt isn't dry yet. Bu gömlek henüz kuru değil. 2- fiil kurutmak Dry your hair. Saçını kurut.
Term
duck
Definition
duck /dak/ isim ördek The ducks are swimming on the lake. Ördekler gölde yüzüyorlar.
Term
due to
Definition
due to /dyu: tu/ edat yüzünden, nedeniyle He was late due to his illness. Hastalığı yüzünden geç kaldı.
Term
duel
Definition
duel /dyu:ıl/ isim düello The two men had a duel with swords. İki adam kılıçlarla düello yaptılar.
Term
dug
Definition
dug /dag/ fiil bkz. dig; He dug a hole in the ground. Yerde bir çukur kazdı.
Term
dull
Definition
dull /dal/ sıfat can sıkıcı Television programmes are very dull nowadays. Bu günlerde televizyon programları çok sıkıcı.
Term
dumb
Definition
dumb /dam/ sıfat dilsiz He is deaf and dumb. O sağır ve dilsizdir.
Term
during
Definition
during /'dyuıring/ edat esnasında, sırasında He broke his leg during the match. Maç sırasında bacağını kırdı.
Term
dust
Definition
dust /dast/ isim toz There was dust on all the furniture. Bütün mobilyaların üzerinde toz vardı.
Term
dusty
Definition
dusty /'dasti/ sıfat tozlu This table is dusty. Bu masa tozlu.
Term
duty
Definition
duty /'dyu:ti/ isim görev It's your duty to clean the blackboard. Tahtayı temizlemek senin görevin.
Term
dye
Definition
dye /day/ fiil boyamak She dyed her hair black. Saçını siyaha boyadı.
Term
each
Definition
each /i:ç/ zamir her, her bir The teacher gave each child an ice-cream. Öğretmen her bir çocuğa bir dondurma verdi.
Term
eager
Definition
eager /'i:gı/ sıfat istekli, hevesli, arzuluStudents look eager to start the game. Öğrenciler oyuna başlamak için hevesli görünüyorlar.
Term
eagle
Definition
eagle /'i:gıl/ isim kartal Eagles can fly very fast. Kartallar çok hızlı uçabilirler.
Term
ear
Definition
ear /iı/ isim kulak Elephants have big ears. Fillerin büyük kulakları vardır.
Term
early
Definition
early /'ö:li/ sıfat, zarf erken I got up early this morning. Bu sabah erken kalktım.
Term
earn
Definition
earn /ö:n/ fiil (çalışarak) kazanmak His father earns a lot of money. Onun babası çok para kazanır.
Term
earring
Definition
earring /'iıring/ isim küpeHe had silver earrings. Onun gümüş küpeleri vardı.
Term
earth
Definition
earth /ö:t/ isim dünya, yeryüzü; toprak Earth is a planet. Dünya bir gezegendir.
Term
earthquake
Definition
earthquake /'ö:tkweyk/ isim deprem The earthquake destroyed many buildings. Deprem birçok binayı mahvetti.
Term
easily
Definition
easily /'i:zili/ zarf kolayca He answered the questions easily. Soruları kolayca yanıtladı.
Term
east
Definition
east /i:st/ isim, sıfat, zarf doğu The sun rises in the east and sets in the west. Güneş doğudan doğar ve batıdan batar.
Term
easy
Definition
easy /'i:zi/ sıfat kolay Our teacher always asks easy questions. Öğretmenimiz hep kolay sorular sorar.
Term
eat
Definition
eat /i:t/ fiil ate /et, eyt/, eaten /'i:tın/ yemek What would you like to eat? Ne yemek istersiniz?
Term
economic
Definition
economic /ekı'nomik/ sıfat ekonomik, iktisadi Economic reform is needed. Ekonomik reform gereklidir.
Term
economical
Definition
economical /ekı'nomikıl/ sıfat ekonomik, tasarruflu This car is very economical. Bu araba çok ekonomik.
Term
economy
Definition
economy /i'konımi/ isim ekonomi The economy in this country is getting worse. Bu ülkenin ekonomisi kötüleşiyor.
Term
edition
Definition
edition /i'dişın/ isim baskıShe has the first edition of the dictionary. Onda sözlüğün ilk baskısı var.
Term
education
Definition
education /edyu'keyşın/ isim eğitim, öğretim The poor man didn’t have a good education Yoksul adam iyi bir eğitim almadı.
Term
effect
Definition
effect /i'fekt/ isim etki Smoking has a bad effect on your lungs. Sigara içmenin ciğerleriniz üzerinde kötü etkisi vardır.
Term
efficiency
Definition
efficiency /i'fişınsi/ isim işbilirlik, yeterlikEfficiency is necessary in this job. Bu işte yeterlik gerekli.
Term
efficient
Definition
efficient /i'fişınt/ sıfat iyi çalışan, hızlı ve verimli, becerikliVal is a very efficient worker. Val çok becerikli bir işçi.
Term
effort
Definition
effort /'efıt/ isim çaba They made great effort to save the child. Çocuğu kurtarmak için büyük çaba sarf ettiler.
Term
egg
Definition
egg /eg/ isim yumurta He always has eggs for breakfast. O hep kahvaltıda yumurta yer.
Term
either
Definition
either /'aydı/ zamir, bağlaç1- ikisinden biri, (her) iki I don't believe either of you. İkinize de inanmıyorum. 2- either ... or ya ... ya da Either you or I am wrong. Ya sen ya da ben yanılıyoruz.
Term
either
Definition
either /'aydı/ zamir, bağlaç 1- ikisinden biri, (her) iki I don't believe either of you. İkinize de inanmıyorum. 2- either ... or ya ... ya da Either you or I am wrong. Ya sen ya da ben yanılıyoruz.
Term
elbow
Definition
elbow /'elbou/ isim dirsek She broke her elbow in the accident. Kazada dirseğini kırdı.
Term
elect
Definition
elect /i'lekt/ fiil seçmek We are going to elect a new leader. Yeni bir lider seçeceğiz.
Term
election
Definition
election /i'lekşın/ isim seçim Do you know the election results? Seçim sonuçlarını biliyor musun?
Term
electric
Definition
electric /i'lektrik/ sıfat elektrikli There is an electric heater in my bathroom. Banyomda elektrikli bir ısıtıcı var.
Term
electrical
Definition
electrical /i'lektrikıl/ sıfat elektrikli, elektrikMy brother is an electrical engineer. Erkek kardeşim elektrik mühendisidir.
Term
electrician
Definition
electrician /ilek'trişın/ isim elektrikçi My father is an electrician. Babam elektrikçidir.
Term
electricity
Definition
electricity /ilek'trisiti/ isim elektrik Electricity is necessary for many things. Elektrik birçok şey için gereklidir.
Term
electronic
Definition
electronic /ilek'tronik/ sıfat elektronikI like electronic music. Elektronik müziği severim.
Term
elephant
Definition
elephant /'elifınt/ isim fil Elephants live in Asia and Africa. Filler Asya ve Afrika'da yaşar.
Term
elevator
Definition
elevator /'eliveytı/ isim asansör Is there an elevator in the building? Binada asansör var mı?
Term
else
Definition
else /els/ zarf başka What else do you want? Başka ne istiyorsun?
Term
elsewhere
Definition
elsewhere /els'weı/ zarf başka yerde, başka yere I can find the same book elsewhere. Aynı kitabı başka yerde bulabilirim
Term
e-mail
Definition
e-mail /'i:meyl/ isim e-posta I got a strange e-mail yesterday. Dün garip bir e-posta aldım.
Term
emergency
Definition
emergency /i'mö:cınsi/ isim acil durum, olağanüstü durum Call the police if there is an emergency. Acil durum olursa polisi ara.
Term
emotion
Definition
emotion /i'mouşın/ isim heyecan, duyguHe hides his emotions. Duygularını saklıyor.
Term
emotional
Definition
emotional /i'mouşınıl/ sıfat duygusal, duyguluShe likes emotional films. O duygusal filmleri sever.
Term
emperor
Definition
emperor /'empırı/ isim imparator Julius Ceaser was an emperor. Jul Sezar bir imparatordu.
Term
emphasis
Definition
emphasis /'emfısis/ isim vurgu He placed emphasis on that point. O konuyu vurguladı.
Term
empire
Definition
empire /'empayı/ isim imparatorluk When did the Ottoman Empire end? Osmanlı İmparatorluğu ne zaman sona erdi?
Term
employ
Definition
employ /im'ploy/ fiil iş vermek, çalıştırmak They are going to employ two more waiters this year. Bu sene iki garson daha alacaklar.
Term
employee
Definition
employee /imploy'i:/ isim işçi, memur, eleman How many employees do you have in your company? Şirketinizde kaç eleman var?
Term
employer
Definition
employer /im'ployı/ isim patron, işveren We have a kind employer. Nazik bir patronumuz var.
Term
employment
Definition
employment /im'ploymınt/ isim iş, istihdam The employment rate is low in this city. Bu şehirde istihdam oranı düşüktür.
Term
empress
Definition
empress /'empris/ isim imparatoriçe Cleopatra was a famous empress. Kleopatra ünlü bir imparatoriçeydi.
Term
empty
Definition
empty /'empti/ sıfat boş The room was empty. Oda boştu.
Term
encounter
Definition
encounter /in'kauntı/ fiil karşılaşmakI first encountered him at a party. Onunla ilk olarak bir partide karşılaştım.
Term
encyclopedia
Definition
encyclopedia /insayklı'pi:diı/ isim ansiklopedi You can find that information in this encyclopedia. O bilgiyi bu ansiklopedide bulabilirsin.
Term
end
Definition
end /end/ 1- isim son The end of the film was sad. Filmin sonu üzücüydü. 2- fiil sona ermek The road ended at the village. Yol köyde sona erdi.
Term
enemy
Definition
enemy /'enımi/ isim düşman The enemy attacked the city. Düşman şehire saldırdı.
Term
energy
Definition
energy /'enıci/ isim enerji This machine works with electrical energy. Bu makine elektrik enerjisiyle çalışır.
Term
engage
Definition
engage /in'geyc/ fiil çalıştırmak, ücretle tutmakHe engaged a piano teacher for her. Ona bir piyano öğretmeni tuttu.
Term
engine
Definition
engine /'encin/ isim motor The plane's engine was burning. Uçağın motoru yanıyordu.
Term
engineer
Definition
engineer /enci'niı/ isim mühendis My brother is an engineer. Kardeşim bir mühendistir.
Term
English
Definition
English /'ingliş/ 1- sıfat İngiliz He's English. O İngilizdir. 2- isim İngilizce I'm learning English. İngilizce öğreniyorum.
Term
enjoy
Definition
enjoy /in'coy/ fiil hoşlanmak, zevk almak Did you enjoy the film? Filmden hoşlandın mı?
Term
enjoyable
Definition
enjoyable /in'coyıbıl/ sıfat zevkli, hoş, güzel, eğlenceliIt was an enjoyable party. Eğlenceli bir partiydi.
Term
enormous
Definition
enormous /i'no:mıs/ sıfat çok büyük, kocaman They live in an enormous house. Kocaman bir evde oturuyorlar.
Term
enough
Definition
enough /i'naf/ zarf yeter, yeterince I haven't got enough money to buy a car. Bir araba almak için yeterince param yok.
Term
enquiry
Definition
enquiry /in'kwayıri/ isim soruşturma, incelemeThe enquiry took six months. Soruşturma altı ay sürdü.
Term
ensure
Definition
ensure /in'şuı/ fiil garanti etmek, sağlama almak, sağlamak He has to ensure that they are safe. Onların emniyette olmalarını sağlamak zorundadır.
Term
enter
Definition
enter /'entı/ fiil içeri girmek, girmek He entered the room without knocking on the door. Kapıya vurmadan odaya girdi.
Term
entertainment
Definition
entertainment /entı'teynmınt/ isim eğlence There isn't much entertainment here. Burada fazla eğlence yok.
Term
enthusiastic
Definition
enthusiastic /in'tyu:ziestik/ sıfat şevkli, istekli, coşkun She is a very enthusiastic journalist. O çok şevkli bir gazeteci
Term
entire
Definition
entire /in'tayı/ sıfat bütün, tüm, tam The entire family were happy. Bütün aile memnun oldu.
Term
entirely
Definition
entirely /in'tayıli/ zarf bütünüyle, tümüyle I have entirely forgotten about her birthday. Onun doğumgününü tümüyle unuttum.
Term
entrance
Definition
entrance /'entrıns/ isim giriş The school has three entrances. Okulun üç girişi var.
Term
entry
Definition
entry /'entri/ isim giriş Where is the entry to the hotel? Otelin girişi nerede?
Term
envelope
Definition
envelope /'envıloup/ isim zarf I put a stamp on the envelope. Zarfın üzerine bir pul koydum.
Term
environment
Definition
environment /in'vayrınmınt/ isim çevre, ortam Animals grow well in natural environment. Hayvanlar doğal ortamda iyi yetişirler.
Term
equal
Definition
equal /'i:kwıl/ sıfat eşit, denk Cut the apple into 4 equal pieces. Elmayı 4 eşit parçaya böl.
Term
equally
Definition
equally /'i:kwıli/ zarf eşit olarak, aynı derecede Women are treated equally in this country. Bu ülkede kadınlara eşit davranılır.
Term
equipment
Definition
equipment /i'kwipmınt/ isim teçhizat, donatı, araç gereç They have modern equipment. Onlar modern araç gerece sahip.
Term
equivalent
Definition
equivalent /i'kwivılınt/ sıfat eşdeğer, denk, eşitWhat is 5 dollars equivalent to YTL? 5 dolar kaç YTL’ye eşit?
Term
error
Definition
error /'erı/ isim hata Everyone makes errors in their lives. Herkes hayatında hata yapar.
Term
escalator
Definition
escalator /'eskıleytı/ isim yürüyen merdiven The escalator isn't working. Yürüyen merdiven çalışmıyor.
Term
escape
Definition
escape /i'skeyp/ fiil kaçmak Three men escaped from prison. Üç adam hapishaneden kaçtı.
Term
especially
Definition
especially /i'speşıli/ zarf özellikle I made the cake especially for you. Pastayı özellikle senin için yaptım.
Term
establish
Definition
establish /i'stebliş/ fiil kurmak They will establish a research centre here. Buraya bir araştırma merkezi kuracaklar.
Term
establishment
Definition
establishment /i'steblişmınt/ isim kuruluş, kurum, işletme This establishment has been here for ten years. Bu kuruluş on yıldır buradadır.
Term
estate
Definition
estate /i'steyt/ isim mal, mülk, emlak He is an estate agent. O bir emlak komisyoncusudur.
Term
estimate
Definition
estimate /'estimeyt/ fiil tahmin etmek We estimate that the loss will be around 900 dollars. Zararın yaklaşık 900 dolar olacağını tahmin ediyoruz.
Term
etc
Definition
etc /et'setrı/ zarf ve benzeri, vb. I bought eggs, butter, cheese, milk, etc. Yumurta, tereyağı, peynir, süt ve benzeri aldım.
Term
ethnic
Definition
ethnic /'etnik/ sıfat etnikThey are an ethnic minority. Onlar etnik bir azınlık.
Term
euro
Definition
euro /'yuırou/ isim avro The prices in this shop are given in euros. Bu mağazada fiyatlar avro olarak belirtilmiştir.
Term
European Union
Definition
European Union /'yuırı'pi:ın 'yu:niın/ isim Avrupa BirliğiTurkey is trying to join the European Union. Türkiye Avrupa Birliğine girmeye çalışıyor.
Term
even
Definition
even /'i:vın/ zarf hatta, bile The burglar even stole my daughter's doll. Hırsız kızımın oyuncak bebeğini bile çaldı.
Term
evening
Definition
evening /'i:vning/ isim akşam Are you going out this evening? Bu akşam dışarı çıkıyor musun?
Term
event
Definition
event /i'vent/ isim olay What was the most important event of 1987? 1987'nin en önemli olayı neydi?
Term
eventually
Definition
eventually /i'vençıli/ zarf en sonunda, sonunda Eventually, he lost the game. Sonunda oyunu kaybetti.
Term
ever
Definition
ever /'evı/ zarf hiç Have you ever seen a snake? Sen hiç yılan gördün mü?
Term
every
Definition
every /'evri/ zarf her (bir) I work every Saturday. Her cumartesi çalışırım.
Term
everybody
Definition
everybody /'evribodi/ zamir herkes Everybody was very happy at the party. Partide herkes mutluydu.
Term
everyone
Definition
everyone /'evriwan/ zamir herkes Everyone has gone to the party except me. Ben hariç herkes partiye gitti.
Term
everything
Definition
everything /'evriting/ zamir her şey Is everything ready? Her şey hazır mı?
Term
everywhere
Definition
everywhere /'evriweı/ zarf her yere, her yerde I looked everywhere but I couldn't find my glasses. Her yere baktım ama gözlüğümü bulamadım.
Term
evident
Definition
evident /'evidınt/ sıfat besbelli, açıkIt is evident that you are not happy. Mutlu olmadığın besbelli.
Term
evil
Definition
evil /'i:vıl/ sıfat kötü, kemAlcohol has evil effects. Alkolün kötü etkileri vardır.
Term
evolution
Definition
evolution /i:vı'luşın/ isim evrimDo you believe in Darwin’s theory of evolution? Darwin’in evrim kuramına inanıyor musun?
Term
exactly
Definition
exactly /ig'zektli/ zarf tamamen, aynen, tam olarak I know exactly what to do. Ne yapmam gerektiğini tam olarak biliyorum.
Term
exaggerate
Definition
exaggerate /ig'zecıreyt/ fiil abartmakPaul exaggerates everything. Paul her şeyi abartır.
Term
exam
Definition
exam /ig'zem/ isim sınav You have to pass the exam to enter university. Üniversiteye girmek için sınavı geçmek zorundasın.
Term
examination
Definition
examination /igzemi'neyşın/ isim 1- muayene He has a physical examination every year. Her yıl muayene olur. 2- sınav, imtihan There is a written examination in German. Almanca'dan yazılı sınav var.
Term
examine
Definition
examine /ig'zemin/ fiil muayene etmek The doctor wants to examine your chest. Doktor göğsünü muayene etmek istiyor.
Term
example
Definition
example /ig'za:mpıl/ isim 1- örnek Can you give me an example? Bana bir örnek verebilir misin? 2- for example örneğin There are many interesting places in Istanbul, for example Topkapi Palace. İstanbul'da çok ilginç yerler vardır, örneğin Topkapı Sarayı.
Term
excellent
Definition
excellent /'eksılınt/ sıfat mükemmelHer English is excellent. Onun İngilizcesi mükemmel.
Term
except
Definition
except /ik'sept/ bağlaç, edat hariç, -den başka I answered all the questions except the second one. İkincisi hariç bütün soruları cevapladım.
Term
exception
Definition
exception /ik'sepşın/ isim istisna This is an exception. It doesn’t happen all the time. Bu bir istisna. Her zaman olmaz.
Term
exchange
Definition
exchange /iks'çeync/ fiil değiştirmek His new shirt was too small so she exchanged it for a bigger one. Yeni gömleği çok küçüktü bu yüzden onu daha büyüğü ile değiştirdi.
Term
exciting
Definition
exciting /ik'sayting/ sıfat heyecan verici, heyecanlı The competition was very exciting. Yarışma çok heyecanlıydı.
Term
exclamation mark
Definition
exclamation mark /eksklı'meyşın ma:k/ isim ünlem işareti You have forgotten to put an exclamation mark here. Buraya bir ünlem işareti koymayı unutmuşsun.
Term
excursion
Definition
excursion /ik'skö:şın/ isim gezinti, gezi The students went to Marmaris on an excursion. Öğrenciler Marmaris'e geziye gittiler.
Term
excuse
Definition
excuse /ik'skyu:z/ 1- fiil affetmek I can't excuse his behaviour. Onun davranışını affedemem. 2- excuse me affedersiniz Excuse me. Can I sit here? Affedersiniz. Buraya oturabilir miyim? 3- isim mazeret, bahane What’s your excuse this time? Bu seferki mazeretin ne?
Term
executive
Definition
executive /ig'zekyutiv/ isim yönetici, idareci He is the executive manager of the company. Şirketin yönetici müdürüdür.
Term
exercise
Definition
exercise /'eksısayz/ isim alıştırma Do the exercises at home. Alıştırmaları evde yapın.
Term
exhibition
Definition
exhibition /eksi'bişın/ isim sergi There was an exhibition of old carpets at the museum. Müzede eski halı sergisi vardı.
Term
exist
Definition
exist /ig'zist/ fiil var olmak, bulunmak Life cannot exist without oxygen. Oksijensiz yaşam var olamaz.
Term
exit
Definition
exit /'eksit/ isim çıkış The exit is on the left. Çıkış solda.
Term
expansion
Definition
expansion /ik'spenşın/ isim genişleme, genleşme, büyümeThe country had a period of economic expansion. Ülke ekonomik büyüme dönemi geçirdi
Term
expect
Definition
expect /ik'spekt/ fiil beklemek, ummak I don't expect you to apologize. Özür dilemeni beklemiyorum.
Term
expense
Definition
expense /ik'spens/ isim masraf, gider Who is to cover the expenses? Masrafları kim karşılayacak?
Term
expensive
Definition
expensive /ik'spensiv/ sıfat pahalı, masraflı This is a very expensive clock. Bu çok pahalı bir saattir.
Term
experience
Definition
experience /ik'spiıriıns/ isim deneyim, tecrübeShe had a rich experience of teaching. Zengin bir öğretmenlik deneyimi vardı.
Term
experienced
Definition
experienced /ik'spiıriınst/ sıfat deneyimli, tecrübeliDon’t worry. He is an experienced pilot. Endişelenme. O deneyimli bir pilottur.
Term
expert
Definition
expert /'ekspö:t/ isim uzman There are a lot of experts in this field. Bu alanda birçok uzman var.
Term
explain
Definition
explain /ik'spleyn/ fiil açıklamak Can you explain this to me? Bunu bana açıklayabilir misin?
Term
explanation
Definition
explanation /eksplı'neyşın/ isim açıklama His explanation was very clear. Açıklaması çok açıktı.
Term
explode
Definition
explode /ik'sploud/ fiil patlamak, patlatmak The bomb exploded. Bomba patladı.
Term
explore
Definition
explore /ik'splo:/ fiil keşfetmek Man has begun to explore the universe. İnsanoğlu evreni keşfetmeye başladı.
Term
explosion
Definition
explosion /ik'sploujın/ isim patlama Did you hear the explosion at the factory? Fabrikadaki patlamayı duydun mu
Term
export
Definition
export /ik'spo:t/ 1- fiil ihraç etmek The company exports vegetables to Russia. Şirket Rusya'ya sebze ihraç ediyor. 2- isim /'ekspo:t/ ihracat, dışsatım Our export to Europe has increased. Avrupa'ya ihracatımız arttı.
Term
express
Definition
express /ik'spres/ 1- fiil dile getirmek, anlatmak, ifade etmek He expressed himself well. Kendini iyi ifade etti. 2- sıfat ekspres, hızlı There is no express train to that village. O köye ekspres tren yok.
Term
expression
Definition
expression /ik'spreşın/ isim 1- söz, tabir, deyim We learn the words and expressions before we study the text. Metni incelemeden önce sözcük ve deyimleri öğreniyoruz. 2- ifade, anlatım The expression on his face was hard to understand. Yüzündeki ifadeyi anlamak zordu.
Term
extend
Definition
extend /ik'stend/ fiil erişmek, yayılmak, uzanmak The mountains extend to the sea. Dağlar denize uzanır.
Term
extra
Definition
extra /'ekstrı/ zarf fazla, ek, fazladan He did something extra to get the job. İşi almak için ek bir şey yaptı.
Term
extraordinary
Definition
extraordinary /ik'stro:dınıri/ sıfat olağanüstüDon has an extraordinary artistic talent. Don olağanüstü bir sanat yeteneğine sahip.
Term
extreme
Definition
extreme /ik'stri:m/ sıfat aşırıThey say we will have extreme heat this summer. Bu yaz aşırı sıcaklar olacağını söylüyorlar.
Term
extremely
Definition
extremely /ik'stri:mli/ zarf son derece, çok It is extremely cold in winter. Hava kışın son derece soğuk olur.
Term
eye
Definition
eye /ay/ isim göz She's got blue eyes. Onun mavi gözleri var.
Term
eyebrow
Definition
eyebrow /'aybrau/ isim kaş He raised his eyebrows. Kaşlarını kaldırdı.
Term
eyelash
Definition
eyelash /'ayleş/ isim kirpik You've got beautiful eyelashes. Güzel kirpiklerin var.
Term
eyelid
Definition
eyelid /'aylid/ isim gözkapağıShe has black eyelids. Onun siyah gözkapakları var.
Term
face
Definition
face /feys/ isim yüz Her face is very pretty. Onun yüzü çok güzel.
Term
fact
Definition
fact /fekt/ isim gerçek We want to know the fact. Gerçeği bilmek istiyoruz.
Term
factor
Definition
factor /'fektı/ isim etmen, faktörWhat are the factors that cause crime? Suça neden olan etmenler nelerdir?
Term
factory
Definition
factory /'fektıri/ isim fabrika How many factories are there in Turkey? Türkiye'de kaç tane fabrika var?
Term
fail
Definition
fail /feyl/ fiil 1- başaramamak He failed to finish the work. İşi bitirmeyi başaramadı. 2- (sınavda) kalmak He failed the exam. Sınavda kaldı.
Term
failure
Definition
failure /'feylyı/ isim başarısızlık Failure teaches success. Başarısızlık, başarı dersi verir.
Term
faint
Definition
faint /feynt/ fiil bayılmak She fainted when she saw the accident. Kazayı görünce bayıldı.
Term
fair
Definition
fair /feı/ 1- sıfat sarışın, kumral, sarı He's got fair hair. Sarı saçı var. 2- isim fuar, sergi Have you been to the fair? Fuara gittin mi?
Term
fairly
Definition
fairly /'feıli/ zarf oldukça It is fairly warm today. Bugün hava oldukça sıcaktı.
Term
faith
Definition
faith /feyt/ isim inanç He has faith in God. Onun Tanrı'ya inancı var.
Term
fall
Definition
fall /fo:l/ fiil fell /fel/, fallen /'fo:lın/ düşmek Be careful or you will fall. Dikkatli ol yoksa düşersin.
Term
false
Definition
false /fo:ls/ sıfat 1- yanlış He gave false information to the police. Polise yanlış bilgi verdi. 2- sahte, takma My grandfather has false teeth. Dedemin takma dişleri var.
Term
familiar
Definition
familiar /fı'miliı/ sıfat bildik, tanıdık Are you familiar with this story? Bu öyküyü biliyor musunuz?
Term
family
Definition
family /'femıli/ isim aile There are 5 people in my family. Ailemde 5 kişi var.
Term
famous
Definition
famous /'feymıs/ sıfat ünlü Picasso was a famous painter. Picasso ünlü bir ressamdı.
Term
fan
Definition
fan /fen/ isim hayran I am one of your fans. Hayranlarınızdan biriyim.
Term
fancy
Definition
fancy /'fensi/ 1- sıfat fantezi, süslü I didn't like her dress. It was too fancy. Elbisesini beğenmedim. Çok süslüydü. 2- sıfat lüks, pahalı, kaliteli They took us to a fancy restaurant. Bizi lüks bir lokantaya götürdüler. 3- fiil istemek Do you fancy an ice cream? Dondurma ister misin?
Term
far
Definition
far /fa:/ sıfat, zarf uzak; uzakta, uzağa How far is the village from here? Köy buradan ne kadar uzakta?
Term
fare
Definition
fare /feı/ isim yol parası How much is the fare to London? Londra'ya yol parası ne kadar?
Term
farm
Definition
farm /fa:m/ isim çiftlik My grandfather has a farm. Büyükbabamın bir çiftliği var.
Term
farmer
Definition
farmer /'fa:mı/ isim çiftçi The farmers had good harvest this year. Çiftçiler bu yıl iyi ürün elde ettiler.
Term
fascinating
Definition
fascinating /'fesineyting/ sıfat etkileyici, büyüleyiciTom has a fascinating smile. Tom’un büyüleyici bir gülümsemesi var.
Term
fashion
Definition
fashion /'feşın/ isim moda These skirts are the latest fashion. Bu etekler son moda.
Term
fast
Definition
fast /fa:st/ sıfat, zarf hızlı He can run very fast. O çok hızlı koşabilir.
Term
fat
Definition
fat /fet/ sıfat şişman He's the fattest man in the company. O şirketteki en şişman adamdır.
Term
father
Definition
father /'fa:dı/ isim baba My father is 40 years old. Babam 40 yaşındadır.
Term
father-in-law
Definition
father-in-law /'fa:dırinlo:/ isim kayınpederMy father-in-law is in textile business. Kayınpederim tekstil işinde.
Term
fault
Definition
fault /fo:lt/ isim hata, yanlışlıkI’m sorry. It’s my fault. Affedersin. Benim hatam.
Term
favour
Definition
favour /'feyvı/ isim iyilik Can you do me a favour? Bana bir iyilik yapabilir misin?
Term
favourite
Definition
favourite /'feyvırıt/ sıfat en sevilen, gözde Who is your favourite singer? En çok sevdiğin şarkıcı kim?
Term
fax
Definition
fax /feks/ isim faks I've just got a fax from him. Az önce ondan bir faks aldım.
Term
fear
Definition
fear /fiı/ 1- fiil korkmak He fears that he might lose. Kaybetmekten korkuyor. 2- isim korku There was fear in her voice. Sesinde korku vardı.
Term
feather
Definition
feather /'fedı/ isim tüy, kuş tüyü Birds have feathers. Kuşların tüyleri vardır.
Term
fee
Definition
fee /fi:/ isim ücret The entrance fee is too high. Giriş ücreti çok fazla.
Term
feed
Definition
feed /fi:d/ fiil fed /fed/ yiyecek vermek, yedirmek, beslemekWe have enough food to feed many people. Birçok insana yedirecek kadar yeterli yiyeceğimiz var.
Term
feel
Definition
feel /fi:l/ fiil felt /felt/ hissetmek, duymak I feel very happy today. Bugün kendimi çok mutlu hissediyorum.
Term
feeling
Definition
feeling /'fi:ling/ isim duygu You hurt my feelings. Duygularımı incittin.
Term
feet
Definition
feet /fi:t/ isim ayaklar (tekili foot) Wash your feet before you go to bed. Yatmadan önce ayaklarını yıka.
Term
fellow
Definition
fellow /'felou/ isim adam, herif, ahbapHe’s a strange fellow. O garip bir adam.
Term
felt
Definition
felt /felt/ fiil bkz. feel I felt a pain in my stomach. Karnımda bir ağrı hissettim.
Term
female
Definition
female /'fi:meyl/ sıfat, isim dişi, kadın, bayan Half of the staff in this company is female. Bu şirkette personelin yarısı bayan.
Term
fence
Definition
fence /fens/ isim çit, parmaklık There was a fence around the park. Parkın etrafında bir çit vardı.
Term
ferry
Definition
ferry /'feri/ isim feribot, araba vapuruIs there a ferry to the island? Adaya feribot var mı?
Term
fertilizer
Definition
fertilizer /'fö:tilayzı/ isim gübreFertilizers help plants grow faster. Gübre bitkilerin daha hızlı büyümelerine yardım eder.
Term
festival
Definition
festival /'festivıl/ isim festival, şenlik There will be a festival next week here. Gelecek hafta burada bir festival olacak.
Term
few
Definition
few /fyu:/ sıfat, zamir 1- az Few people enjoyed the opera last night. Az insan dün gece operayı beğendi. 2- a few birkaç There were only a few people at the cinema. Sinemada sadece birkaç kişi vardı.
Term
field
Definition
field /fi:ld/ isim 1- tarla The farmer grew wheat in his fields. Çiftçi tarlalarında buğday yetiştirdi. 2- alan, saha The football field is muddy. Futbol sahası çamurlu.
Term
fig
Definition
fig /fig/ isim incirThere is a fig tree in our garden. Bahçemizde bir incir ağacı var.
Term
fight
Definition
fight /fayt/ fiil fought /fo:t/ 1- savaşmak The soldiers fought all day. Askerler bütün gün savaştı. 2- kavga etmek, dövüşmek The two boys were fighting. İki çocuk kavga ediyordu.
Term
figure
Definition
figure /'figı/ isim rakam, sayı Add up these figures. Bu sayıları topla.
Term
file
Definition
file /fayl/ isim dosya We are going to check his file. Onun dosyasını kontrol edeceğiz.
Term
fill
Definition
fill /fil/ fiil doldurmak Fill the bucket with water. Kovayı suyla doldur.
Term
film
Definition
film /film/ isim film What kind of films do you like? Ne tür filmlerden hoşlanırsın?
Term
filthy
Definition
filthy /'filti/ sıfat pis, kirli Your shirt is filthy! Gömleğin pis!
Term
final
Definition
final /'faynıl/ sıfat son, kesin, kati We are waiting for the final decision. Son kararı bekliyoruz.
Term
finally
Definition
finally /'faynıli/ zarf sonunda, en sonunda, nihayet Finally he gave up. Sonunda vazgeçti.
Term
finance
Definition
finance /fay'nens/ isim maliye Russia's finance minister is visiting Istanbul today. Bugün Rus maliye bakanı İstanbul'u ziyaret ediyor
Term
financial
Definition
financial /fay'nenşıl/ sıfat mali We need financial help. Mali yardıma ihtiyacımız var.
Term
find
Definition
find /faynd/ fiil found /faund/ bulmak Where did you find your keys? Anahtarlarını nerede buldun?
Term
fine
Definition
fine /fayn/ sıfat güzel, iyi, hoş It was a fine day. Güzel bir gündü.
Term
finger
Definition
finger /'fingı/ isim parmak He cut his finger. Parmağını kesti.
Term
finish
Definition
finish /'finiş/ fiil bitirmek, bitmek Did you finish your homework? Ödevini bitirdin mi?
Term
fire
Definition
fire /fayı/ 1- isim ateş; yangın The fire burnt many trees. Yangın birçok ağacı yaktı. 2- fiil işten kovmak You’re fired! Kovuldun!
Term
firm
Definition
firm /fö:m/ 1- sıfat sert, katı I am used to sleeping on a firm mattress. Sert yatakta uyumaya alışığım. 2- isim firma, şirket He owns a firm. Onun bir şirketi var.
Term
first
Definition
first /fö:st/ sıfat birinci, ilk "A" is the first letter of the English alphabet. "A " İngiliz alfabesinin ilk harfidir.
Term
firstly
Definition
firstly /'fö:stli/ zarf önce, ilk önce, her şeyden önceFirstly, I want to make an announcement. Önce bir duyuru yapmak istiyorum.
Term
fish
Definition
fish /fiş/ isim (çoğulu fish ya da fishes) balık There are many fish in the sea. Denizde çok balık var.
Term
fisherman
Definition
fisherman /'fişımın/ isim balıkçı The fisherman caught many fish. Balıkçı birçok balık yakaladı.
Term
fit
Definition
fit /fit/ fiil 1- uymak, yakışmak This dress fits you well. Bu elbise sana iyi uyuyor. 2- sıfat formda, sağlıklı People exercise to keep fit. İnsanlar form için egzersiz yapar.
Term
fix
Definition
fix /fiks/ fiil onarmak, tamir etmek He fixed the car. Arabayı tamir etti.
Term
flag
Definition
flag /fleg/ isim bayrak Can you see our flag? Bayrağımızı görebiliyor musun?
Term
flame
Definition
flame /fleym/ isim alev When I returned the house was in flames. Döndüğümde ev alevler içindeydi.
Term
flat
Definition
flat /flet/ 1- isim daire My flat is in Kadıköy. Dairem Kadıköy'dedir. 2- sıfat düz Put it on a flat surface. Onu düz bir yere koy.
Term
flavour
Definition
flavour /'fleyvı/ isim tat, lezzet, çeşniThis ice-cream has beautiful flavour. Bu dondurmanın güzel tadı var.
Term
flight
Definition
flight /flayt/ isim uçuş What time is your flight to Paris? Paris'e uçuşun saat kaçta?
Term
float
Definition
float /'flout/ fiil yüzmek, batmamakWood floats on water. Tahta suda yüzer.
Term
flood
Definition
flood /flad/ isim sel, taşkın The flood killed many people. Sel birçok insanı öldürdü.
Term
floor
Definition
floor /flo:/ isim zemin, döşeme, yer There's blood on the floor. Yerde kan var.
Term
flour
Definition
flour /'flauı/ isim un I need some flour to make the cake. Pastayı yapmak için biraz una ihtiyacım var.
Term
flow
Definition
flow /flou/ fiil akmak Water flows slowly in this area. Bu bölgede su yavaş akar.
Term
flower
Definition
flower /'flauı/ isim çiçek Put these flowers in a vase. Bu çiçekleri bir vazoya koy.
Term
flu
Definition
flu /flu:/ isim grip I had flu last week. Geçen hafta grip oldum.
Term
fly
Definition
fly /flay/ fiil flew /flu:/, flown /floun/ uçmak Some birds can’t fly. Bazı kuşlar uçamazlar.
Term
fog
Definition
fog /fog/ isim sis I lost my way in the fog. Siste yolumu kaybettim.
Term
folk
Definition
folk /fouk/ isim halk I love Turkish folk music. Türk halk müziğini çok seviyorum.
Term
follow
Definition
follow /'folou/ fiil takip etmek, izlemek Follow that car please! Şu arabayı takip et lütfen!
Term
following
Definition
following /'folouing/ sıfat ertesi He went to China in the following year. Ertesi yıl Çin'e gitti.
Term
food
Definition
food /fu:d/ isim yiyecek, yemek There is a lot of food in the kitchen. Mutfakta çok yiyecek var.
Term
fool
Definition
fool /fu:l/ isim aptal, enayi Don’t be a fool! Aptal olma!
Term
foolish
Definition
foolish /'fu:liş/ sıfat saçma, budalaca; aptal I've never heard such a foolish thing before! Daha önce böyle budalaca bir şey duymamıştım.
Term
foot
Definition
foot /fut/ isim (çoğulu feet /fi:t/) ayak The new footballer broke his left foot yesterday. Yeni futbolcu dün sol ayağını kırdı.
Term
football
Definition
football /'futbo:l/ isim futbol I'm not interested in football. Futbolla ilgilenmem.
Term
for
Definition
for /fı, fo:/ edat için This is for you. Bu sizin için.
Term
force
Definition
force /fo:s/ fiil zorlamak He was forced to leave. Gitmeye zorlandı.
Term
forehead
Definition
forehead /'fo:hed, 'forid/ isim alın He kissed his son on his forehead. Oğlunu alnından öptü.
Term
foreign
Definition
foreign /'forın/ sıfat yabancı Have you ever been to a foreign country? Hiç yabancı bir ülkede bulundun mu?
Term
foreigner
Definition
foreigner /'forını/ isim yabancı Some people don’t want foreigners in their countries. Bazı insanlar ülkelerinde yabancıları istemezler.
Term
forest
Definition
forest /'forist/ isim orman You can see interesting animals in this forest. Bu ormanda ilginç hayvanlar görebilirsiniz.
Term
forgave
Definition
forgave /fı'geyv/ fiil bkz. forgive I think they forgave him. Sanırım onu affettiler.
Term
forget
Definition
forget /fı'get/ fiil forgot /fı'got/, forgotten /fı'gotın/ unutmakI often forget to take my keys. Anahtarlarımı almayı sık sık unuturum.
Term
forgive
Definition
forgive /fı'giv/ fiil forgave /fı'geyv/, forgiven /fı'givın/ bağışlamak, affetmek Please forgive my rudeness. Lütfen kabalığımı bağışlayınız.
Term
forgot(ten)
Definition
forgot(ten) /fı'gotın/ fiil bkz. forgetI forgot to buy the paper. Gazeteyi almayı unuttum.
Term
fork
Definition
fork /fo:k/ isim çatal There are 8 forks on the table. Masanın üzerinde 8 çatal var.
Term
form
Definition
form /fo:m/ isim 1- biçim She baked a cake in the form of a house. Ev biçiminde bir pasta pişirdi.2- form Please fill in these forms. Lütfen bu formları doldurunuz.
Term
formal
Definition
formal /'fo:mıl/ sıfat resmi They are holding a formal meeting. Resmi bir toplantı yapıyorlar.
Term
formula
Definition
formula /'fo:myulı/ isim 1- formülThere are a lot of formulas in mathematics. Matematikte bir sürü formül vardır. 2- reçete What is the formula of a happy marriage? Mutlu bir evliliğin reçetesi nedir?
Term
fortnight
Definition
fortnight /'fo:tnayt/ isim iki haftaWe will be back in a fortnight. İki hafta içinde döneriz.
Term
fortunate
Definition
fortunate /'fo:çınıt/ sıfat şanslı, talihliHe is so fortunate that he has won the lottery twice. O kadar şanslı ki iki kere piyango kazandı.
Term
fortune
Definition
fortune /'fo:çın/ isim şans, talih, kısmetYou should try your fortune. Şansını denemelisin.
Term
forward(s)
Definition
forward(s) /'fo:wıd(z)/ zarf ileriye doğru The queue moved slowly forward. Kuyruk yavaş yavaş ileriye hareket etti.
Term
fought
Definition
fought /fo:t/ fiil bkz. fightThey fought for money. Para için dövüştüler.
Term
found
Definition
found /faund/ fiil bkz. findHave you found your wallet? Cüzdanını buldun mu?
Term
fox
Definition
fox /foks/ isim tilki Fox is a beautiful animal. Tilki güzel bir hayvandır.
Term
fragment
Definition
fragment /'fregmınt/ isim parça, kırıntıWhere are the fragments of the broken cup? Kırık fincanın parçaları nerede?
Term
frame
Definition
frame /freym/ isim çerçeve This picture needs a frame. Bu resmin bir çerçeveye ihtiyacı var.
Term
frankly
Definition
frankly /'frenkli/ zarf açıkça, dobra dobraShe spoke frankly. Açıkça konuştu.
Term
free
Definition
free /fri:/ sıfat 1- serbest, özgür We will be free after 5. Saat 5’ten sonra özgür olacağız. 2- ücretsiz, bedava He gave me a free ticket for the concert. Konser için bana bedava bir bilet verdi.
Term
freedom
Definition
freedom /'fri:dım/ isim özgürlük The prisoners wanted freedom. Mahkumlar özgürlük istiyorlardı.
Term
freeze
Definition
freeze /fri:z/ fiil froze /frouz/, frozen /'frouzın/ donmak I hope the water pipes don't freeze this winter. Umarın bu kış su boruları donmaz.
Term
frequency
Definition
frequency /'fri:kwınsi/ isim sıklık, frekansThey are worried about the frequency of earthquakes. Depremlerin sıklığından endişeliler.
Term
frequently
Definition
frequently /'fri:kwıntli/ zarf sık sık He frequently talks about his wife. Sık sık karısından söz eder.
Term
fresh
Definition
fresh /freş/ sıfat taze Is this fruit fresh? Bu meyve taze mi?
Term
fridge
Definition
fridge /fric/ isim buzdolabı Put the yoghurt in the fridge. Yoğurdu buzdolabına koy.
Term
friend
Definition
friend /frend/ isim arkadaş I've got many friends at school. Okulda birçok arkadaşım var.
Term
friendly
Definition
friendly /'frendli/ sıfat dost, dostça, arkadaşça, canayakınWilly is a very friendly waiter. Willy çok canayakın bir garson.
Term
friendship
Definition
friendship /'frendşip/ isim dostluk, arkadaşlıkOur friendship began two years ago. Arkadaşlığımız iki yıl önce başladı.
Term
frighten
Definition
frighten /'fraytın/ fiil korkutmak Don't frighten your little sister again. Küçük kız kardeşini bir daha korkutma.
Term
frog
Definition
frog /frog/ isim kurbağaThe frog jumped into the water. Kurbağa suya sıçradı.
Term
from
Definition
from /frım, from/ edat -den, -dan This letter is from my uncle. Bu mektup amcamdan.
Term
front
Definition
front /frant/ 1- sıfat ön There was a picture on the front cover of the book. Kitabın ön kapağında bir resim vardı. 2- isim in front of - nın önünde He is waiting in front of the post office. Postanenin önünde bekliyor.
Term
frost
Definition
frost /frost/ isim don, ayaz After the cold night there was frost on the ground. Soğuk geceden sonra yerde don vardı.
Term
froze
Definition
froze /frouz/ fiil bkz. freezeIt was so cold that the river froze. Hava o kadar soğuktu ki nehir dondu.
Term
frozen
Definition
frozen /'frouzın/ fiil bkz. freezeHe has frozen the meat. Eti dondurdu.
Term
fruit
Definition
fruit /fru:t/ isim meyve Turkey grows many kinds of fruit. Türkiye birçok çeşit meyve yetiştirir.
Term
fry
Definition
fry /fray/ fiil yağda kızartmak Will you fry an egg for me? Benim için bir yumurta kızartır mısın?
Term
frying pan
Definition
frying pan /'fraying-pen/ isim kızartma tavası She put 2 eggs in the frying pan. Tavaya 2 yumurta koydu.
Term
fuel
Definition
fuel /'fyu:ıl/ isim yakacak, yakıt What kind of fuel do you use to heat this building? Bu binayı ısıtmak için ne tür yakıt kullanıyorsunuz?
Term
fulfil
Definition
fulfil /ful'fil/ fiil yerine getirmek, yapmak, gerçekleştirmekYou have to fulfil your duties. Görevlerini yerine getirmelisin.
Term
full
Definition
full /ful/ sıfat dolu His glass was full. Bardağı doluydu.
Term
fun
Definition
fun /fan/ isim eğlence, zevkLet’s have some fun! Biraz eğlenelim!
Term
function
Definition
function /'fankşın/ 1- isim işlev What’s the function of this tool? Bu aletin işlevi nedir? 2- fiil çalışmak How does the new machine function? Yeni makine nasıl çalışıyor?
Term
fund
Definition
fund /fand/ isim fon We are setting up a fund for poor students. Yoksul öğrenciler için bir fon kuruyoruz.
Term
funny
Definition
funny /'fani/ sıfat komik, gülünç He is a very funny person. O çok komik bir insandır.
Term
fur
Definition
fur /fö:/ isim kürk, post We shouldn’t kill animals for their fur. Kürkleri için hayvanları öldürmemeliyiz.
Term
furniture
Definition
furniture /'fö:niçı/ isim mobilya They have bought new furniture. Yeni mobilya almışlar.
Term
further
Definition
further /'fö:dı/ zarf daha fazla Can you explain the question further? Soruyu biraz daha açıklayabilir misiniz?
Term
fuss
Definition
fuss /fas/ isim gürültü patırtı, yaygara, velveleWhat’s all this fuss? Nedir bu gürültü patırtı?
Term
future
Definition
future /'fyu:çı/ isim gelecek What do you want to be in the future? Gelecekte ne olmak istiyorsun?
Term
gain
Definition
gain /geyn/ fiil kazanmak He gained little through his work. İşinden çok az kazandı.
Term
gallery
Definition
gallery /'gelıri/ isim galeri Is there an art gallery near here? Buraya yakın bir sanat galerisi var mı?
Term
game
Definition
game /geym/ isim oyunWhat kind of games do you like? Ne çeşit oyunları seversin?
Term
garage
Definition
garage /'gera:j/ isim garaj; tamirhane He drove the car into the garage. Arabayı garajın içine sürdü.
Term
garden
Definition
garden /'ga:dın/ isim bahçe There are many fruit trees in the garden. Bahçede birçok meyve ağacı var.
Term
gardener
Definition
gardener /'ga:dnı/ isim bahçıvanThe gardener is watering the flowers. Bahçıvan çiçekleri suluyor.
Term
garlic
Definition
garlic /'ga:lik/ isim sarımsakGarlic has a very strong smell. Sarımsağın çok kuvvetli bir kokusu vardır.
Term
gas
Definition
gas /ges/ isim gaz We use gas for heating. Biz ısıtma için gaz kullanırız.
Term
gasoline
Definition
gasoline /'gesıli:n/ isim benzinGasoline prices have gone up again. Benzin fiyatları yine arttı.
Term
gate
Definition
gate /geyt/ isim büyük kapı Our garden has iron gates. Bahçemizin demir kapıları vardır.
Term
gave
Definition
gave /geyv/ fiil bkz. giveShe gave him a book for his birthday. Doğum günü için ona bir kitap verdi.
Term
gear
Definition
gear /giı/ isim vites This car has 5 forward gears. Bu arabanın 5 ileri vitesi vardır.
Term
geese
Definition
geese /gi:s/ isim kazlar (tekili goose) The geese followed the man. Kazlar adamı takip etti.
Term
general
Definition
general /'cenrıl/ 1- sıfat genelWhat's the general idea of the book? Kitabın genel fikri ne? 2- isim general He is a retired general. O emekli bir generaldir.
Term
generally
Definition
generally /'cenrıli/ zarf genellikle Generally, female workers are paid less here. Burada genellikle kadın işçilere daha az ücret ödeniyor.
Term
generous
Definition
generous /'cenırıs/ sıfat cömert, eliaçık John is so generous that he shares everything with his friends. John o kadar cömerttir ki her şeyi arkadaşlarıyla paylaşır.
Term
gentle
Definition
gentle /'centıl/ sıfat nazik, kibar Mary is a gentle person. Mary nazik bir insandır.
Term
gentleman
Definition
gentleman /'centılmın/ isim centilmen; bey He always behaves like a gentleman. O hep bir centilmen gibi davranır.
Term
genuine
Definition
genuine /'cenyuin/ sıfat hakiki, gerçekThis is a genuine painting by Van Gogh. Bu gerçek bir Van Gogh tablosu.
Term
geography
Definition
geography /ci'ogrıfi/ isim coğrafya His favourite subject is geography. Onun en sevdiği konu coğrafyadır.
Term
gesture
Definition
gesture /'cesçı/ isim jest, el kol hareketiHe has interesting gestures. İlginç el kol hareketleri var.
Term
get
Definition
get /get/ fiil got /got/ 1- almak, edinmek I always get good marks in exams. Sınavlarda hep iyi notlar alırım. 2- olmak He often gets sick in winter. O kışın sık sık hasta olur.
Term
giant
Definition
giant /'cayınt/ sıfat devLook at that giant watermelon! Şu dev karpuza bak!
Term
gift
Definition
gift /gift/ isim armağan, hediyeShe gave me a beautiful gift. Bana çok güzel bir hediye verdi.
Term
giraffe
Definition
giraffe /ci'ra:f/ isim zürafa Giraffes have very long necks. Zürafaların çok uzun boyunları vardır.
Term
girl
Definition
girl /gö:l/ isim kız There are 12 girls in our class. Bizim sınıfta 12 kız var.
Term
give
Definition
give /giv/ fiil gave /geyv/, given /'givın/ vermek My mother often gives me presents. Annem bana sık sık hediyeler verir.
Term
glad
Definition
glad /gled/ sıfat memnun, mutlu I'm very glad to meet you. Sizinle tanıştığıma çok memnunum.
Term
glance
Definition
glance /gla:ns/ fiil göz atmak, bakmakHe glanced at the newspaper. Gazeteye göz attı.
Term
glass
Definition
glass /gla:s/ isim 1- cam There is a glass factory here. Burada bir cam fabrikası vardır. 2- bardak This glass is filthy. Bu bardak çok pis.
Term
glasses
Definition
glasses /'gla:siz/ isim gözlük I can't read anything without glasses. Gözlüksüz hiçbir şey okuyamam.
Term
global
Definition
global /'gloubıl/ sıfat küreselWhat causes global warming? Küresel ısınmaya ne sebep olur?
Term
glove
Definition
glove /glav/ isim eldiven I have purple gloves. Benim mor eldivenlerim var.
Term
glue
Definition
glue /glu:/ isim zamk, tutkal I need some glue to mend this watch. Bu saati tamir etmek için biraz tutkala ihtiyacım var.
Term
go
Definition
go /gou/ fiil went /went/, gone /gon/ gitmek I want to go to Taksim. Taksim'e gitmek istiyorum.
Term
goal
Definition
goal /goul/ isim gol The new footballer kicked two goals. Yeni futbolcu iki gol attı.
Term
goalkeeper
Definition
goalkeeper /'goulki:pı/ isim kaleci The goalkeeper stopped the ball. Kaleci topu durdurdu.
Term
god
Definition
god /god/ isim Tanrı Do you believe in God? Tanrı’ya inanıyor musun?
Term
gold
Definition
gold /gould/ isim, sıfat altın She had a gold bracelet. Onun altın bir bileziği vardı.
Term
golden
Definition
golden /'gouldın/ sıfat altınThis golden crown belonged to the queen. Bu altın taç kraliçeye aitti.
Term
gone
Definition
gone /gon/ fiil bkz. goMy father has gone to work. Babam işe gitti.
Term
gong
Definition
gong /gong/ isim gongHave you heard the gong? Gongu duydun mu?
Term
good
Definition
good /gud/ sıfat iyi His English is very good. Onun İngilizcesi çok iyi
Term
goodbye
Definition
goodbye /gud'bay/ ünlem 1- allahaısmarladıkI must go. Goodbye! Gitmeliyim. Allahaısmarladık! 2- güle güleShe didn’t even say goodbye. Güle güle bile demedi.
Term
goods
Definition
goods /gudz/ isim eşya, mal Goods in this store are not cheap. Bu mağazadaki mallar ucuz değil.
Term
goose
Definition
goose /gu:s/ isim (çoğulu geese /gi:s/) kaz The goose chased the cat. Kaz kediyi kovaladı.
Term
gorilla
Definition
gorilla /gı'rilı/ isim goril Gorillas are very intelligent animals. Goriller çok akıllı hayvanlardır.
Term
gossip
Definition
gossip /'gosip/ 1- fiil dedikodu yapmak You shouldn't gossip about people. İnsanlar hakkında dedikodu yapmamalısın. 2- isim dedikodu It isn't true. It's only gossip. Bu doğru değil. Sadece dedikodu.
Term
got
Definition
got /got/ fiil bkz. getShe got a letter yesterday. Dün bir mektup aldı.
Term
government
Definition
government /'gavımınt/ isim hükümet The government made a new law. Hükümet yeni bir yasa çıkardı.
Term
governor
Definition
governor /'gavını/ isim 1- valiWho is the new governor of Los Angeles? Los Angeles’in yeni valisi kim? 2- yönetici Are you happy with your governor? Yöneticinizden memnun musunuz?
Term
grab
Definition
grab /greb/ fiil kapmakShe grabbed the bag. Çantayı kaptı.
Term
graduate 1- fiil
Definition
graduate 1- fiil /'grecueyt/ mezun olmak I will graduate from university in three years. Üç yıl sonra üniversiteden mezun olacağım. 2- isim /’grecuıt/ mezun My mother is a university graduate. Annem üniversite mezunudur.
Term
gram, gramme
Definition
gram, gramme /grem/ isim gram How many grammes does my bracelet weigh? Bileziğim kaç gram geliyor?
Term
grammar
Definition
grammar /'gremı/ isim dilbilgisi German grammar is very difficult. Almanca dilbilgisi çok zordur.
Term
grandchild
Definition
grandchild /'grençayld/ isim torun He has 5 grandchildren. Onun 5 torunu var.
Term
granddaughter
Definition
granddaughter /'grendo:tı/ isim kız torun Her granddaughter is only 2. Onun kız torunu daha 2 yaşında.
Term
grandfather
Definition
grandfather /'grenfa:dı/ isim büyükbaba, dede My grandfather was a farmer. Dedem bir çiftçiydi.
Term
grandmother
Definition
grandmother /'grenmadı/ isim büyükanne, nine Their grandmother lived to 97. Onların nineleri 97 yaşına kadar yaşadı.
Term
grandparent
Definition
grandparent /'grenpeırınt/ isim büyükbaba ya da büyükanne My grandparents are very old. Dedemle ninem çok yaşlılar.
Term
grandson
Definition
grandson /'grensan/ isim erkek torun Their grandson cannot talk yet. Onların erkek torunu henüz konuşamıyor.
Term
grape
Definition
grape /greyp/ isim üzüm They make wine from grapes. Üzümden şarap yaparlar.
Term
grapefruit
Definition
grapefruit /'greypfru:t/ isim greyfrut She made a drink from the grapefruit. Greyfruttan bir içecek yaptı.
Term
grass
Definition
grass /gra:s/ isim ot, çimen Let's sit on the grass. Çimene oturalım.
Term
grasshopper
Definition
grasshopper /'gra:shopı/ isim çekirge The grasshopper jumped about 1 metre high. Çekirge yaklaşık 1 metre sıçradı.
Term
grateful
Definition
grateful /'greytfıl/ sıfat minnettar, müteşekkirI am grateful to you for your help. Yardımın için sana minnettarım.
Term
great
Definition
great /greyt/ sıfat büyük Atatürk was a great man. Atatürk büyük bir adamdı.
Term
greedy
Definition
greedy /'gri:di/ sıfat açgözlü Don’t be so greedy. Leave some ice cream for the children. O kadar açgözlü olma. Çocuklara da biraz dondurma bırak..
Term
green
Definition
green /gri:n/ sıfat yeşil Leaves are green in spring. Yapraklar ilkbaharda yeşil olur.
Term
greengrocer
Definition
greengrocer /'gri:ngrousı/ isim manav The greengrocer sold me tomatoes, cucumbers and onions. Manav bana domates, hıyar ve soğan sattı.
Term
greeting
Definition
greeting /'gri:ting/ isim selamGreetings from İstanbul! İstanbul’dan selamlar!
Term
grew
Definition
grew /gru:/ fiil bkz. growThe children grew very quickly. Çocuklar çok çabuk büyüdü.
Term
grey
Definition
grey /grey/ sıfat gri He has a grey horse. Onun gri bir atı var.
Term
grill
Definition
grill /gril/ fiil ızgara yapmak He grilled all the fish. Bütün balıkları ızgara yaptı.
Term
grocer
Definition
grocer /'grousı/ isim bakkal I bought macaroni, flour and eggs from the grocer. Bakkaldan makarna, un ve yumurta aldım.
Term
ground
Definition
ground /graund/ isim yer, toprak Don't spit on the ground. Yere tükürmeyiniz.
Term
group
Definition
group /gru:p/ isim grup, topluluk There was a large group of people near the door. Kapının yanında büyük bir insan grubu vardı.
Term
grow
Definition
grow /grou/ fiil grew /gru:/, grown /groun/ 1- büyümek, gelişmek My son is growing very quickly. Oğlum çok çabuk büyüyor. 2- yetiştirmek What do they grow in the village? Köyde ne yetiştirirler?
Term
guarantee
Definition
guarantee /gerın'ti:/ isim güvence, garanti Our products have a three-year guarantee. Ürünlerimiz üç yıl garantilidir.
Term
guard
Definition
guard /ga:d/ isim 1- nöbetçi, bekçi The guard opened the door. Nöbetçi kapıyı açtı. 2- nöbet Who is on guard tonight? Bu gece kim nöbette?
Term
guess
Definition
guess /ges/ 1- fiil tahmin etmek Can you guess my age? Yaşımı tahmin edebilir misin? 2- isim tahmin Take a guess! Bir tahminde bulun!
Term
guest
Definition
guest /gest/ isim misafir, konuk Their guest was from Germany. Onların misafiri Almanya'dandı.
Term
guide
Definition
guide /gayd/ isim rehber, kılavuz The guide showed them all the interesting places. Rehber onlara bütün ilginç yerleri gösterdi.
Term
guilty
Definition
guilty /'gilti/ sıfat suçlu The police knew the man was guilty. Polis adamın suçlu olduğunu biliyordu.
Term
guitar
Definition
guitar /gi'ta:/ isim gitar My friend plays the guitar very well. Arkadaşım çok iyi gitar çalar.
Term
gun
Definition
gun /gan/ isim silah, tüfek, tabanca People are not allowed to own a gun in this country. Bu ülkede insanların silah edinmesine izin verilmez.
Term
habit
Definition
habit /'hebit/ isim alışkanlık Smoking cigarettes is a bad habit. Sigara içmek kötü bir alışkanlıktır.
Term
had
Definition
had /hed/ fiil bkz. have She had dinner at a restaurant last night. Dün gece bir lokantada yemek yedi.
Term
hair
Definition
hair /heı/ isim 1- saç He has long hair. Onun saçı uzun. 2- kıl There is a hair in my soup. Çorbamda kıl var.
Term
hairdresser
Definition
hairdresser /'heıdresı/ isim kuaför, berber I went to the hairdresser to have my hair cut. Saçımı kestirmeye berbere gittim.
Term
half
Definition
half /ha:f/ isim (çoğulu halves /ha:vz/) yarım Can I have half a kilo of meat please? Yarım kilo et alabilir miyim lütfen?
Term
hall
Definition
hall /ho:l/ isim salon; koridor, hol, giriş The front door opened into a large hall. Ön kapı geniş bir koridora açılıyordu.
Term
hallo
Definition
hallo /hı'lou/ ünlem merhaba She said "hallo" to everyone in the room. Odadaki herkese "merhaba" dedi.
Term
hamburger
Definition
hamburger /'hembö:gı/ isim hamburgerI don’t eat hamburgers. Ben hamburger yemem.
Term
hammer
Definition
hammer /'hemı/ isim çekiç The carpenter has lost his hammer. Marangoz çekicini kaybetmiş.
Term
hand
Definition
hand /hend/ isim el He writes with his left hand. Sol eliyle yazıyor.
Term
handicap
Definition
handicap /’hendikep/ isim eksiklik Sometimes not speaking English is a real handicap. Bazen İngilizce bilmemek büyük bir eksiklik oluyor.
Term
handkerchief
Definition
handkerchief /'henkıçi:f/ isim mendil She dropped her handkerchief. Mendilini düşürdü.
Term
handsome
Definition
handsome /'hensım/ sıfat yakışıklı My father is very handsome. Babam çok yakışıklıdır.
Term
handy
Definition
handy /'hendi/ sıfat kullanışlı, pratikThis is a very handy tool. Bu çok kullanışlı bir alet.
Term
hang
Definition
hang /heng/ fiil hung /hang/ asmak Hang your coat up! Ceketini as!
Term
happen
Definition
happen /'hepın/ fiil olmak What happened to your hair? Saçına ne oldu?
Term
happiness
Definition
happiness /'hepinıs/ isim mutluluk We wished the bride and groom happiness. Gelin ve damada mutluluk diledik.
Term
happy
Definition
happy /'hepi/ sıfat mutlu He was very happy when he won the lottery. Piyangoyu kazandığında çok mutlu oldu.
Term
harbour
Definition
harbour /'ha:bı/ isim liman There are many ships in the harbour. Limanda birçok gemi var.
Term
hard
Definition
hard /ha:d/ 1- sıfat sert The ground was very hard. Toprak çok sertti. 2- sıfat zorIt's hard to understand him. Onu anlamak zor. 3- zarf çok, sıkı şekilde He works hard. O çok çalışır.
Term
harm
Definition
harm /ha:m/ 1- isim zarar, ziyan Can this medicine do any harm to children? Bu ilaç çocuklara bir zarar verebilir mi? 2- fiil zarar vermek Alcohol can harm your health. Alkol sağlığına zarar verebilir.
Term
has
Definition
has /hez/ fiil bkz. haveHe has two sisters. Onun iki kız kardeşi var.
Term
hat
Definition
hat /het/ isim şapkaHe is looking for his green hat. Yeşil şapkasını arıyor.
Term
hate
Definition
hate /heyt/ fiil nefret etmek, sevmemek I hate this song. Bu şarkıdan nefret ediyorum.
Term
have
Definition
have /hev/ fiil (geniş zamanda I, you, we, they özneleriyle have; he, she, it özneleriyle has biçiminde çekimlenir. Geçmiş zamanda bütün öznelerle had biçiminde kullanılır.) 1- sahip olmak She has a house and a car. O bir eve ve bir arabaya sahip. 2- yemek, içmek Where did you have dinner? Akşam yemeğini nerede yedin?
Term
have got
Definition
have got /hev got/ fiil sahip olmak, -i var I've got a lovely cat. Çok tatlı bir kedim var.
Term
hay
Definition
hay /hey/ isim saman, kuru otCan you give the horses some hay? Atlara biraz saman verebilir misin?
Term
hazelnut
Definition
hazelnut /'heyzılnat/ isim fındıkShe loves hazelnuts. O fındığı çok sever.
Term
he
Definition
he /hi, hi:/ zamir (erkekler için) o He is a teacher. O bir öğretmendir.
Term
head
Definition
head /hed/ isim kafa, baş I banged my head on the wall. Kafamı duvara çarptım.
Term
headache
Definition
headache /'hedeyk/ isim baş ağrısı I've got a headache. Başım ağrıyor.
Term
headline
Definition
headline /'hedlayn/ isim başlık, manşetHave you seen the headlines in the newspapers? Gazetelerdeki başlıkları gördün mü?
Term
headmaster
Definition
headmaster /hed'ma:stı/ isim okul müdürüOur headmaster is a very kind man. Okul müdürümüz çok kibar bir adam.
Term
headmistress
Definition
headmistress /hed'mistrıs/ isim okul müdiresiThe headmistress is coming to our classroom! Okul müdiresi sınıfımıza geliyor!
Term
health
Definition
health /helt/ isim sağlık Health is more important than money. Sağlık paradan daha önemlidir.
Term
healthy
Definition
healthy /'helti/ sıfat sağlıklı You need to eat well and exercise to be healthy. Sağlıklı olmak için iyi yemeli ve egzersiz yapmalısın.
Term
hear
Definition
hear /hiı/ fiil heard /hö:d/ işitmek, duymak I can't hear you. Speak louder! Seni duyamıyorum. Daha yüksek sesle konuş.
Term
heart
Definition
heart /ha:t/ isim kalp His heart stopped and he died. Kalbi durdu ve öldü.
Term
heat
Definition
heat /hi:t/ 1- isim sıcaklık; ısı Can you feel the heat? Sıcaklığı hissedebiliyor musun? 2- fiil ısıtmak Heat some water for the tea. Çay için biraz su ısıt.
Term
heating
Definition
heating /'hi:ting/ isim ısıtma We have central heating system in our building. Binamızda merkezi ısıtma sistemi var.
Term
heaven
Definition
heaven /'hevın/ isim cennet He believes he will go to heaven when he dies. Ölünce cennete gideceğine inanıyor.
Term
heavy
Definition
heavy /'hevi/ sıfat ağır This suitcase is very heavy. Bu valiz çok ağır.
Term
heel
Definition
heel /hi:l/ isim topukThese shoes have high heels. Bu ayakkabıların yüksek topukları var..
Term
helicopter
Definition
helicopter /'helikoptı/ isim helikopter Helicopters haven't got wings. Helikopterlerin kanatları yoktur.
Term
hell
Definition
hell /hel/ isim cehennem Do bad people really go to hell when they die? Kötü İnsanlar öldüklerinde gerçekten cehenneme mi giderler?
Term
hello
Definition
hello /hı'lou/ ünlem merhaba Hello! How are you? Merhaba! Nasılsın?
Term
help
Definition
help /help/ 1- isim yardım I need your help. Yardımına ihtiyacım var. 2- fiil yardım etmek Can you help me? Bana yardım edebilir misin?
Term
helpful
Definition
helpful /'helpfıl/ sıfat yardımcı, yararlı She is very helpful to her friends. O arkadaşlarına çok yardımcıdır.
Term
hen
Definition
hen /hen/ isim tavuk They have a lot of hens on the farm. Çiftlikte bir sürü tavukları var.
Term
her
Definition
her /hı, hö:/ zamir (bayanlar için) 1- onu, ona He spoke to the girl and asked her some questions. Kızla konuştu ve ona bazı sorular sordu. 2- onun Her room is bigger than mine. Onun odası benimkinden daha büyük.
Term
here
Definition
here /hiı/ zarf buraya; burada What are you doing here? Burada ne yapıyorsun?
Term
hero
Definition
hero /hiırou/ isim kahraman That soldier is a hero. O asker bir kahramandır.
Term
hers
Definition
hers /hö:z/ zamir onunki That pen is not mine. It's hers. O kalem benimki değil. O onunki.
Term
herself
Definition
herself /hı'self, hö':self/ zamir (bayanlar için) kendisi She sewed the dress herself. Elbiseyi kendisi dikti.
Term
hi
Definition
hi /hay/ ünlem Merhaba! Selam!Hi! How are you? Selam! Nasılsın?
Term
hiccup
Definition
hiccup /'hikap/ 1- isim hıçkırık He has the hiccups. Hıçkırık tuttu. 2- fiil hıçkırmak He hiccupped for two hours. İki saat hıçkırdı.
Term
hide
Definition
hide /hayd/ fiil hid /hid/, hidden /'hidın/ saklamak, gizlemek; saklanmak Where did you hide my book? Kitabımı nereye sakladın?
Term
high
Definition
high /hay/ sıfat yüksek The mountains in Tibet are very high. Tibet'teki dağlar çok yüksektir.
Term
highway
Definition
highway /'haywey/ isim anayol, karayolu, otoyol Drive carefully on the highway. Karayolunda dikkatli araba kullan.
Term
hill
Definition
hill /hil/ isim tepe There's someone on the hill. Tepede birisi var.
Term
him
Definition
him /him/ zamir (erkekler için) onu, ona I rang my brother and told him to see me. Kardeşime telefon ettim ve ona beni görmesini söyledim.
Term
himself
Definition
himself /him'self/ zamir (erkekler için) kendisi He built the boat himself. Kayığı kendisi inşa etti.
Term
hire
Definition
hire /hayı/ fiil kiralamak, tutmak I want to hire a car. Bir araba kiralamak istiyorum.
Term
his
Definition
his /hiz/ zamir (erkekler için) 1- onun What's his name? Onun adı ne? 2- onunki The man said the umbrella was his. Adam şemsiyenin onunki olduğunu söyledi.
Term
history
Definition
history /'histıri/ isim tarih History is my favourite subject. Tarih en çok sevdiğim konudur.
Term
hit
Definition
hit /hit/ fiil hit /hit/ vurmak, çarpmak Mehmet hit his brother. Mehmet kardeşine vurdu.
Term
hobby
Definition
hobby /'hobi/ isim hobi Have you got any hobbies? Hobin var mı?
Term
hold
Definition
hold /hould/ fiil held /held/ tutmak I want to hold your hand. Elini tutmak istiyorum.
Term
hole
Definition
hole /houl/ isim delik, çukur There was a large hole in the jacket. Cekette büyük bir delik vardı.
Term
holiday
Definition
holiday /'holıdi, 'holidey/ isim tatil, dinlence They had a good holiday in Marmaris. Marmaris'te iyi bir tatil yaptılar.
Term
holy
Definition
holy /'houli/ sıfat kutsal The Bible is the Christians' holy book. İncil Hıristiyanların kutsal kitabıdır.
Term
home
Definition
home /houm/ isim ev I usually stay home at night. Geceleyin genellikle evde kalırım.
Term
homeless
Definition
homeless /'houmlis/ sıfat evsiz, yuvasız, yurtsuzThere are a lot of homeless people in America. Amerika’da çok evsiz insan var.
Term
homework
Definition
homework /'houmwö:k/ isim ev ödeviOur teacher didn’t give us any homework yesterday. Öğretmenimiz dün bize hiç ev ödevi vermedi.
Term
honest
Definition
honest /'onist/ sıfat dürüst Please give me an honest answer. Lütfen bana dürüst bir cevap ver.
Term
honey
Definition
honey /'hani/ isim 1- bal Honey is good for your health. Bal sağlığınız için iyidir. 2- sevgilim, tatlım Hi honey! Selam tatlım!
Term
honour
Definition
honour /'onı/ isim onur, şerefYou must protect your honour. Onurunu korumalısın.
Term
hook
Definition
hook /huk/ isim asacak, askı; çengel George hung his coat on the hook. George paltosunu askıya astı.
Term
hope
Definition
hope /houp/ 1- isim umut There's not much hope. Fazla umut yok. 2- fiil umut etmek, ummak I hope I pass the exam. Umarım sınavı geçerim.
Term
hopeful
Definition
hopeful /'houpfıl/ sıfat umut verici, umutluAre you hopeful about the future? Gelecekten umutlu musun?
Term
horror
Definition
horror /'horı/ isim dehşet, korku There's a horror film on TV tonight. Bu gece televizyonda bir korku filmi var.
Term
horse
Definition
horse /ho:s/ isim at Horses run fast. Atlar hızlı koşar.
Term
horseshoe
Definition
horseshoe /'ho:sşu:/ isim at nalı Some people believe that horseshoes bring good luck. Bazı insanlar at nalının uğur getirdiğine inanırlar.
Term
hose
Definition
hose /houz/ isim su hortumuThe hose is in the garden. Su hortumu bahçede.
Term
hospital
Definition
hospital /'hospitıl/ isim hastane He has been in hospital for two months. O iki aydır hastanede.
Term
host
Definition
host /houst/ isim ev sahibiThe host made some tea for the guests. Ev sahibi konuklara çay yaptı.
Term
hot
Definition
hot /hot/ sıfat sıcak This tea isn't hot enough. Bu çay yeterince sıcak değil.
Term
hot dog
Definition
hot dog /'hot dog/ isim sosisli sandviçCan I have a hot dog please? Bir sosisli sandviç alabilir miyim lütfen?
Term
hotel
Definition
hotel /hou'tel/ isim otel The hotel was full of tourists. Otel turistlerle doluydu.
Term
hour
Definition
hour /auı/ isim saat There are 24 hours in a day. Bir günde 24 saat vardır.
Term
house
Definition
house /haus/ isim ev He wants to sell his house. Evini satmak istiyor.
Term
how
Definition
how /hau/ zarf 1- nasıl How are you? Nasılsınız? 2- How do you do? Tanıştığımıza memnun oldum. "How do you do?" "How do you do?" "Tanıştığımıza memnun oldum." "Ben de."
Term
how many
Definition
how many /hau meni/ zarf kaç tane How many oranges do you want? Kaç tane portakal istiyorsun?
Term
how much
Definition
how much /hau maç/ zarf 1- ne kadar How much sugar did you buy? Ne kadar şeker aldın? 2- kaç para How much did you pay for that hat? O şapka için kaç para ödedin?
Term
however
Definition
however /hau'evı/ zarf bununla birlikte, yine de, ancak I don't normally lend my car, however this time I will make an exception. Normal olarak arabamı ödünç vermem, ancak bu sefer bir istisna yapacağım.
Term
human
Definition
human /'hyu:mın/ isim insan Humans are cleverer than animals. İnsanlar hayvanlardan daha akıllıdır.
Term
hung
Definition
hung /hang/ fiil bkz. hangShe hung the clothes on the washing line. Elbiseleri çamaşır ipine astı.
Term
hungry
Definition
hungry /'hangri/ sıfat aç Are you hungry? Aç mısın?
Term
hunt
Definition
hunt /hant/ fiil avlamak People shouldn’t hunt animals for fun. İnsanlar eğlence için hayvan avlamamalılar.
Term
hunter
Definition
hunter /'hantı/ isim avcı The hunter killed the poor deer. Avcı zavallı geyiği öldürdü.
Term
hurry
Definition
hurry /'hari/ 1- isim acele I'm not in a hurry. Acelem yok. 2- fiil acele etmek Don't hurry. You have plenty of time. Acele etme. Bol vaktin var. 3- hurry up çabuk olmak Hurry up! We'll be late. Çabuk ol! Geç kalacağız. 4- be in a hurry acelesi olmak He was in a hurry to catch the plane. Uçağı yakalamak için acelesi vardı.
Term
hurt
Definition
hurt /hö:t/ fiil hurt /hö:t/ yaralamak, acıtmak, incitmek I hurt my back digging the garden. Bahçeyi kazarken sırtımı incittim.
Term
husband
Definition
husband /'hazbınd/ isim koca, eş My husband speaks three languages. Kocam üç dil konuşur.
Term
hut
Definition
hut /hat/ isim kulübeThe soldiers slept in the hut. Askerler kulübede uyudular.
Term
hyphen
Definition
hyphen /'hayfın/ isim tire, çizgi (-) The word "make-up" has a hyphen. "Make-up" sözcüğünde tire vardır.
Term
I
Definition
I /ay/ zamir ben I didn’t do it. Ben yapmadım.
Term
ice
Definition
ice /ays/ isim buz At 0° C water turns into ice. 0 derecede su buza döner.
Term
ice cream
Definition
ice cream /ays'kri:m/ isim dondurma Would you like some ice cream? Biraz dondurma ister misin?
Term
idea
Definition
idea /ay'diı/ isim fikir, düşünce That's a very good idea! Bu çok iyi bir fikir!
Term
ideal
Definition
ideal /ay'diıl/ sıfat ideal, kusursuz This is an ideal place for a picnic. Burası piknik için ideal bir yer.
Term
identify
Definition
identify /ay'dentifay/ fiil kimliğini saptamak We couldn't identify all the bodies. Bütün cesetlerin kimliğini saptayamadık.
Term
identity
Definition
identity /ay'dentiti/ isim kimlik The identity of the killer is unknown. Katilin kimliği bilinmiyor.
Term
ideology
Definition
ideology /aydi'olıci/ isim ideolojiWhat’s your political ideology? Siyasi ideolojin ne?
Term
idiot
Definition
idiot /'idiıt/ isim aptal, salak Don't be an idiot! Aptal olma!
Term
if
Definition
if /if/ bağlaç eğer If it rains I won't go to the football match. Eğer yağmur yağarsa futbol maçına gitmem.
Term
ill
Definition
ill /il/ sıfat hasta She is very ill so she can't go out. O çok hasta bu yüzden dışarı çıkamaz.
Term
illness
Definition
illness /'ilnis/ isim hastalık The doctor didn't know his illness. Doktor onun hastalığını bilmiyordu.
Term
image
Definition
image /'imic/ isim 1- imaj The company is trying to improve its image. Şirket imajını geliştirmeye çalışıyor. 2- görüntü, resim Look at the image on the screen. Ekrandaki görüntüye bak.
Term
imagination
Definition
imagination /imeci'neyşın/ isim hayal gücüUse your imagination! Hayal gücünü kullan!
Term
imagine
Definition
imagine /i'mecın/ fiil tasavvur etmek, hayal etmek, imgelemek It is not as beautiful as I had imagined. Hayal ettiğim kadar güzel değil.
Term
immediately
Definition
immediately /i'mi:diıtli/ zarf derhal, hemen He put on his coat and left immediately. Ceketini giydi ve hemen ayrıldı.
Term
impatient
Definition
impatient /im'peyşınt/ sıfat sabırsız My mother is very impatient. Annem çok sabırsızdır.
Term
importance
Definition
importance /im'po:tıns/ isim önem Do you know the importance of this meeting? Bu toplantının önemini biliyor musun?
Term
important
Definition
important /im'po:tınt/ sıfat önemli Happiness is more important than money. Mutluluk paradan daha önemlidir.
Term
impossible
Definition
impossible /im'posibıl/ sıfat olanaksız It's impossible to live long without water. Susuz uzun süre yaşamak olanaksızdır.
Term
impressive
Definition
impressive /im'presiv/ sıfat etkileyiciThat was an impressive show. Etkileyici bir gösteriydi.
Term
in
Definition
in /in/ edat içinde, içine He put the plate in the cupboard. Tabağı dolabın içine koydu.
Term
incentive
Definition
incentive /in'sentiv/ isim dürtü, güdüHe hasn’t much incentive to work hard. Fazla çalışmak için güdüsü yok.
Term
inclined
Definition
inclined /in'klaynd/ sıfat eğimli, yatkın, meyilliHe is inclined to be lazy. Tembelliğe eğimli.
Term
include
Definition
include /in'klu:d/ fiil içermek, kapsamak This book includes pictures and stories. Bu kitap resimler ve öyküler içerir.
Term
including
Definition
including /in'klu:ding/ edat kapsayan, içeren Everyone may go there, including me. Ben dahil oraya herkes gidebilir.
Term
income
Definition
income /'inkam/ isim gelir He has a low income. Onun geliri düşük.
Term
increase
Definition
increase /in'kri:s/ 1- fiil artmak, arttırmak Sales are increasing. Satışlar artıyor. 2- isim artış There is an increase in our pay. Maaşımızda bir artış var.
Term
incredible
Definition
incredible /in'kredıbıl/ sıfat inanılmaz, akıl almazShe told us an incredible story. Bize inanılmaz bir hikâye anlattı.
Term
indeed
Definition
indeed /in'di:d/ zarf gerçekten, cidden He is a gentleman indeed. Gerçekten bir centilmendir.
Term
independent
Definition
independent /indi'pendınt/ sıfat bağımsız We want a federation that is independent of the government. Hükümetten bağımsız bir federasyon istiyoruz.
Term
index
Definition
index /'indeks/ isim dizin, fihrist There is an index in the back of the book. Kitabın arkasında bir dizin var
Term
indicate
Definition
indicate /'indikeyt/ fiil göstermek, belirtmek The boss has indicated that no bonus will be paid this month. Patron bu ay ikramiye verilmeyeceğini belirtti.
Term
individual
Definition
individual /indi'vicuıl/ sıfat bireysel, kişisel, özel Some of us only want individual rights. Bazılarımız sadece kişisel haklar istiyor.
Term
industrial
Definition
industrial /in'dastriıl/ sıfat endüstriyel Gebze is an industrial town. Gebze endüstriyel bir şehirdir.
Term
industry
Definition
industry /'indıstri/ isim endüstri, sanayi There isn't much industry in the east of Turkey.Türkiye'nin doğusunda fazla sanayi yok.
Term
inevitable
Definition
inevitable /i'nevitıbıl/ sıfat kaçınılmazThe accident was inevitable. Kaza kaçınılmazdı.
Term
infant
Definition
infant /'infınt/ isim küçük çocuk, bebekShe has two infants. Onun iki küçük çocuğu var.
Term
infection
Definition
infection /in'fekşın/ isim hastalık, enfeksiyonThe little girl had an ear infection. Küçük kızın kulak hastalığı vardı.
Term
inflation
Definition
inflation /in'fleyşın/ isim enflasyonTurkey has been fighting inflation for a long time. Türkiye uzun zamandır enflasyonla mücadele ediyor.
Term
inform
Definition
inform /in'fo:m/ fiil bildirmek Please inform him that I will come. Lütfen ona geleceğimi bildir.
Term
information
Definition
information /infı'meyşın/ isim 1- bilgi She found the information in the encyclopedia. Bilgiyi ansiklopedide buldu. 2- danışma She went to the tourism information office. Turizm danışma bürosuna gitti.
Term
injection
Definition
injection /in'cekşın/ isim iğne The doctor gave him injections against rabies. Doktor ona kuduz iğnesi yaptı.
Term
ink
Definition
ink /ink/ isim mürekkep He put some ink in his pen. Kalemine biraz mürekkep koydu.
Term
innocent
Definition
innocent /'inısınt/ sıfat masum, suçsuz I believe he is innocent. Onun masum olduğuna inanıyorum.
Term
inquiry
Definition
inquiry /in'kwayıri/ isim soruşturma, araştırma Do you think there will be an inquiry? Sence bir soruşturma olacak mı?
Term
insect
Definition
insect /'insekt/ isim böcek Michael is afraid of insects. Michael böceklerden korkar.
Term
inside
Definition
inside /in'sayd/ zarf içinde, içerde, içerisi They stayed inside the house because it was raining. Evin içinde kaldılar çünkü yağmur yağıyordu.
Term
insist
Definition
insist /in'sist/ fiil ısrar etmek His father insisted his son to stay home. Babası oğluna evde kalması için ısrar etti.
Term
inspection
Definition
inspection /in'spekşın/ isim denetim, yoklama, teftişThere will be an inspection in our school next week. Gelecek hafta okulumuzda denetim yapılacak.
Term
install
Definition
install /in'sto:l/ fiil yerleştirmek, kurmak, takmak They are installing an air-conditioner. Bir klima takıyorlar.
Term
installation
Definition
installation /instı'leyşın/ isim kurma, kurulum The installation hasn't been finished. Kurulum bitmedi.
Term
instance
Definition
instance /'instıns/ isim 1- olay, vaka, örnek In most instances the pain soon goes away. Birçok vakada ağrı çok geçmeden kaybolur. 2- for instance örneğin, sözgelimi Some countries, for instance Japan, have a lot of earthquakes. Bazı ülkelerde, örneğin Japonya’da çok deprem olur.
Term
instead
Definition
instead /in'sted/ zarf 1- bunun yerine He didn't go swimming yesterday. Instead, he stayed home. Dün yüzmeye gitmedi. Bunun yerine evde kaldı. 2- instead of -nin yerine He stayed home instead of going to school. Okula gitmek yerine evde kaldı.
Term
institute
Definition
institute /'instityu:t/ isim enstitü, kurum The park is just in front of the institute. Park tam enstitünün önündedir.
Term
institution
Definition
institution /insti'tyu:şın/ isim kuruluş, kurum The World Bank is a powerful institution. Dünya Bankası güçlü bir kurumdur.
Term
instrument
Definition
instrument /'instrumınt/ isim alet; çalgı Guitar, piano and drums are musical instruments. Gitar, piyano ve davul müzik aletleridir.
Term
insult
Definition
insult /in'salt/ fiil hakaret etmek Don't insult others. Başkalarına hakaret etme.
Term
insurance
Definition
insurance /in'şuırıns/ isim sigorta He worked for an insurance company. Bir sigorta şirketinde çalıştı.
Term
intelligent
Definition
intelligent /in'telicınt/ sıfat akıllı, bilgili She is very intelligent and speaks 4 languages. O çok akıllıdır ve 4 dil konuşur.
Term
intend
Definition
intend /in'tend/ fiil niyet etmek, niyetinde olmak I intend to go to London next week. Gelecek hafta Londra'ya gitmek niyetindeyim.
Term
intention
Definition
intention /in'tenşın/ isim niyet I had no bad intention. Kötü niyetim yoktu.
Term
interest
Definition
interest /'intrıst/ 1- fiil ilgilendirmek, ilgisini çekmek Wrestling doesn't interest me at all. Güreş hiç ilgimi çekmez. 2- isim faiz What is the interest rate in this bank? Bu bankadaki faiz oranı nedir?
Term
interested
Definition
interested /'intrıstid/ sıfat be interested (in), (ile) ilgilenmek Are you interested in the theatre? Tiyatroyla ilgilenir misin?
Term
interesting
Definition
interesting /'intrısting/ sıfat ilginç He is a very interesting man. O çok ilginç bir adamdır.
Term
international
Definition
international /intı'neşınıl/ sıfat uluslararası He works for an international company. Uluslararası bir şirkette çalışıyor.
Term
internet
Definition
internet /'intınet/ isim internet The Internet is changing our life. İnternet hayatımızı değiştiriyor.
Term
interrupt
Definition
interrupt /intı'rapt/ fiil sözünü kesmekPlease don’t interrupt when I am talking. Lütfen ben konuşurken sözümü kesme.
Term
interval
Definition
interval /'intıvıl/ isim ara, aralıkYou should visit your dentist at regular intervals. Düzenli aralıklarla diş doktoruna gitmelisin.
Term
into
Definition
into /'intı, 'intu:/ edat içine He ran into the fire. Ateşin içine koştu.
Term
introduce
Definition
introduce /intrı'dyu:s/ fiil tanıştırmak, tanıtmak She introduced me to her father. Beni babasıyla tanıştırdı.
Term
introduction
Definition
introduction /intrı'dakşın/ isim takdim, tanıtma, tanıştırma It is time to make introductions all round. Herkesi birbirine tanıştırma vakti geldi.
Term
invent
Definition
invent /in'vent/ fiil icat etmek Who invented the television? Televizyonu kim icat etti?
Term
invention
Definition
invention /in'venşın/ isim icat, buluşTelephone is a wonderful invention. Telefon harika bir buluş.
Term
inventor
Definition
inventor /in'ventı/ isim mucit, bulucuWho is the inventor of the Internet? İnternetin mucidi kim?
Term
invest
Definition
invest /invest/ fiil yatırım yapmak I don’t want to invest any money in this project. Bu projeye hiç para yatırmak istemiyorum.
Term
investment
Definition
investment /in'vestmınt/ isim yatırım Their investment was wise. Onların yatırımı akıllıcaydı.
Term
invitation
Definition
invitation /invi'teyşın/ isim davet She refused his invitation. Onun davetini reddetti.
Term
invite
Definition
invite /in'vayt/ fiil davet etmek, çağırmak I often invite my friends to dinner. Sık sık arkadaşlarımı akşam yemeğine davet ederim.
Term
iron
Definition
iron /'ayın/ 1- isim, sıfat demir There's an iron gate in the garden. Bahçede demir bir kapı var. 2- isim ütü I need an iron. Bir ütüye ihtiyacım var. 3- fiil ütülemek He always irons his own shirts. O hep kendi gömleklerini ütüler.
Term
irregular
Definition
irregular /i'regyulı/ sıfat düzensiz‘Go’ is an irregular verb. ‘Go’ düzensiz bir fiildir.
Term
island
Definition
island /'aylınd/ isim ada Australia is the largest island in the world. Avustralya dünyanın en büyük adasıdır.
Term
it
Definition
it /it/ 1-zamir o It was an interesting film. O ilginç bir filmdi. 2- onu, onaGive it to me. Onu bana ver.
Term
item
Definition
item /'aytım/ isim madde, fıkra Please check the fifth item. Lütfen beşinci maddeyi kontrol edin.
Term
its
Definition
its /its/ zamir onun This city has lost its beauty. Bu şehir güzelliğini kaybetti.
Term
itself
Definition
itself /it'self/ zamir kendi, kendisi The dog bit itself. Köpek kendisini ısırdı.
Term
jacket
Definition
jacket /'cekit/ isim ceket, mont John has a pink jacket. John’un pembe bir ceketi var.
Term
jam
Definition
jam /cem/ isim reçel His mother made cherry jam. Onun annesi kiraz reçeli yaptı.
Term
jaw
Definition
jaw /co:/ isim çene She broke his jaw. Çenesini kırdı.
Term
jazz
Definition
jazz /cez/ isim caz I love jazz music. Caz müziğini çok severim.
Term
jealous
Definition
jealous /'celıs/ sıfat kıskanç Richard's girlfriend is very jealous. Richard'ın kız arkadaşı çok kıskanç.
Term
jeans
Definition
jeans /ci:nz/ isim blucin He always wears jeans. O hep blucin giyer.
Term
jelly
Definition
jelly /'celi/ isim jöle, pelte Would you like some more jelly? Biraz daha pelte ister misin?
Term
jewellery
Definition
jewellery /'cu:ılri/ isim mücevherat He doesn't like silver jewellery. O gümüş mücevheratı sevmez.
Term
job
Definition
job /cob/ isim iş I’m looking for a job. İş arıyorum.
Term
join
Definition
join /coyn/ fiil katılmak Will you join us? Bize katılır mısın?
Term
joke
Definition
joke /couk/ 1- isim şaka, fıkra That joke isn't funny at all. O fıkra hiç komik değil. 2- fiil şaka yapmak You're joking! Şaka yapıyorsun!
Term
journey
Definition
journey /'cö:ni/ isim seyahat, yolculuk The journey from London to Istanbul takes 3 hours by plane. Uçakla Londra'dan İstanbul'a seyahat 3 saat sürer.
Term
joy
Definition
joy /coy/ isim sevinç, neşe He jumped with joy when he heard the news. Haberi duyunca sevinçle zıpladı.
Term
judge
Definition
judge /cac/ 1- isim hâkim, yargıç The judge sent the thief to prison. Yargıç hırsızı cezaevine gönderdi. 2- fiil yargılamak Stop judging everybody! Herkesi yargılamayı bırak!
Term
jug
Definition
jug /cag/ isim testi, sürahi Can you fill the jug? Sürahiyi doldurabilir misin?
Term
juice
Definition
juice /cu:s/ isim (meyve) suyu, (sebze) suyu Would you like some orange juice? Biraz portakal suyu ister misin?
Term
jump
Definition
jump /camp/ fiil atlamak, sıçramak The horse jumped over the fence. At çitin üzerinden atladı.
Term
junction
Definition
junction /'cankşın/ isim kavşak They stopped at the junction. Kavşakta durdular.
Term
jungle
Definition
jungle /'cangıl/ isim balta girmemiş orman, cengel There are a lot of jungles in Africa. Afrika’da çok balta girmemiş orman vardır.
Term
junk
Definition
junk /cank/ isim eski püskü eşya, döküntü His room is full of junk. Odası eski püskü eşyalarla dolu. 2- junk mail istenmeyen e-posta How can I stop getting junk mail? İstenmeyen e-postaları nasıl engelleyebilirim?
Term
just
Definition
just /cast/ zarf 1- az önce, demin He has just come. Az önce geldi. 2- sadece I just want to talk. Sadece konuşmak istiyorum.
Term
justice
Definition
justice /'castis/ isim adalet We call for justice. Adalet istiyoruz.
Term
kangaroo
Definition
kangaroo /kengı'ru:/ isim kanguru Kangaroos live in Australia. Kangurular Avustralya'da yaşarlar.
Term
karaoke
Definition
karaoke /keri'ouki/ isim karaoke Karaoke was invented by the Japanese. Karaoke Japonlar tarafından icat edilmiştir..
Term
keep
Definition
keep /ki:p/ fiil kept /kept/ 1- tutmak, alıkoymak Please keep your dog from coming into my garden.Lütfen köpeğinizi bahçeme girmekten alıkoyun. 2- saklamak Keep this book in your bookcase. Bu kitabı kitaplığında sakla.
Term
kettle
Definition
kettle /'ketıl/ isim çaydanlık She put the kettle on the stove. Çaydanlığı sobanın üstüne koydu.
Term
key
Definition
key /ki:/ isim anahtar I'm afraid I've lost your keys. Maalesef anahtarlarını kaybettim.
Term
kick
Definition
kick /kik/ 1- isim tekme He gave the door a kick. Kapıya bir tekme attı. 2- fiil tekme atmak, tekmelemek The football player kicked the ball. Futbolcu topa tekme attı.
Term
kid
Definition
kid /kid/ 1- isim çocuk They have four kids. Dört çocukları var. 2- fiil şaka yapmak Are you kidding? Şaka mı yapıyorsun?
Term
kidney
Definition
kidney /'kidni/ isim böbrek The doctor removed one of his kidneys. Doktor böbreklerinden birini aldı.
Term
kill
Definition
kill /kil/ fiil öldürmek Who killed the President? Başkanı kim öldürdü?
Term
kilo
Definition
kilo /'ki:lou/ isim kilo How much is a kilo of tomatoes? Domatesin kilosu kaça?
Term
kilogram(me)
Definition
kilogram(me) /'kilougrem/ isim kilogram There are 1000 grammes in a kilogram. Bir kilogramda bin gram vardır.
Term
kilometre
Definition
kilometre /'kilımi:tı/ isim kilometre The village is 15 kilometres from here. Köy buradan 15 kilometredir.
Term
kind
Definition
kind /kaynd/ 1- sıfat nazik, kibar She is a very kind woman. O çok nazik bir kadındır. 2- isim çeşit, tür What kind of music do you like? Ne çeşit müzikten hoşlanırsın?
Term
kindergarten
Definition
kindergarten /'kindıga:tın/ isim anaokulu Ayşegül goes to kindergarten. Ayşegül anaokuluna gidiyor.
Term
king
Definition
king /king/ isim kral King Henry VIII had 6 wives. Kral 8. Henry'nin 6 eşi vardı.
Term
kiss
Definition
kiss /kis/ 1- fiil öpmek He kissed his daughter. Kızını öptü. 2- isim öpücük Give me a kiss. Bana bir öpücük ver.
Term
kitchen
Definition
kitchen /'kiçın/ isim mutfak The refrigerator is in the kitchen.. Buzdolabı mutfaktadır.
Term
kite
Definition
kite /kayt/ isim uçurtma The kite was flying very high. Uçurtma çok yüksek uçuyordu.
Term
knee
Definition
knee /ni:/ isim diz He injured his knee playing football. Futbol oynarken dizini incitti.
Term
knew
Definition
knew /nyu:/ fiil bkz. knowHe knew her address. Onun adresini biliyordu.
Term
knife
Definition
knife /nayf/ isim (çoğulu knives /nayvz/) bıçak He cut the cake with a knife. Pastayı bir bıçakla kesti.
Term
knight
Definition
knight /nayt/ isim şövalye King Arthur had many knights. Kral Arthur'un birçok şövalyesi vardı.
Term
knit
Definition
knit /nit/ fiil örmek My mother knits me a new jumper every year. Annem bana her yıl yeni bir kazak örer.
Term
knot
Definition
knot /not/ isim düğüm Tie a knot in the rope. İpe bir düğüm at.
Term
know
Definition
know /nou/ fiil knew /nyu:/, known /noun/ 1- bilmek Do you know her address? Onun adresini biliyor musun? 2- tanımak I don't know that girl. O kızı tanımıyorum.
Term
knowledge
Definition
knowledge /'nolic/ isim bilgi Books are a good source of knowledge. Kitaplar iyi bir bilgi kaynağıdır.
Term
known
Definition
known /noun/ fiil bkz. knowHe has known her for 10 years. Onu 10 yıldır tanıyor.
Term
label
Definition
label /'leybıl/ isim etiket The label fell off the jar. Etiket kavanozdan düştü.
Term
laboratory
Definition
laboratory /lı'borıtri/ isim laboratu-varThe scientist did experiments in the laboratory. Bilim adamı labora-tuvarda deneyler yaptı.
Term
labour
Definition
labour /'leybı/ isim iş, emek We should respect their labour. Onların emeğine saygı göstermeliyiz.
Term
lack
Definition
lack /lek/ fiil gereksinimi olmak,-den yoksun olmak They lacked food and water. Yiyecek ve suları yoktu.
Term
ladder
Definition
ladder /'ledı/ isim el merdiveni He climbed up the ladder. Merdivenden yukarı tırmandı.
Term
lady
Definition
lady /'leydi/ isim hanım, hanımefendi She is a real lady. O gerçek bir hanımefendidir
Term
lake
Definition
lake /leyk/ isim göl They are swimming in the lake. Gölde yüzüyorlar.
Term
lamb
Definition
lamb /lem/ isim kuzu The lamb ran after the other sheep. Kuzu diğer koyunların arkasından koştu.
Term
lame
Definition
lame /leym/ sıfat topal, aksak Fred is lame in the left leg. Fred’in sol bacağı aksıyor.
Term
lamp
Definition
lamp /lemp/ isim lamba This is a very old lamp. Bu çok eski bir lamba.
Term
land
Definition
land /lend/ isim toprak, kara, arazi This is our land. Bu bizim arazimiz.
Term
landscape
Definition
landscape /'lendskeyp/ isim kır manzarası, peyzaj What a beautiful landscape! Ne güzel bir kır manzarası!
Term
language
Definition
language /'lengwic/ isim dil She can speak four languages. O dört dil biliyor.
Term
large
Definition
large /la:c/ sıfat büyük, iri, geniş This shirt is too large. Bu gömlek çok büyük.
Term
last
Definition
last /la:st/ 1- zarf sonuncu I couldn't answer the last question. Son soruyu yanıtlayamadım. 2- fiil devam etmek, sürmek The programme lasted for 2 hours. Program 2 saat sürdü.
Term
late
Definition
late /leyt/ sıfat, zarf geç The bus arrived late. Otobüs geç geldi.
Term
later
Definition
later /'leytı/ zarf daha sonra See you later! Sonra görüşürüz!
Term
laugh
Definition
laugh /la:f/ fiil gülmek He is laughing at the clown. Palyaçoya gülüyor.
Term
lavatory
Definition
lavatory /'levıtri/ isim tuvalet, hela Where is the lavatory, please? Tuvalet nerede lütfen?
Term
law
Definition
law /lo:/ isim kanun, yasa Stealing is against the law. Hırsızlık kanuna aykırıdır.
Term
lawyer
Definition
lawyer /'lo:yı/ isim avukat He became a lawyer at last. Sonunda bir avukat oldu.
Term
lay
Definition
lay /ley/ fiil laid /leyd/ koymak, yatırmak I always lay the baby down at 6 p.m. Bebeği hep saat 6'da yatırırım.
Term
lazy
Definition
lazy /'leyzi/ sıfat tembel You're the laziest man I've ever known. Sen tanıdığım en tembel adamsın.
Term
lead
Definition
lead /li:d/ fiil lead /led/ geçirmek, sürmek They are leading a happy life. Mutlu bir hayat sürüyorlar.
Term
leader
Definition
leader /'li:dı/ isim lider, önder David is the leader of the group. David grubun lideridir.
Term
leaf
Definition
leaf /li:f/ isim (çoğulu leaves /li:vz/) yaprak Leaves turn yellow in autumn. Yapraklar sonbaharda sararır.
Term
league
Definition
league /li:g/ isim lig Our new team has been accepted to join the football league. Yeni takımımız futbol ligine kabul edildi.
Term
lean
Definition
lean /li:n/ fiil dayanmak, yaslanmak The little boy leaned against the wall. Küçük oğlan duvara yaslandı.
Term
learn
Definition
learn /lö:n/ fiil learnt /lö:nt/ öğrenmek I want to learn English. İngilizce öğrenmek istiyorum.
Term
least
Definition
least /li:st/ zarf en az He got the least help from others. Diğerlerinden en az yardımı o aldı.
Term
leather
Definition
leather /'ledı/ isim deri He doesn’t want to wear his leather jacket any more. Artık deri ceketini giymek istemiyor.
Term
leave
Definition
leave /li:v/ fiil left /left/ bırakmak, ayrılmak, terk etmek Leave me alone! Beni yalnız bırak!
Term
left
Definition
left /left/ 1- sıfat, zarf sol You must turn left here. Buradan sola dönmelisin. 2- fiil bkz. leaveHe left the city. Şehirden ayrıldı.
Term
left-handed
Definition
left-handed /left 'hendid/ sıfat solak My sister is left-handed. Kız kardeşim solaktır.
Term
leg
Definition
leg /leg/ isim bacak How many legs does that insect have? Bu böceğin kaç tane bacağı var?
Term
legal
Definition
legal /'li:gıl/ sıfat yasal It is not legal to park your car here. Arabanızı buraya park etmeniz yasal değil.
Term
leisure
Definition
leisure /'lejı/ isim boş vakit Unfortunately, I have no leisure for sport. Ne yazık ki spor yapacak hiç boş vaktim yok.
Term
lemon
Definition
lemon /'lemın/ isim limon Lemon has a sour taste. Limonun ekşi bir tadı vardır.
Term
lemonade
Definition
lemonade /lemı'neyd/ isim limonata Would you like some more lemonade? Biraz daha limonata ister misiniz?
Term
lend
Definition
lend /lend/ fiil lent /lent/ ödünç vermek, borç vermek Can you lend me some money? Bana biraz borç para verebilir misin?
Term
lent
Definition
lent /lent/ fiil bkz. lendMy brother lent me his jacket. Kardeşim ceketini bana ödünç verdi.
Term
leopard
Definition
leopard /'lepıd/ isim pars Leopards are very strong animals. Parslar çok güçlü hayvanlardır.
Term
less
Definition
less /les/ zarf daha az He earns less than I do. O benden daha az kazanır.
Term
lesson
Definition
lesson /'lesın/ isim ders What time did your history lesson start? Tarih dersin kaçta başladı?
Term
let
Definition
let /let/ fiil let /let/ 1- izin vermek, bırakmak He won't let me go. Gitmeme izin vermiyor. 2- let's hadi Let's go swimming. Hadi yüzmeye gidelim.
Term
letter
Definition
letter /'letı/ isim 1- harf "J" is the tenth letter of the English alphabet. "J" İngiliz alfabesinin onuncu harfidir. 2- mektup Michael posted the letters today. Michael mektupları bugün postaladı.
Term
level
Definition
level /'levıl/ isim düzey, seviye You should check the water level in the radiator regularly. Radyatördeki su seviyesini düzenli olarak kontrol etmelisin.
Term
library
Definition
library /'laybrıri/ isim kütüphane I borrowed some books from the library. Kütüphaneden birkaç kitap ödünç aldım.
Term
licence
Definition
licence /'laysıns/ isim ruhsat, izin, ehliyet You mustn’t drive without a licence. Ehliyetsiz araba kullanmamalısın.
Term
lick
Definition
lick /lik/ fiil yalamak The dog licked my hands. Köpek ellerimi yaladı.
Term
lid
Definition
lid /lid/ isim kapak I can’t find the lid of the teapot. Çaydanlığın kapağını bulamıyorum.
Term
lie
Definition
lie /lay/ 1- fiil yalan söylemek He always lies to me. O bana hep yalan söyler. 2- isim yalan Stop telling lies! Yalan söylemeyi bırak!
Term
lie
Definition
lie /lay/ fiil lay /ley/, lain /leyn/ yatmak, uzanmak The doctor asked her to lie down. Doktor uzanmasını istedi.
Term
life
Definition
life /layf/ isim (çoğulu lives /layvz/) hayat, yaşam Is there life on Mars? Mars'ta yaşam var mı?
Term
lift
Definition
lift /lift/ 1- fiil kaldırmak You shouldn’t lift heavy things. Ağır şeyler kaldırmamalısın. 2- isim asansör This lift is for doctors and nurses. Bu asansör doktor ve hemşireler içindir.
Term
light
Definition
light /layt/ 1- isim ışık Turn on the lights, please. Işıkları yak lütfen. 2- sıfat hafif This bag is very light. Bu çanta çok hafif. 3- sıfat (renk) açık She has a light green dress on. Üzerinde açık yeşil bir elbise var.
Term
light 2
Definition
light 2/layt/ fiil lit /lit/ yakmak Shall I light a fire? Bir ateş yakayım mı?
Term
lightning
Definition
lightning /'laytning/ isim şimşek He took the photo of the lightning? Şimşeğin resmini çekti.
Term
like
Definition
like /layk/ 1- fiil hoşlanmak, sevmek Do you like him? Ondan hoşlanıyor musun? 2- edat gibi He was eating like a horse. At gibi yiyordu.
Term
likely
Definition
likely /'laykli/ sıfat muhtemel, olası It is likely to rain. Muhtemelen yağmur yağacak.
Term
lily
Definition
lily /'lili/ isim zambak There are some lilies in my garden. Bahçemde birkaç zambak var.
Term
limit
Definition
limit /'limit/ isim sınır The speed limit in the city is 40 kilometres per hour. Şehirde hız sınırı saatte 40 kilometredir.
Term
line
Definition
line /layn/ isim çizgi He drew a straight line on the page. Sayfaya düz bir çizgi çizdi.
Term
linguistic
Definition
linguistic /lin'gwistik/ sıfat dilsel Parents must help their children’s linguistic development. Anne babalar çocuklarının dilsel gelişimine yardım etmeliler.
Term
link
Definition
link /link/ 1- isim bağlantı, bağ There is a link between smoking and disease. Sigara ile hastalık arasında bir bağlantı var. 2- fiil bağlamak, birleştirmek The road linked all the new towns. Yol bütün yeni şehirleri birleştirdi.
Term
lion
Definition
lion /'layın/ isim aslan The lion hunted a zebra. Aslan bir zebra avladı.
Term
lip
Definition
lip /lip/ isim dudak The hot tea burnt his lips. Sıcak çay dudaklarını yaktı.
Term
lipstick
Definition
lipstick /'lipstik/ isim ruj, dudak boyası The woman put lipstick on her lips. Kadın dudaklarına ruj sürdü.
Term
liquid
Definition
liquid /'likwid/ isim sıvı Water is a liquid. Su bir sıvıdır.
Term
list
Definition
list /list/ isim liste She made a list of things to buy. Alınacak şeylerin bir listesini yaptı.
Term
listen
Definition
listen /'lisın/ fiil dinlemek Listen to me, please! Lütfen beni dinleyin!
Term
literature
Definition
literature /'litrıçı/ isim edebiyat, yazın As a child, he had great interest in literature. Çocukken edebiyata çok merakı vardı.
Term
litre
Definition
litre /'li:tı/ isim litre I want a litre of milk. Bir litre süt istiyorum.
Term
little
Definition
little /'litıl/ sıfat 1- küçük The little girl lost her ball. Küçük kız topunu kaybetti. 2- az I have very little money. Çok az param var. 3- a little biraz There is a little milk in the fridge. Dolapta biraz süt var.
Term
live
Definition
live /liv/ 1- fiil yaşamak Fish live in water. Balıklar suda yaşarlar. 2- fiil oturmak, ikamet etmekI live in İstanbul. Ben İstanbul’da oturuyorum. 3- sıfat canlı I like listening to live music. Canlı müzik dinlemeyi severim.
Term
liver
Definition
liver /'livı/ isim karaciğer Liver is a large organ with many functions. Karaciğer çok işlevi olan büyük bir organdır.
Term
lives
Definition
lives /layvz/ isim yaşamlar (tekili life) We've spent the happiest days of our lives here. Yaşamlarımızın en mutlu günlerini burada geçirdik.
Term
living
Definition
living /'living/ sıfat 1- canlı, yaşayan, sağ Don't harm the living creatures. Canlı yaratıklara zarar vermeyin. 2- living room oturma odası The cat is in the living room. Kedi oturma odasında.
Term
load
Definition
load /loud/ fiil yüklemek Load the lorry! Kamyonu yükleyin!
Term
loaf
Definition
loaf /louf/ isim ekmek somunu Mum bought two loaves of bread. Annem iki somun ekmek aldı.
Term
lobster
Definition
lobster /'lobstı/ isim ıstakoz Have you ever eaten lobster? Hiç ıstakoz yedin mi?
Term
local
Definition
local /'loukıl/ sıfat yöresel, yerel, mahalli The story was published in the local newspaper. Öykü yerel gazetede yayımlandı.
Term
location
Definition
location /lou'keyşın/ isim yer, konum I can't find the location of the village on the map. Haritada köyün yerini bulamıyorum.
Term
lock
Definition
lock /lok/ 1- isim kilit We had to change the lock. Kilidi değiştirmek zorunda kaldık. 2- fiil kilitlemek Lock the doors. Kapıları kilitle.
Term
log
Definition
log /log/ 1- isim kütük, tomruk, ağaç gövdesi He threw the log onto the ground. Kütüğü yere attı. 2- fiil log in (on) (bilgisayarda) oturumu açmak, işlemi başlatmak You have to log in (on) before you chat online. Çevrimiçi sohbet yapmak için oturumu açmalısın. 3- fiil log off (out) (bilgisayarda) oturumu kapamak Sometimes I forget to log off (out). Bazen oturumu kapamayı unutuyorum.
Term
logical
Definition
logical /'locikıl/ sıfat mantıklı She didn’t give me a logical answer. Bana mantıklı bir cevap vermedi.
Term
lonely
Definition
lonely /'lounli/ sıfat yalnız; ıssız I'm very lonely. Çok yalnızım.
Term
long
Definition
long /long/ sıfat uzun The Nile is the longest river in the world. Nil dünyanın en uzun nehridir.
Term
look
Definition
look /luk/ fiil 1- bakmak Look at the birds! Kuşlara bak! 2- görünmek You look tired. Yorgun görünüyorsun. 3- look for aramak He is looking for his wallet. Cüzdanını arıyor.
Term
loose
Definition
loose /lu:s/ sıfat gevşek, bol This shirt is too loose. Bu gömlek çok bol.
Term
lorry
Definition
lorry /'lori/ isim kamyon He can drive a lorry. O kamyon sürebilir.
Term
lose
Definition
lose /lu:z/ fiil lost /lost/ kaybetmek I often lose my keys. Sık sık anahtarlarımı kaybederim.
Term
loss
Definition
loss /los/ isim kayıp, zararHis death was a great loss. Onun ölümü büyük bir kayıptı.
Term
lot
Definition
lot /lot/ isim : a lot of birçok There are a lot of tourists in the museum. Müzede birçok turist var.
Term
lottery
Definition
lottery /'lotıri/ isim piyango I've won the lottery! Piyangoyu kazandım.
Term
loud
Definition
loud /laud/ sıfat, zarf (ses) yüksek; yüksek sesle Don't speak loud. Yüksek sesle konuşma.
Term
love
Definition
love /lav/ 1- isim aşk, sevgi She gave him all her love. Ona bütün sevgisini verdi. 2- fiil sevmek I love you very much. Seni çok seviyorum.
Term
lovely
Definition
lovely /'lavli/ sıfat sevimli, güzel It's a lovely dress. Güzel bir elbise.
Term
lover
Definition
lover /'lavı/ isim âşık, sevgili I think Kelly has a lover. Galiba Kelly’nin bir sevgilisi var.
Term
low
Definition
low /lou/ sıfat alçak, düşük The water level in the river is low. Nehrin su seviyesi düşük.
Term
luck
Definition
luck /lak/ isim şans, talih Wish me luck. Bana şans dile.
Term
lucky
Definition
lucky /'laki/ sıfat şanslı He was very lucky and won the lottery. Çok şanslıydı ve piyangoyu kazandı.
Term
luggage
Definition
luggage /'lagic/ isim bagaj The man put his luggage on the bus. Adam bagajını otobüse koydu.
Term
lunch
Definition
lunch /lanç/ isim öğle yemeği I usually have lunch at pm. Genellikle 1'de öğle yemeği, yerim.
Term
lung
Definition
lung /lang/ isim akciğer Smoking is very harmful to your lungs. Sigara akciğerlerine çok zararlıdır.
Term
machine
Definition
machine /mı'şi:n/ isim makine She bought a sewing machine. Bir dikiş makinesi aldı.
Term
mad
Definition
mad /med/ sıfat deli, çılgın You must be mad! Deli olmalısın.
Term
madam
Definition
madam /'medım/ isim hanımefendi, bayan Can I help you, madam? Size yardım edebilir miyim hanımefendi?
Term
made
Definition
made /meyd/ fiil bkz. makeShe made me a cup of coffee. Bana bir fincan kahve yaptı.
Term
magazine
Definition
magazine /megı'zi:n/ isim dergi She bought a fashion magazine. Bir moda dergisi aldı.
Term
magic
Definition
magic /'mecik/ isim büyü Magicians make magic. Büyücüler büyü yapar.
Term
magician
Definition
magician /mı'cişın/ isim büyücü The magician turned the man into a goat. Büyücü adamı keçiye döndürdü.
Term
mail
Definition
mail /meyl/ isim posta What time does the mail arrive? Posta kaçta gelir?
Term
mailbox
Definition
mailbox /'meylboks/ isim posta kutusu Which mailbox are you using? Hangi posta kutusunu kullanıyorsun?
Term
main
Definition
main /meyn/ sıfat ana, temel, asıl This is the main road. Bu ana caddedir.
Term
majority
Definition
majority /mı'corıti/ isim çoğunluk The majority of the class will go to the concert. Sınıfın çoğunluğu konsere gidecek.
Term
make
Definition
make /meyk/ fiil made /meyd/ yapmak My mother makes beautiful cakes. Annem güzel pastalar yapar.
Term
make-up
Definition
make-up /'meykap/ isim makyaj Make-up is not something natural. Makyaj doğal bir şey değildir.
Term
male
Definition
male /meyl/ sıfat erkek He is the only male student in the class. O, sınıftaki tek erkek öğrenci.
Term
man
Definition
man /men/ isim (çoğulu men /men/) adam The man gave his seat to the woman. Adam yerini kadına verdi.
Term
manage
Definition
manage /'menic/ fiil 1- başarmak, becermek I couldn't manage to stop the car in time. Arabayı vaktinde durduramadım. 2- yönetmek, idare etmek Can you manage such a large class? Böyle büyük bir sınıfı idare edebilir misin?
Term
management
Definition
management /'menicmınt/ isim yönetim The management of this factory is poor. Bu fabrikanın yönetimi zayıf.
Term
manager
Definition
manager /'menicı/ isim müdür, yönetici He is the manager of the factory. O, fabrikanın müdürüdür.
Term
manner
Definition
manner /'menı/ isim tarz, biçim, yol, şekil He behaves in a polite manner. Nazik bir şekilde davranıyor.
Term
manufacture
Definition
manufacture /menyu'fekçı/ fiil yapmak, üretmek They manufacture shoes in this factory. Bu fabrikada ayakkabı yapıyorlar.
Term
many
Definition
many /'meni/ zamir çok, birçok I've got many things to do. Yapacak birçok şeyim var.
Term
map
Definition
map /mep/ isim harita I want a map of Turkey. Bir Türkiye haritası istiyorum.
Term
mark
Definition
mark /ma:k/ isim 1- işaret, iz Let's follow the marks on the ground. Yerdeki izleri takip edelim. 2- (okulda) not Who got the highest mark in the exam? Sınavda en yüksek notu kim aldı?
Term
market
Definition
market /'ma:kit/ isim pazar, çarşı I buy all my vegetables at the market. Bütün sebzelerimi pazardan alırım.
Term
marketing
Definition
marketing /'ma:kiting/ isim pazarlama Jane works in marketing. Jane pazarlama işinde çalışıyor.
Term
marmalade
Definition
marmalade /'ma:mıleyd/ isim marmelat Many English people eat marmalade for breakfast. Birçok İngiliz kahvaltıda marmelat yer.
Term
marriage
Definition
marriage /'meric/ isim evlilik Their marriage did not last long. Evlilikleri uzun sürmedi.
Term
married
Definition
married /'merid/ sıfat evli She is married to a rich man. Zengin bir adamla evli.
Term
marry
Definition
marry /'meri/ fiil ile evlenmek Will you marry me? Benimle evlenir misin?
Term
mask
Definition
mask /ma:sk/ isim maske She was wearing a scary mask. Korkunç bir maske giymişti.
Term
master
Definition
master /'ma:stı/ isim 1- erkek öğretmen We love our maths master. Matematik öğretmenimizi çok seviyoruz. 2- sahip The dog followed its master everywhere. Köpek her yere sahibinin peşinden gitti.
Term
match
Definition
match /meç/ isim 1- kibrit Don’t play with matches! Kibritle oynama! 2- karşılaşma, maç He is watching the tennis match. Tenis maçını seyrediyor.
Term
material
Definition
material /mı'tiriıl/ isim malzeme, gereçWe need new materials. Yeni malzemelere ihtiyacımız var. 2- kumaş She cut the material with her scissors. Makasıyla kumaşı kesti.
Term
matter
Definition
matter /'metı/ isim 1- konu, sorun I want to talk to you about the matter. Sorun hakkında sizinle konuşmak istiyorum. 2- What's the matter? Ne var?, Ne oluyor? What's the matter with you? Neyin var?
Term
mattress
Definition
mattress /'metris/ isim döşek, şilte You can sleep on this mattress. Bu döşekte yatabilirsin.
Term
maximum
Definition
maximum /'meksimım/ sıfat en yüksek, maksimum What’s the maximum temperature recorded in Turkey? Türkiye’de kaydedilen en yüksek ısı nedir?
Term
may
Definition
may /mey/ fiil might /mayt/ 1- (Olasılık, izin ve dilek belirtir.)-ebilir, -abilir You may be right. Haklı olabilirsin. 2- May I -ebilir miyim? May I sit here? Buraya oturabilir miyim? 3- May we -ebilir miyiz? May we go out? Dışarı çıkabilir miyiz?
Term
maybe
Definition
maybe /'meybi/ zarf belki Maybe you are right this time. Belki bu sefer haklısın.
Term
me
Definition
me /mi:/ zamir beni, bana Give me the paper please. Bana gazeteyi ver lütfen.
Term
meal
Definition
meal /mi:l/ isim öğün, yemek We had a meal in a small restaurant. Küçük bir lokantada yemek yedik.
Term
mean
Definition
mean /mi:n/ fiil meant /ment/ 1- kastetmek, demek istemek What do you mean? Ne demek istiyorsun? 2- anlamına gelmek The word "fast" means "hızlı" in Turkish. "Fast" sözcüğü Türkçe'de "hızlı" anlamına gelir.
Term
meaning
Definition
meaning /'mi:ning/ isim anlam What's the meaning of that word? O sözcüğün anlamı ne?
Term
meant
Definition
meant /ment/ fiil bkz. mean I don't know what he meant. Onun ne demek istediğini bilmiyorum.
Term
measure
Definition
measure /'mejı/ fiil ölçmek Will you measure the material please? Kumaşı ölçer misiniz lütfen?
Term
measurement
Definition
measurement /'mejımınt/ isim ölçü What are the measurements of that door? O kapının ölçüleri nedir?
Term
meat
Definition
meat /mi:t/ isim et I bought the meat at the butcher's. Eti kasaptan aldım.
Term
mechanic
Definition
mechanic /mi'kenik/ isim makinist; tamirci The mechanic is repairing the car. Tamirci arabayı tamir ediyor.
Term
medal
Definition
medal /'medıl/ isim madalya The soldier won a medal in the war. Asker savaşta bir madalya kazandı.
Term
media
Definition
media /'mi:dyı/ isim medya The news was widely spread by the media. Haber medyayla geniş ölçüde yayıldı.
Term
medical
Definition
medical /'medikıl/ sıfat tıbbi He is receiving medical treatment. Tıbbi tedavi görüyor.
Term
medicine
Definition
medicine /'medsin/ isim 1- ilaç This medicine will do you good. Bu ilaç seni iyi edecek. 2- tıp He has been studying medicine for 3 years. 3 yıldır tıp okuyor.
Term
medium
Definition
medium /'mi:diım/ 1- sıfat orta boy What size do you want? Small, medium or large? Hangi boy istersiniz? Küçük, orta, büyük? 2- isim iletişim aracı The internet is a powerful medium. İnternet güçlü bir iletişim aracıdır. 3- isim medyum Mediums say that they can speak to dead people. Medyumlar ölülerle konuşabildiklerini söylerler.
Term
meet
Definition
meet /mi:t/ fiil met /met/ 1- rastlamak, karşılaşmak He met Fred at the bus stop. Otobüs durağında Fred'e rastladı. 2- tanışmak I meet many people every day. Her gün birçok insanla tanışıyorum. 3- buluşmak Let's meet in front of the cinema. Sinemanın önünde buluşalım.
Term
meeting
Definition
meeting /'mi:ting/ isim toplantı The manager is in a meeting now. Müdür şu anda bir toplantıda.
Term
melon
Definition
melon /'melın/ isim kavun We ate the melon last night. Dün gece kavunu yedik.
Term
melt
Definition
melt /melt/ fiil erimek Snow melts in the sun. Kar güneşte erir.
Term
member
Definition
member /'membı/ isim üye Members of the club are going to meet this afternoon. Derneğin üyeleri bu öğleden sonra toplanacak.
Term
membership
Definition
membership /'membışip/ isim üyelik I was granted the membership to this club. Bu kulübe üyeliğe kabul edildim.
Term
memo
Definition
memo /'memou/ isim kısa not Have you read the memo? Kısa notu okudun mu?
Term
memory
Definition
memory /'memıri/ isim 1- hafıza, bellek The information is in the computer's memory. Bilgi bilgisayarın hafızasında. 2- anı My mother has many memories of her childhood. Annemin birçok çocukluk anısı var.
Term
men
Definition
men /men/ isim adamlar (tekili man) There were 5 men and 5 women in the room. Odada beş adam ve beş kadın vardı.
Term
mend
Definition
mend /mend/ fiil tamir etmek, onarmak Can you mend this clock? Bu saati tamir edebilir misin?
Term
mental
Definition
mental /'mentıl/ sıfat zihni, akli The old lady has some mental problems. Yaşlı kadının bazı zihni sorunları var.
Term
mention
Definition
mention /'menşın/ fiil anmak, değinmek, bahsetmek Don't mention her name before the boss! Patronun yanında onun adını anma!
Term
menu
Definition
menu /'menyu:/ isim yemek listesi, menüWhat’s on the menu? Yemek listesinde neler var?
Term
merchandise
Definition
merchandise /'mö:çındayz/ isim ticaret eşyası, mal This company has a lot of merchandise. Bu şirketin çok malı var.
Term
mere
Definition
mere /miı/ sıfat sırf, sadece, yalnız He won by a mere two seconds. Sadece iki saniye farkla kazandı.
Term
merely
Definition
merely /'miıli/ zarf sadece, yalnızca It was merely a small mistake. Sadece küçük bir hataydı.
Term
message
Definition
message /'mesic/ isim mesaj; not There's a message for you. Size bir mesaj var.
Term
met
Definition
met /met/ fiil bkz. meet I met her at a party. Onunla bir partide tanıştım.
Term
metal
Definition
metal /'metıl/ isim metal Gold, silver, copper and iron are metals. Altın, gümüş, bakır ve demir metaldirler.
Term
method
Definition
method /'metıd/ isim yöntem What method of teaching do you use? Hangi öğretim yöntemini kullanıyorsunuz?
Term
metre
Definition
metre /'mi:tı/ isim metre There are 100 cm in a metre. 1 metrede 100 cm vardır.
Term
microphone
Definition
microphone /'maykrıfoun/ isim mikrofon This microphone makes sounds louder. Bu mikrofon sesleri daha yüksek yapar.
Term
microscope
Definition
microscope /'maykrıskoup/ isim mikroskop He looked at the hair under the microscope. Mikroskopla kıla baktı.
Term
midday
Definition
midday /mid'dey/ isim öğle vakti Let’s meet at midday. Öğle vakti buluşalım.
Term
middle
Definition
middle /'midıl/ 1- sıfat orta The middle finger is the longest. Orta parmak en uzundur. 2- isim in the middle of -in ortasında, -in ortasına Don't stand in the middle of the road! Yolun ortasında dikilme!
Term
midnight
Definition
midnight /'midnayt/ isim gece yarısı I met him at midnight. Onunla gece yarısı buluştum.
Term
might
Definition
might /mayt/ fiil -ebilmek, -abilmek I might come. I don't know. Gelebilirim. Bilmiyorum.
Term
mile
Definition
mile /mayl/ isim mil A mile is 1609 metres. Bir mil 1609 metredir.
Term
military
Definition
military /militıri/ sıfat askeri They have a strong military force on this island. Bu adada etkili bir askeri güce sahipler.
Term
milk
Definition
milk /milk/ isim süt Is there any milk in the fridge? Dolapta hiç süt var mı?
Term
mill
Definition
mill /mil/ isim değirmen The farmers took their wheat to the mill. Çiftçiler buğdaylarını değirmene götürdüler.
Term
millionaire
Definition
millionaire /milyı'neı/ isim milyoner There are many millionaires in America. Amerika'da birçok milyoner var.
Term
mind
Definition
mind /maynd/ 1- isim akıl Use your mind! Aklını kullan! 2- fiil aldırış etmek, önemsemek Don't mind him. Ona aldırış etme. 3- make up one's mind kararını vermek I’ve made up my mind. Kararımı verdim. 4- Do you mind if I -memde sizce bir sakınca var mı? Do you mind if I sit here? Buraya oturmamda sizce bir sakınca var mı? 5- Never mind Zararı yok!, Sağlık olsun!; Boş ver! Never mind! You'll find another job. Boş ver! Başka bir iş bulursun.
Term
mine
Definition
mine /mayn/ zamir benimki That pullover is mine. O kazak benimki.
Term
minimum
Definition
minimum /'minimım/ sıfat en küçük, en az They want minimum two years experience. En az iki yıllık deneyim istiyorlar.
Term
minister
Definition
minister /'ministı/ isim bakan The Minister of Finance is giving a speech. Maliye Bakanı konuşma yapıyor.
Term
ministry
Definition
ministry /'ministri/ isim bakanlık The news comes from the Ministry of Finance. Haber Maliye Bakanlığından geliyor.
Term
minority
Definition
minority /may'noriti/ isim azınlık We are in the minority. Biz azınlıktayız.
Term
minus
Definition
minus /'maynıs/ edat eksi Eight minus three is five. Sekiz eksi üç beş eder.
Term
minute
Definition
minute /'minit/ isim dakika Each lesson lasts 40 minutes. Her bir ders 40 dakika sürer.
Term
mirror
Definition
mirror /'mirı/ isim ayna She looked at herself in the mirror. Aynada kendisine baktı.
Term
Miss
Definition
Miss /mis/ isim (evlenmemiş) bayan, bn. Miss Smith is a secretary. Bayan Smith bir sekreterdir.
Term
miss
Definition
miss /mis/ fiil 1- özlemek I miss you when I'm not with you. Seninle olmadığım zaman seni özlüyorum. 2- kaçırmak, yetişememek She missed the train. Treni kaçırdı.
Term
missing
Definition
missing /'mising/ sıfat kayıp, eksik My dog is missing! Köpeğim kayıp!
Term
mistake
Definition
mistake /mi'steyk/ isim hata, yanlış We all make mistakes. Hepimiz hata yaparız.
Term
mix
Definition
mix /miks/ fiil karıştırmak Can you mix oil and water? Yağ ile suyu karıştırabilir misin?
Term
mixture
Definition
mixture /'miksçı/ isim karışım This is a nice mixture. Bu güzel bir karışım.
Term
mobile
Definition
mobile /'moubayl/ sıfat 1- seyyar They lived in a mobile home. Seyyar bir evde yaşadılar. 2- mobile phone cep telefonu Mobile phones are very popular today. Günümüzde cep telefonları çok yaygın.
Term
model
Definition
model /'modıl/ isim manken, model She's a professional model. O profesyonel bir manken.
Term
modem
Definition
modem /'moudem/ isim modem The modem in my computer doesn't work. Bilgisayarımın modemi çalışmıyor.
Term
modern
Definition
modern /'modın/ sıfat modern, çağdaş Those buildings are very modern. Şu binalar çok modern.
Term
module
Definition
module /'modyu:l/ isim modül, birim The computer would work faster with more memory modules. Daha çok bellek birimleri ile bilgisayar daha hızlı çalışır.
Term
moment
Definition
moment /'moumınt/ isim an, kısa süre I will be with you in a moment. Kısa süre içinde sizinle olacağım.
Term
money
Definition
money /'mani/ isim para I need money. Paraya ihtiyacım var.
Term
monitor
Definition
monitor /'monitı/ isim monitör My old computer has a huge monitor. Eski bilgisayarımın monitörü kocaman.
Term
monkey
Definition
monkey /'manki/ isim maymun That man has got a monkey. O adamın bir maymunu var.
Term
monster
Definition
monster /'monstı/ isim canavar The horror film was about a huge monster. Korku filmi kocaman bir canavarla ilgiliydi.
Term
month
Definition
month /mant/ isim ay September is the 9th month of the year. Eylül yılın 9. ayıdır.
Term
monthly
Definition
monthly /'mantli/ sıfat ayda bir, aylık She works for a monthly magazin. Aylık bir dergide çalışıyor.
Term
mood
Definition
mood /mu:d/ isim ruh hali, hava I’m in a good mood today. Bugün havamdayım.
Term
moon
Definition
moon /mu:n/ isim ay We can’t see the moon when it’s cloudy. Hava bulutluyken ayı göremeyiz..
Term
moral
Definition
moral /'morıl/ sıfat manevi We need more moral support. Daha çok manevi desteğe ihtiyacımız var.
Term
more
Definition
more /mo:/ zarf daha çok, daha He is more careful than his brother. O kardeşinden daha dikkatlidir.
Term
morning
Definition
morning /'mo:ning/ isim sabah I always get up early in the morning. Sabah hep erken kalkarım.
Term
mortgage
Definition
mortgage /'mo:gic/ isim banka kredisiyle ev alma sistemi Mortgage is very common in America. Krediyle ev alma sistemi Amerika’da çok yaygın.
Term
mosque
Definition
mosque /mosk/ isim cami There are many mosques in Turkey. Türkiye'de birçok cami vardır.
Term
mosquito
Definition
mosquito /mı'ski:tou/ isim sivrisinek I couldn’t sleep because of mosquitoes. Sivrisinekler yüzünden uyuyamadım.
Term
most
Definition
most /moust/ zarf 1- en çok, en You're the most beautiful girl I've ever seen. Sen gördüğüm en güzel kızsın. 2- hemen hepsi, çoğu Most of the students went home. Öğrencilerin çoğu eve gitti.
Term
mother
Definition
mother /'madı/ isim anne I have to visit my mother. Annemi ziyaret etmeliyim.
Term
mother-in-law
Definition
mother-in-law /'madırinlo:/ isim kaynana My mother-in-law is an interesting person. Kaynanam ilginç bir insan.
Term
motion
Definition
motion /'mouşın/ isim hareket The car is in motion. Araba hareket halinde.
Term
motorbike
Definition
motorbike /'moutıbayk/ isim motosiklet He's bought a new motorbike. Yeni bir motosiklet satın aldı.
Term
motorcycle
Definition
motorcycle /'moutısaykıl/ isim motosiklet He is riding his motorcycle. Motosikletine biniyor.
Term
motorway
Definition
motorway /'moutıwey/ isim otoyol There was a terrible accident on the motorway. Otoyolda korkunç bir kaza olmuştu.
Term
mountain
Definition
mountain /'mauntin/ isim dağ Mt. Ağrı is the highest mountain in Turkey. Ağrı dağı Türkiye'nin en yüksek dağıdır.
Term
mouse
Definition
mouse /maus/ isim (çoğulu mice /mays/) fare She fainted when she saw the mouse in her soup. Çorbasında fareyi görünce bayıldı.
Term
moustache
Definition
moustache /mı'sta:ş/ isim bıyık I haven't got a moustache. Benim bıyığım yok.
Term
mouth
Definition
mouth /maut/ isim ağız "Open your mouth please," said the dentist. Dişçi "ağzınızı açın lütfen" dedi.
Term
move
Definition
move /mu:v/ fiil hareket etmek, kıpırdamak: hareket ettirmek She was sitting without moving. Kıpırdamadan oturuyordu.
Term
movement
Definition
movement /'mu:vmınt/ isim hareket Their movement was slow. Hareketleri yavaştı.
Term
movie
Definition
movie /'mu:vi/ isim film This is one of the best movies I have ever seen. Gördüğüm en iyi filmlerden biri bu.
Term
Mr
Definition
Mr /'mistı/ isim Bay Mr Smith is a very rich man. Bay Smith çok zengin bir adamdır.
Term
Mrs
Definition
Mrs /'misiz/ isim (evlenmiş) Bayan, Bn. Mrs Robinson is a clever woman. Bayan Robinson akıllı bir kadındır.
Term
much
Definition
much /maç/ zarf çok They haven't much money but they are very happy. Çok paraları yok ama çok mutlular.
Term
mud
Definition
mud /mad/ isim çamur There is mud on your skirt. Eteğinde çamur var.
Term
multiply
Definition
multiply /'maltiplay/ fiil çarpmak Five multiplied by five is twenty five. Beş kere beş yirmi beş eder.
Term
mummy
Definition
mummy /'mami/ isim, ünlem anneMummy! Can you help me? Anne! Bana yardım eder misin?
Term
murder
Definition
murder /'mö:dı/ 1- isim insan öldürme, cinayet There are fewer murders in our town than before. Kasabamızda önceye oranla daha az cinayet var. 2- fiil öldürmek Who murdered that poor girl? O zavallı kızı kim öldürdü?
Term
museum
Definition
museum /myu:'ziım/ isim müze Topkapı Palace is now a museum. Topkapı Sarayı şimdi bir müzedir.
Term
mushroom
Definition
mushroom /'maşru:m/ isim mantar Some mushrooms are poisonous. Bazı mantarlar zehirlidir.
Term
music
Definition
music /'myu:zik/ isim müzik I like classical music. Klasik müziği severim.
Term
musician
Definition
musician /myu:'zişın/ isim müzisyen My uncle is a good musician. Amcam iyi bir müzisyendir.
Term
must She must be your girlfriend. O senin kız arkadaşın olmalı. (ihtimal) You musn’t wait here. Burada beklememelisiniz. (yasak)
Definition
must She must be your girlfriend. O senin kız arkadaşın olmalı. (ihtimal) You musn’t wait here. Burada beklememelisiniz. (yasak)
Term
mustard
Definition
mustard /'mastıd/ isim hardal Mustard is a very hot spice. Hardal çok acı bir baharattır.
Term
my
Definition
my /may/ zamir benim This is my book. Bu benim kitabım.
Term
myself
Definition
myself /may'self/ zarf ben, kendim I looked at myself in the mirror. Aynada kendime baktım.
Term
nail
Definition
nail /neyl/ isim 1- çivi I need one more nail. Bir çiviye daha ihtiyacım var. 2- tırnak She painted her nails red. Tırnaklarını kırmızıya boyadı.
Term
name
Definition
name /neym/ isim ad, isim I can't remember his name. Adını hatırlayamıyorum.
Term
napkin
Definition
napkin /'nepkin/ isim peçete Clean your mouth with the napkin. Ağzını peçeteyle temizle.
Term
narrow
Definition
narrow /'nerou/ sıfat dar The bridge was very narrow. Köprü çok dardı.
Term
nation
Definition
nation /'neyşın/ isim ulus The Turkish nation likes peace. Türk ulusu barışı sever.
Term
national
Definition
national /'neşınıl/ sıfat ulusal Turkish is the national language in Turkey. Türkçe Türkiye'deki ulusal dildir.
Term
native
Definition
native /'neytiv/ isim yerli I had a good time with the natives. Yerlilerle iyi vakit geçirdim.
Term
natural
Definition
natural /'neçrıl/ sıfat doğal It's natural to feel nervous before an exam. Sınavdan önce heyecanlı olmak doğaldır.
Term
nature
Definition
nature /'neyçı/ isim doğa Turkey is full of the beauties of nature. Türkiye doğa güzellikleriyle doludur.
Term
naughty
Definition
naughty /'no:ti/ sıfat yaramaz Those children are very naughty. Şu çocuklar çok yaramaz.
Term
navy
Definition
navy /'neyvi/ isim deniz kuvvetleri; donanma His son is in the navy. Oğlu deniz kuvvetlerindedir.
Term
near
Definition
near /niı/ zarf, edat, sıfat yanında, yakınında The bed is near the wardrobe. Yatak gardrobun yanında.
Term
nearly
Definition
nearly /'niıli/ zarf hemen hemen, neredeyse I nearly lost my best friend. Az kalsın en iyi arkadaşımı kaybediyordum.
Term
necessarily
Definition
necessarily /nesı'sırıli/ zarf ister istemez, zorunlu olarak, mecburen You don't have to do it necessarily. Onu mecburen yapmak zorunda değilsin.
Term
necessary
Definition
necessary /'nesisıri/ sıfat gerekli Food and water are necessary for life. Yiyecek ve su yaşam için gereklidir.
Term
neck
Definition
neck /nek/ isim boyun Swans have beautiful necks. Kuğuların güzel boyunları vardır.
Term
necklace
Definition
necklace /'neklis/ isim kolye, gerdanlık I can't find my necklace. Kolyemi bulamıyorum.
Term
need
Definition
need /ni:d/ 1- fiil ihtiyacı olmak, gereksinmek I need a new coat. Yeni bir cekete ihtiyacım var. 2- isim ihtiyaç, gereksinim There is a need to build another bridge. Yeni bir köprü yapımına ihtiyaç var.
Term
needle
Definition
needle /'ni:dıl/ isim iğne She bought a needle to sew the shirt. Gömleği dikmek için bir iğne satın aldı.
Term
neighbour
Definition
neighbour /'neybı/ isim komşu Her neighbours are very noisy. Onun komşuları çok gürültücü.
Term
neither
Definition
neither /'naydı, ni:dı/ zamir 1- (ikisinden) hiçbiri Neither team played well. İki takım da iyi oynamadı. 2- ne de She doesn't like football, and neither do I. O futboldan hoşlanmıyor, ve ben de (hoşlanmıyorum). 3- neither ... nor ... ne ... ne de ... She neither ate nor drank. O ne yedi ne de içti.
Term
nephew
Definition
nephew /'nefyu:/ isim erkek yeğen My nephew is in Spain. Yeğenim İspanya'da.
Term
nerve
Definition
nerve /nö:v/ isim sinir You are getting on my nerves. Sinirime dokunuyorsun.
Term
nervous
Definition
nervous /'nö:vıs/ sıfat heyecanlı, gergin He felt very nervous before the exam. Sınavdan önce kendini çok heyecanlı hissetti.
Term
nest
Definition
nest /nest/ isim yuva The bird built a nest in the tree. Kuş ağaçta bir yuva kurdu.
Term
net
Definition
net /net/ isim ağ What is caught in the net? Ağa ne yakalandı?
Term
network
Definition
network /'netwö:k/ isim ağ, şebeke We've set up a network of service. Bir hizmet ağı kurduk.
Term
never
Definition
never /'nevı/ zarf asla, hiç She never sees her cousins because they live in Japan. Kuzenlerini hiç görmez çünkü onlar Japonya'da yaşıyor.
Term
nevertheless
Definition
nevertheless /nevıdı'les/ zarf bununla birlikte, yine de Nevertheless, since it's raining, you kids are not allowed out to play. Yine de yağmur yağdığı için siz çocukların dışarıda oynamasına izin yok.
Term
new
Definition
new /nyu:/ sıfat yeni He has a new car. Onun yeni bir arabası var.
Term
news
Definition
news /nyu:z/ isim haber The news of his death was in the paper. Ölüm haberi gazetedeydi.
Term
newspaper
Definition
newspaper /'nyu:speypı/ isim gazete Newspapers don't always tell the truth. Gazeteler her zaman gerçeği söylemez.
Term
next
Definition
next /nekst/ sıfat gelecek, önümüzdeki The next bus will be here in 10 minutes. Gelecek otobüs 10 dakika içinde burada olacak.
Term
nice
Definition
nice /nays/ sıfat hoş, sevimli, güzel, iyi You're a very nice girl. Çok hoş bir kızsın.
Term
niece
Definition
niece /'ni:s/ isim kız yeğen My niece is 15 years old. Kız yeğenim 15 yaşında.
Term
night
Definition
night /nayt/ isim gece The nights are longer in winter. Kışın geceler daha uzundur.
Term
no
Definition
no /nou/ zarf hayır No. You can't smoke here. Hayır. Burada sigara içemezsiniz.
Term
no one
Definition
no one /'nou wan/ zamir hiç kimse No one came when I knocked on the door. Kapıyı çaldığımda kimse gelmedi.
Term
nobody
Definition
nobody /'noubıdi/ zamir hiç kimse There was nobody in the room. Odada hiç kimse yoktu.
Term
noise
Definition
noise /noyz/ isim gürültü What is that strange noise? O garip gürültü ne?
Term
noisy
Definition
noisy /'noyzi/ sıfat gürültülü; gürültücü The children are very noisy. Çocuklar çok gürültücü.
Term
none
Definition
none /nan/ zamir hiçbiri None of us knows this place well. Hiçbirimiz bu yeri iyi bilmiyoruz.
Term
nonsense
Definition
nonsense /'nonsıns/ isim saçma Don't talk nonsense! Saçma konuşma!
Term
noon
Definition
noon /nu:n/ öğle vakti, öğle She left home at noon. Öğle vakti evden çıktı.
Term
normal
Definition
normal /'no:mıl/ sıfat normal There is more snow than normal this winter. Bu kış normalden daha çok kar var.
Term
normally
Definition
normally /'no:mıli/ zarf normalde, genelde Normally the old lady is kind with us. Genelde yaşlı hanım bize karşı nazik.
Term
north
Definition
north /no:t/ isim kuzey Sinop is in the north of Turkey. Sinop Türkiye'nin kuzeyindedir.
Term
northern
Definition
northern /'no:dın/ sıfat kuzey I come from the northern part of the country. Ben ülkenin kuzey kısmındanım.
Term
nose
Definition
nose /nouz/ isim burun Your nose is bleeding. Burnun kanıyor.
Term
not
Definition
not /not/ zarf değil It is a pen, not a pencil. O bir tükenmezkalem, kurşunkalem değil.
Term
note
Definition
note /nout/ isim not Mrs Smith left you a note here. Bn Smith buraya size bir not bıraktı.
Term
notebook
Definition
notebook /'noutbuk/ isim defter Can I borrow your notebook? Defterini ödünç alabilir miyim?
Term
nothing
Definition
nothing /'nating/ zamir hiçbir şey Nothing can stop me! Hiçbir şey beni durduramaz!
Term
notice
Definition
notice /'noutis/ 1- fiil farkına varmak, dikkat etmek Have you noticed his walking? Yürüyüşüne dikkat ettin mi? 2- isim uyarı, işaret Haven’t you seen the notice that says ‘No smoking’? ‘Sigara içilmez’ uyarısını görmedin mi?
Term
notion
Definition
notion /'nouşın/ isim fikir, görüş, kanı, kavram He had no notion of saving time. Onda zaman tasarrufu kavramı yoktu.
Term
noun
Definition
noun /naun/ isim (dilbilgisinde) isim, ad "Student" is a noun. ''Öğrenci" bir isimdir.
Term
novel
Definition
novel /'novıl/ isim roman I like reading novels. Roman okumayı severim.
Term
now
Definition
now /nau/ zarf şimdi What are you doing now? Şimdi ne yapıyorsun?
Term
nowhere
Definition
nowhere /'nouweı/ zarf hiçbir yerde, hiçbir yere, hiçbir yer He's got nowhere to go. Onun gidecek hiçbir yeri yok.
Term
nuclear
Definition
nuclear /'nyu:kliı/ sıfat nükleer Nuclear power can do both harm and good to us. Nükleer güç bize hem zarar hem de yarar sağlayabilir.
Term
number
Definition
number /'nambı/ isim sayı; rakam; numara What is your telephone number? Telefon numaran kaç?
Term
nun
Definition
nun /nan/ isim rahibe The nun entered the church. Rahibe kiliseye girdi.
Term
nurse
Definition
nurse /nö:s/ isim hemşire, hastabakıcı Can's sister is a nurse. Can'ın kız kardeşi bir hemşiredir.
Term
nut
Definition
nut /nat/ isim fındık, ceviz They ate nuts with their beer. Biraları ile fındık yediler.
Term
obey
Definition
obey /ou'bey/ fiil itaat etmek, söz dinlemek, uymak He didn’t obey the rules. Kurallara uymadı.
Term
objective
Definition
objective /ıb'cektiv/ sıfat nesnel, tarafsız, yansız Try to be objective in judging. Yargılarken nesnel olmaya çalış.
Term
obligation
Definition
obligation /obli'geyşın/ isim zorunluluk, mecburiyet We all have an obligation to protect the nature. Hepimizin doğayı koruma mecburiyetimiz var.
Term
observation
Definition
observation /obzı'veyşın/ isim inceleme, gözlem, düşünce, görüş We should judge from our own observation. Kendi gözlemlerimize göre yargıda bulunmalıyız.
Term
obstinate
Definition
obstinate /'obstinıt/ sıfat inatçı Some donkeys are very obstinate. Bazı eşekler çok inatçıdır.
Term
obviously
Definition
obviously /'obviısli/ zarf belli ki, açıkça Obviously we will win. Belli ki kazanacağız.
Term
occasion
Definition
occasion /ı'keyjın/ isim fırsat, vesile, durum, olay You shouldn't say such things on this occasion. Bu durumda böyle sözler söylememelisin.
Term
occupation
Definition
occupation /okyu'peyşın/ isim meşgale, iş "What is your occupation?" "I'm an engineer.""Mesleğiniz nedir?" "Mühendisim."
Term
ocean
Definition
ocean /'ouşın/ isim okyanus The Pacific Ocean is the largest in the world. Pasifik Okyanusu dünyada en büyüğüdür.
Term
o'clock
Definition
o'clock /ı'klok/ isim saat (tam saatlerle kullanılır) It is 5 o'clock. Saat 5.
Term
octopus
Definition
octopus /'oktıpıs/ isim ahtapot An octopus has eight arms. Bir ahtapotun sekiz kolu vardır.
Term
odd
Definition
odd /od/ sıfat 1- (sayı) tek is an odd number. bir tek sayıdır. 2- tuhaf, garip His behaviour was odd. Davranışı tuhaftı.
Term
of
Definition
of /ıv, ov/ edat -in, -ın, -nin, -nın The cover of the book is black. Kitabın kapağı siyah.
Term
of course
Definition
of course /ıv 'ko:s/ ünlem tabii, elbette "May I sit here?" "Of course!" "Buraya oturabilir miyim?" "Elbette!"
Term
off
Definition
off /of/ zarf uzak, uzağa, uzakta He got into his car and drove off. Arabasına bindi ve sürüp uzaklaştı.
Term
offence
Definition
offence /ı'fens/ isim kabahat, kusur, suç I'm sorry for the offence. Kusurdan ötürü özür dilerim.
Term
offer
Definition
offer /'ofı/ 1- fiil teklif etmek, önermek He offered to help. Yardım etmeyi önerdi. 2- isim teklif, öneriI didn't accept his offer. Önerisini kabul etmedim.
Term
office
Definition
office /'ofis/ isim büro Could you come to my office in the afternoon? Öğleden sonra büroma gelebilir misiniz?
Term
officer
Definition
officer /'ofisı/ isim memur, görevli; subay He was an officer in the army. O orduda bir subaydı.
Term
official
Definition
official /ı'fişıl/ 1- isim memur They informed the officials. Memurlara haber verdiler. 2- sıfat resmi It was an official meeting of businessmen. İş adamlarının resmi bir toplantısıydı.
Term
offline
Definition
offline /of'layn/ sıfat çevrimdışı, internete bağlı olmayan Leave me a message when I'm offline. Ben çevrimdışı iken bana bir ileti bırak.
Term
often
Definition
often /'ofın/ zarf sık sık He often tells lies. O sık sık yalan söyler.
Term
oil
Definition
oil /oyl/ isim 1- yağ He poured some oil on the salad. Salatanın üzerine biraz yağ döktü. 2- petrol We need more oil. Daha fazla petrole ihtiyacımız var.
Term
OK
Definition
OK /ou’key/ ünlem bkz. okay OK! I will come. Tamam! Gelirim.
Term
okay
Definition
okay /ou'key/ ünlem peki, kabul, tamam, oldu Okay, you can have my watch. Tamam, benim saatimi alabilirsin.
Term
old
Definition
old /ould/ sıfat 1- eski Galata tower is very old. Galata kulesi çok eskidir. 2- yaşlı My grandfather is very old. Dedem çok yaşlıdır.
Term
olive
Definition
olive /'oliv/ isim zeytin She ate all the olives. Bütün zeytinleri yedi.
Term
omelette
Definition
omelette /'omlit/ isim omlet I want to eat some omelette. Biraz omlet yemek istiyorum.
Term
on
Definition
on /on/ edat üstüne, üstünde The vase is on the television. Vazo televizyonun üstünde.
Term
once
Definition
once /wans/ zarf bir defa, bir zamanlar There was once a small river running across the town. Bir zamanlar kasabanın içinden akan bir nehir vardı.
Term
one
Definition
one /wan/ isim bir Only one of us may stay. Sadece birimiz kalabiliriz.
Term
onion
Definition
onion /'anyın/ isim soğan The onion made her cry. Soğan onu ağlattı.
Term
online
Definition
online /'onlayn/ sıfat çevrimiçi, internete bağlı You can download some music online. İnternete bağlı iken müzik indirebilirsin.
Term
only
Definition
only /'ounli/ zarf sadece, yalnız I've got only one pair of shoes. Sadece bir çift ayakkabım var.
Term
onto
Definition
onto /'ontı, ontu/ edat üstüne The monkey climbed onto the roof of the building. Maymun binanın çatısına tırmandı.
Term
open
Definition
open /'oupın/ 1- sıfat açık The shop is open. Dükkân açık. 2- fiil açmak Open the windows. Pencereleri aç.
Term
operate
Definition
operate /'opıreyt/ fiil 1- ameliyat etmek The doctor was operating on a sick child. Doktor bir hasta çocuğu ameliyat ediyordu. 2- işlemek, çalışmak How does the machine operate? Makine nasıl çalışıyor?
Term
operation
Definition
operation /opı'reyşın/ isim ameliyat I had a serious operation last year. Geçen yıl ciddi bir ameliyat geçirdim.
Term
opinion
Definition
opinion /ı'pinyın/ isim fikir, düşünce, kanı In my opinion he is right. Benim kanımca o haklı.
Term
opportunity
Definition
opportunity /opı'tyu:nıti/ isim fırsat We shouldn't miss this opportunity. Bu fırsatı kaçırmamalıyız.
Term
oppose
Definition
oppose /ı'pouz/ fiil karşı koymak, karşı çıkmak He opposed the project. Projeye karşı çıktı.
Term
opposite
Definition
opposite /'opızit/ zarf karşı; karşıdaki, karşıki, karşısında There is a cafe shop opposite our school. Okulumuzun karşısında bir kafeterya var.
Term
or
Definition
or /ı, o:/ bağlaç 1- veya, ya da I'll have a pear or an apple. Ben bir armut veya elma yiyeceğim. 2- yoksa Give me some advice, or I will give up. Bana nasihat ver, yoksa vazgeçeceğim.
Term
oral
Definition
oral /'o:rıl/ sıfat sözel, sözlü, ağızdan We had an oral exam yesterday. Dün sözlü sınav olduk.
Term
orange
Definition
orange /'orinc/ isim portakal She peeled the oranges. Portakalları soydu.
Term
orchestra
Definition
orchestra /'o:kistrı/ isim orkestra My friend plays the violin in the Istanbul Symphony Orchestra. Arkadaşım İstanbul Senfoni Orkestrası'nda keman çalar.
Term
order
Definition
order /'o:dı/ 1- fiil sipariş etmek, ısmarlamak, söylemek He ordered four teas. Dört çay söyledi. 2- fiil emretmek, buyurmak He ordered us to clean the toilets. Tuvaletleri temizlememizi emretti. 3- isim emir The soldiers didn’t follow the order. Askerler emre uymadılar. 4- isim düzen, sıra Put the names in alphabetical order. İsimleri alfabetik sıraya koy.
Term
ordinary
Definition
ordinary /'o:dınri/ sıfat alışılmış, her zamanki, olağan, sıradan It was an ordinary film. Sıradan bir filmdi.
Term
organ
Definition
organ /'o:gın/ isim organ I want to donate my organs. Organlarımı bağışlamak istiyorum.
Term
organization
Definition
organization /o:gınay'zeyşın/ isim örgüt, organizasyon, kurum, teşkilat He joined an organization. Bir örgüte katıldı.
Term
organize
Definition
organize /'o:gınayz/ fiil düzenlemek, tertip etmek The teacher organized a picnic. Öğretmen bir piknik düzenledi.
Term
original
Definition
original /ı'ricinıl/ sıfat orijinal, özgün The painting is an original by Van Gogh. Bu resim orijinal bir Van Gogh'tur.
Term
ornament
Definition
ornament /'o:nımınt/ isim süs She decorated the house with ornaments. Evi süslerle dekore etti.
Term
ostrich
Definition
ostrich /'ostriç/ isim devekuşu Ostriches can run very fast. Devekuşları çok hızlı koşabilirler.
Term
other
Definition
other /'adı/ sıfat başka, diğer, öteki Where is the other pencil? Öteki kurşun kalem nerede?
Term
ought
Definition
ought /o:t/ fiil (Ödev, tavsiye ya da olasılık belirtir.) -meli, -malı, gerek, iyi olur You ought to study harder. Daha sıkı çalışmalısın.
Term
our
Definition
our /auı/ zamir bizim Our car is very old. Bizim araba çok eski.
Term
ours
Definition
ours /auız/ zamir bizimki This is his table. That is ours. Bu onun masası. Şu bizimki.
Term
ourselves
Definition
ourselves /auı'selvz/ zamir kendimiz We built our house ourselves. Evimizi kendimiz inşa ettik.
Term
out
Definition
out /aut/ zarf dışarı, dışarıya; dışarıda I want to go out. Dışarı çıkmak istiyorum.
Term
outcome
Definition
outcome /'autkam/ isim sonuç, netice We are waiting for the outcome of the test. Testin sonucunu bekliyoruz.
Term
outdoors
Definition
outdoors /aut'do:z/ zarf açık havada, dışarıda They are playing outdoors. Dışarıda oynuyorlar.
Term
outline
Definition
outline /'autlayn/ isim özet, öz What's the outline of his speech? Konuşmasının özü ne?
Term
outside
Definition
outside /aut'sayd/ zarf dışarı, dışarıda What's happening outside? Dışarıda ne oluyor?
Term
outstanding
Definition
outstanding /aut'stending/ sıfat göze çarpan, önemli This is an outstanding work of art. Bu göze çarpan bir sanat eseri.
Term
oven
Definition
oven /'avın/ isim fırın Put the cake in the oven. Keki fırına koy.
Term
over
Definition
over /'ouvı/ edat üzerinde, üstünde; üzerine, üstüne; üzerinden, üstünden The horse jumped over the fence. At çitin üzerinden atladı.
Term
overall
Definition
overall /'ouvıro:l/ sıfat her şey dahil, toplam What is the overall cost? Toplam masraf nedir?
Term
overseas
Definition
overseas /ouvı'si:z/ sıfat denizaşırı She wants to join an overseas tour. Denizaşırı bir tura katılmak istiyor.
Term
owe
Definition
owe /ou/ fiil borcu olmak; borçlu olmak How much do I owe you? Sana ne kadar borcum var?
Term
owl
Definition
owl /aul/ isim baykuş I saw an owl in the forest last night. Dün gece ormanda bir baykuş gördüm.
Term
own
Definition
own /oun/ 1- zamir kendi This is my own house. Bu kendi evim. 2- fiil sahip olmak He owns a big house. O büyük bir eve sahip.
Term
owner
Definition
owner /'ounı/ isim mal sahibi, sahip Who is the owner of this shop? Bu dükkânın sahibi kim?
Term
p.m.
Definition
p.m. /pi:'em/ zarf öğle 12 ile gece 12 arası, öğleden sonra,akşam I said 5 "p.m." not "a.m." Öğleden sonra 5 dedim sabah değil.
Term
pack
Definition
pack /pek/ fiil paketlemek Let’s pack the boxes and go. Kutuları paketleyip gidelim.
Term
package
Definition
package /'pekic/ isim paket He is carrying heavy packages with him. Yanında ağır paketler taşıyor.
Term
page
Definition
page /peyc/ isim sayfa Do the exercises on page 7. 7. sayfadaki alıştırmaları yapın.
Term
pain
Definition
pain /peyn/ isim ağrı, sızı He began to feel pain in his eyes. Gözlerinde acı duymaya başladı.
Term
paint
Definition
paint /peynt/ 1- isim boya The paint wasn't dry. Boya kuru değildi. 2- fiil boyamak I'm going to paint this room pink. Bu odayı pembeye boyayacağım.
Term
painter
Definition
painter /'peyntı/ isim ressam Most famous painters started painting when they were children. Çoğu ünlü ressam resim yapmaya çocukken başlamıştır.
Term
painting
Definition
painting /'peynting/ isim tablo He's got a lot of valuable paintings. Onun birçok değerli tablosu var.
Term
pair
Definition
pair /peı/ isim çift He bought a pair of shoes. Bir çift ayakkabı aldı.
Term
palace
Definition
palace /'pelıs/ isim saray Dolmabahçe Palace is at Beşiktaş. Dolmabahçe Sarayı Beşiktaş'tadır.
Term
pale
Definition
pale /peyl/ sıfat soluk Your face looks pale today. Bugün yüzün soluk görünüyor.
Term
palm
Definition
palm /pa:m/ isim palmiye Do you grow palm trees in your country? Ülkenizde palmiye ağaçları yetiştiriyor musunuz?
Term
palmtop
Definition
palmtop /'pa:mtop/ isim avuçiçi bilgisayar I've just bought a new palmtop. Yeni bir avuçiçi bilgisayar aldım.
Term
pan
Definition
pan /pen/ isim tava She put the fish in the pan. Balığı tavaya koydu.
Term
panda
Definition
panda /'pendı/ isim panda Pandas are gentle and lovely. Pandalar yumuşak ve sevimli olur.
Term
pants
Definition
pants /pents/ isim külot, don Where are my pants? Donum nerede?
Term
paper
Definition
paper /'peypı/ isim 1- kağıt He wrapped the cheese in paper. Peyniri kağıda sardı. 2- gazete Have you read the paper? Gazeteyi okudun mu?
Term
parachute
Definition
parachute /'perışu:t/ isim paraşüt The pilot's parachute didn't open. Pilotun paraşütü açılmadı.
Term
paragraph
Definition
paragraph /'perıgra:f/ isim paragraf Our teacher asked us to write a paragraph about our holiday. Öğretmenimiz tatilimiz hakkında bir paragraf yazmamızı istedi.
Term
parcel
Definition
parcel /'pa:sıl/ isim paket, koli What's in that parcel? O pakette ne var?
Term
pardon
Definition
pardon /'pa:dın/ fiil bağışlamak, affetmek They pardoned some of the prisoners. Mahkumların bazılarını affettiler.
Term
parent
Definition
parent /'peırınt/ isim ana ya da baba, veli He has only one parent. Onun sadece bir velisi var.
Term
parents
Definition
parents /'peırınts/ isim anne ve baba My parents are living in Ankara. Annem babam Ankara'da oturuyor.
Term
park
Definition
park /pa:k/ 1- isim park Shall we go to the park? Parka gidelim mi? 2- fiil park etmek You can park your car here. Arabanı buraya park edebilirsin.
Term
parrot
Definition
parrot /'perıt/ isim papağan My parrot doesn't talk. Papağanım konuşmuyor.
Term
parsley
Definition
parsley /'pa:sli/ isim maydanoz I like parsley in my salad. Salatamda maydanozdan hoşlanırım.
Term
part
Definition
part /pa:t/ isim parça, bölüm The second part of the book is very dull. Kitabın ikinci bölümü çok sıkıcı.
Term
participant
Definition
participant /pa:'tisipınt/ isim katılımcı, iştirakçi How many participants were there at the conference? Konferansta kaç katılımcı vardı?
Term
participate
Definition
participate /pa:'tisipeyt/ fiil katılmak, iştirak etmek Thank you for participating in our campaign. Kampanyamıza katıldığınız için teşekkür ederim.
Term
particular
Definition
particular /pı'tikyulı/ sıfat özel, belirli He did something particular to be noticed. Fark edilmek için özel bir şey yaptı.
Term
particularly
Definition
particularly /pı'tikyulıli/ zarf özellikle This task is particularly difficult. Bu görev özellikle zor.
Term
partly
Definition
partly /'pa:tli/ zarf kısmen The story is partly true. Hikâye kısmen doğru.
Term
partner
Definition
partner /'pa:tnı/ isim ortak My partner is good at singing. Ortağım şarkı söylemekte iyidir.
Term
part-time
Definition
part-time /pa:t'taym/ sıfat yarım günlük, parttaymSally is looking for a part-time job. Sally parttaym bir iş arıyor.
Term
party
Definition
party /'pa:ti/ isim parti There were 20 people at Ali's birthday party. Ali'nin doğum günü partisinde 20 kişi vardı.
Term
pass
Definition
pass /pa:s/ fiil 1- geçmek The car passed the bus. Araba otobüsü geçti. 2- uzatmak Pass me that book. Bana şu kitabı uzat.
Term
passage
Definition
passage /'pesic/ isim paragraf, parça What have you learned from this passage? Bu parçadan ne öğrendiniz?
Term
passenger
Definition
passenger /'pesincı/ isim yolcu There were only 5 passengers on the bus. Otobüste sadece 5 yolcu vardı.
Term
passport
Definition
passport /'pa:spo:t/ isim pasaport Where is your passport? Pasaportunuz nerede?
Term
past
Definition
past /pa:st/ zarf geçmiş, geçen We walked past a river. Nehrin önünden geçip yürüdük.
Term
pastry
Definition
pastry /'peystri/ isim hamur işi Turkish people love pastry. Türk halkı hamur işine bayılır.
Term
path
Definition
path /pa:t/ isim patika, keçiyolu There is a path to the building. Binaya giden bir patika var.
Term
patient
Definition
patient /'peyşınt/ 1- isim hasta All the patients were complaining. Bütün hastalar şikayet ediyorlardı. 2- sıfat sabırlı Please be patient. Lütfen sabırlı ol.
Term
pattern
Definition
pattern /'petın/ isim kalıp, desen, süs The pattern of the cloth is very beautiful. Elbisenin deseni çok güzel.
Term
pavement
Definition
pavement /'peyvmınt/ isim kaldırım Walk on the pavement, not on the road. Kaldırımda yürü, yolda değil.
Term
pay
Definition
pay /pey/ fiil paid /peyd/ para vermek, ödemek How much did you pay for the tickets? Biletlere kaç para verdin?
Term
payment
Definition
payment /'peymınt/ isim ödeme They got their payment in cash. Ödemelerini nakit olarak aldılar.
Term
peace
Definition
peace /pi:s/ isim barış We want to live in peace. Barış içinde yaşamak istiyoruz.
Term
peach
Definition
peach /pi:ç/ isim şeftali She bought a kilo of peaches. Bir kilo şeftali aldı.
Term
peanut
Definition
peanut /'pi:nat/ isim amerikanfıstığı, yerfıstığı My parrot loves peanuts. Papağanım yerfıstığını sever.
Term
pear
Definition
pear /peı/ isim armut The pear wasn't ripe. Armut olgun değildi.
Term
pen
Definition
pen /pen/ isim kalem (mürekkepli)Can you give me a pen? Bana bir kalem verebilir misin?
Term
penalty
Definition
penalty /'penılti/ isim 1- penaltıHe missed the penalty. Penaltıyı kaçırdı.2- ceza We don’t have death penalty in Turkey. Türkiye’de ölüm cezası yoktur.
Term
pencil
Definition
pencil /'pensıl/ isim kurşunkalem Have you got another pencil? Başka kurşunkalemin var mı?
Term
penguin
Definition
penguin /'pengwin/ isim penguen Penguins like cold weather. Penguenler soğuk havayı severler.
Term
penny
Definition
penny /'peni/ isim (çoğulu pennies ya da pence /pens/) peni It's not worth a penny. Bir peni bile etmez.
Term
pension
Definition
pension /'penşın/ isim emekli aylığı He receives pension from the government. Hükümetten emekli maaşı alıyor.
Term
people
Definition
people /'pi:pıl/ isim halk, insanlar How many people are there on the bus? Otobüste kaç kişi var?
Term
pepper
Definition
pepper /'pepı/ isim biber The pepper was very hot. Biber çok acıydı.
Term
per
Definition
per /pı, pö:/ edat her biri için, başına He drove at 60 miles per hour. Saatte 60 mil hızla sürdü.
Term
percent
Definition
percent /pı'sent/ zarf yüzde Ten percent of the students are from poor families. Öğrencilerin yüzde onu yoksul ailelerden.
Term
percentage
Definition
percentage /pı'sentic/ isim yüzdelik, yüzde oranı What is the percentage of internet users in Turkey? Türkiye’de internet kullanıcılarının yüzde oranı ne?
Term
perfect
Definition
perfect /'pö:fikt/ sıfat mükemmel, tam, kusursuz The music is perfect for the movie. Müzik, film için mükemmel.
Term
perfectly
Definition
perfectly /'pö:fiktli/ zarf mükemmel bir şekilde, kusursuzca She drives perfectly. O mükemmel araba kullanır.
Term
perfume
Definition
perfume /'pö:fyu:m/ isim parfüm I never wear perfume. Ben hiç parfüm kullanmam.
Term
perhaps
Definition
perhaps /pı'heps/ zarf belkiPerhaps he is at home. Belki evdedir.
Term
period
Definition
period /'piıriıd/ isim dönem He had a hard period of time after her father's death. Babasının ölümünden sonra zor bir dönem geçirdi.
Term
permanent
Definition
permanent /'pö:mınınt/ sıfat sürekli, kalıcı I believe in permanent friendship. Kalıcı dostluğa inanıyorum.
Term
permit
Definition
permit /'pö:mit/ fiil izin vermek Smoking is not permitted here. Burada sigara içmeye izin verilmez.
Term
person
Definition
person /'pö:sın/ isim kişi; insan, kimse I don't know that person. O kimseyi tanımıyorum.
Term
personal
Definition
personal /'pö:sınıl/ sıfat kişisel, şahsi It is a personal matter. O kişisel bir meseledir.
Term
personally
Definition
personally /'pö:sınıli/ zarf şahsen Personally, I think this is a risky project. Şahsen bunun riskli bir proje olduğunu düşünüyorum.
Term
petrol
Definition
petrol /petrıl/ isim benzin We need to get some petrol. Benzin almalıyız.
Term
pharmacy
Definition
pharmacy /'fa:mısi/ isim eczane Is there a pharmacy near the hospital? Hastaneye yakın bir eczane var mı?
Term
phone
Definition
phone /foun/ 1- isim telefon Is there a phone near here? Buraya yakın bir telefon var mı? 2- fiil telefon etmek Can you phone me at 5 p.m.? Saat 5'te bana telefon edebilir misin?
Term
phonecard
Definition
phonecard /'founka:d/ isim telefon kartı Can I use your phonecard? Senin telefon kartını kullanabilir miyim?
Term
photograph
Definition
photograph /'foutıgra:f/ isim fotoğraf, resim I like this photograph of my sister. Kız kardeşimin bu resmini seviyorum.
Term
photographer
Definition
photographer /fı'togrıfı/ isim fotoğrafçı He is a very talented photographer. O çok yetenekli bir fotoğrafçı.
Term
piano
Definition
piano /pi'enou/ isim piyano Piano is an expensive instrument. Piyano pahalı bir çalgıdır.
Term
pick
Definition
pick /pik/ fiil toplamak, koparmak He picked some flowers for his mother. Annesi için birkaç çiçek topladı.
Term
picnic
Definition
picnic /'piknik/ isim piknik Last week we had a picnic in the country. Geçen hafta kırda bir piknik yaptık.
Term
picture
Definition
picture /'pikçı/ isim resim There were 10 pictures on the wall. Duvarda 10 resim vardı.
Term
pie
Definition
pie /pay/ isim börek Do you want some pie? Biraz börek ister misin?
Term
piece
Definition
piece /pi:s/ isim parça Have a piece of cake. Bir parça pasta ye.
Term
pig
Definition
pig /pig/ isim domuz Pigs are dirty animals. Domuzlar pis hayvanlar.
Term
pigeon
Definition
pigeon /'picın/ isim güvercin The white pigeon flew high. Beyaz güvercin yükseğe uçtu.
Term
pill
Definition
pill /pil/ isim hap Take these pills and lie down. Bu hapları al ve uzan.
Term
pillow
Definition
pillow /'pilou/ isim yastık The pillow is on the bed. Yastık yatağın üstünde.
Term
pilot
Definition
pilot /'paylıt/ isim pilot The pilot of the plane is Turkish. Uçağın pilotu Türk.
Term
pin
Definition
pin /pin/ isim topluiğne Do you have any pins? Topluiğnen var mı?
Term
pincers
Definition
pincers /'pinsız/ isim kerpeten The carpenter pulled the nail out with some pincers. Marangoz bir kerpetenle çiviyi çekip çıkardı.
Term
ping-pong
Definition
ping-pong /'pingpon/ isim pinpon, masa tenisiLet’s play ping-pong! Hadi masa tenisi oynayalım!
Term
pipe
Definition
pipe /payp/ isim 1- boru The water pipes froze last winter. Geçen kış su boruları dondu. 2- pipo My uncle smokes a pipe. Amcam pipo içer.
Term
pirate
Definition
pirate /'payırıt/ isim korsan Pirates killed the captain. Korsanlar kaptanı öldürdü.
Term
pistol
Definition
pistol /'pistıl/ isim tabanca The policeman brought the pistol. Polis tabancayı getirdi.
Term
place
Definition
place /pleys/ isim yer I need a place to stay. Kalacak bir yere ihtiyacım var.
Term
plain
Definition
plain /pleyn/ sıfat 1- düz, açık Give me a plain answer please. Lütfen bana açık bir cevap ver. 2- yalın, sade, süssüz He wears plain clothes. O sade giysiler giyer.
Term
plan
Definition
plan /plen/ 1- isim plan Have you got a plan of the house? Evin bir planı var mı? 2- fiil planlamak, düşünmekI’m planning to buy a boat. Bir tekne almayı düşünüyorum.
Term
plane
Definition
plane /pleyn/ isim uçak This plane flies to Copenhagen. Bu uçak Kopenhag'a uçar.
Term
planet
Definition
planet /'plenit/ isim gezegen Earth is a planet. Dünya bir gezegendir.
Term
plant
Definition
plant /pla:nt/ isim bitki The plants need water. Bitkilerin suya ihtiyacı var.
Term
plate
Definition
plate /pleyt/ isim tabak Put the plates on the table. Tabakları masanın üstüne koy.
Term
platform
Definition
platform /'pletfo:m/ isim peron The people waited on the platform for the train. İnsanlar peronda treni beklediler.
Term
play
Definition
play /pley/ 1- fiil oynamak Do you play football? Futbol oynar mısın? 2- fiil (çalgı) çalmak Can you play the piano? Piyano çalabilir misin? 3- isim (tiyatroda) oyun They watched the play "Othello". "Othello" oyununu seyrettiler.
Term
player
Definition
player /'pleyı/ isim oyuncu They have two great players in their team. Takımlarında iki büyük oyuncuları var.
Term
pleasant
Definition
pleasant /'plezınt/ sıfat hoş, tatlı, sevimli, cana yakın What a pleasant surprise! Ne hoş bir sürpriz!
Term
please
Definition
please /'pli:z/ ünlem lütfen Will you please open the window? Lütfen pencereyi açar mısın?
Term
pleased
Definition
pleased /pli:zd/ sıfat memnun, hoşnut Are you pleased with your job? İşinden memnun musun?
Term
pleasure
Definition
pleasure /'plejı/ isim zevk Singing brings much pleasure. Şarkı söylemek çok zevk verir.
Term
plenty
Definition
plenty /'plenti/ isim plenty of, (pek) çok, bol There is plenty of food for everyone. Herkes için bol yiyecek var.
Term
plug
Definition
plug /plag/ isim 1- elektrik fişi The plug isn't working. Elektrik fişi çalışmıyor. 2- tapa, tıkaç Pull the plug out of the bath. Tıkacı küvetten çek çıkar.
Term
plum
Definition
plum /plam/ isim erik Would you like some plums? Erik ister misin?
Term
plumber
Definition
plumber /'plamı/ isim su tesisatçısı, muslukçu We have to call a plumber. Bir muslukçu çağırmalıyız.
Term
plural
Definition
plural /'pluırıl/ isim çoğul "Children" is the plural of "child." "Children" "child"ın çoğuludur.
Term
plus
Definition
plus /plas/ edat artı One plus two is three. İki artı bir üç eder.
Term
pocket
Definition
pocket /'pokit/ isim cep Put your keys in your pocket. Anahtarlarını cebine koy.
Term
poem
Definition
poem /'pouim/ isim şiir The poet wrote many beautiful poems. Şair birçok güzel şiirler yazdı.
Term
poet
Definition
poet /'pouit/ isim şair, ozan Wordsworth is a famous English poet. Wordsworth ünlü bir İngiliz şairidir.
Term
point
Definition
point /poynt/ 1- isim puan They won the game by 98 points to 96. 96'ya 98 puanla oyunu kazandılar. 2- isim uç The point of this knife is very sharp. Bu bıçağın ucu çok keskin. 3- fiil işaret etmek, göstermek He pointed at me and said I was the thief. Beni gösterdi ve hırsızın ben olduğumu söyledi.
Term
poison
Definition
poison /'poyzın/ 1- isim zehir, ağı There is some poison in one of the glasses. Bardakların birinde biraz zehir var. 2- fiil zehirlemek They poisoned him. Onu zehirlediler.
Term
poisonous
Definition
poisonous /'poyzınıs/ sıfat zehirli Some snakes are poisonous. Bazı yılanlar zehirlidir.
Term
pole
Definition
pole /poul/ isim kutup Where is the North Pole? Kuzey Kutbu nerede?
Term
police
Definition
police /pı'li:s/ isim polis, polisler The police are looking for the bank robbers. Polis banka soyguncularını arıyor.
Term
policeman
Definition
policeman /pı'li:smın/ isim polis (memuru) The policeman aimed his gun at the robber. Polis silahını soyguncuya doğrulttu.
Term
policewoman
Definition
policewoman /pı'li:swumın/ isim (çoğulu policewomen /pı'li:swimin/) kadın polis The policewoman caught the burglar. Kadın polis soyguncuyu yakaladı.
Term
policy
Definition
policy /'polisi/ isim politika, izlenen yol What is your policy for foreign visitors? Yabancı ziyaretçiler için politikanız nedir?
Term
polite
Definition
polite /pı'layt/ sıfat kibar, nazik You should always be polite to people. İnsanlara karşı hep nazik olmalısın.
Term
political
Definition
political /pı'litikıl/ sıfat siyasal There are two main political parties in this country. Bu ülkede başlıca iki siyasi parti var.
Term
politician
Definition
politician /poli'tişın/ isim politikacı I don’t believe politicians. Politikacılara inanmıyorum.
Term
politics
Definition
politics /'politiks/ isim siyaset, politika He was interested in politics. Politika ile ilgileniyordu.
Term
poll
Definition
poll /poul/ isim oylama, oy verme The poll shows that we are right. Oylama haklı olduğumuzu gösteriyor.
Term
pollution
Definition
pollution /pı'lu:şın/ isim kirlilik There is too much pollution in this city. Bu şehirde çok kirlilik var.
Term
pool
Definition
pool /pu:l/ isim 1- su birikintisi; havuz I don't like swimming in the pool. Havuzda yüzmeyi sevmem. 2- bilardo Let’s play pool. Hadi bilardo oynayalım.
Term
poor
Definition
poor /puı/ sıfat yoksul There are many poor people in Istanbul. İstanbul'da birçok yoksul insan var.
Term
pop
Definition
pop /pop/ isim pop I like pop music. Pop müziğini severim.
Term
popcorn
Definition
popcorn /'popko:n/ isim patlamış mısır My grandmother makes beautiful popcorn. Büyükannem güzel patlamış mısır yapar.
Term
popular
Definition
popular /'popyulı/ sıfat popüler, sevilen, gözde English and American music is popular almost everywhere. İngiliz ve Amerikan müziği hemen hemen her yerde popüler.
Term
population
Definition
population /popyu'leyşın/ isim nüfus What's the population of Turkey? Türkiye'nin nüfusu kaç?
Term
pork
Definition
pork /po:k/ isim domuz eti I don’t eat pork. Ben domuz eti yemem.
Term
port
Definition
port /po:t/ isim liman The ship left the port. Gemi limanı terketti.
Term
porter
Definition
porter /'po:tı/ isim hamal The hotel porter carried my suitcases. Otelin hamalı bavullarımı taşıdı.
Term
position
Definition
position /pı'zişın/ isim durum; mevki, konum He slept in a very uncomfortable position. Çok rahatsız bir durumda uyudu.
Term
possess
Definition
possess /pı'zes/ fiil sahip olmak She possesses a lot of land. O çok araziye sahip.
Term
possibility
Definition
possibility /posi'biliti/ isim imkân, olanak, olasılık Their possibility of winning the game is very slim. Kazanma olasılıkları çok zayıf.
Term
possible
Definition
possible /'posibıl/ sıfat mümkün, olanaklı Is it possible for you to come? Gelmen mümkün mü? 2- muhtemel, olabilir It's possible he missed the bus. Otobüsü kaçırmış olabilir.
Term
possibly
Definition
possibly /'posibli/ zarf belki If it stops raining, possibly your mom will let you go out and play. Yağmur dinerse belki annen dışarı çıkıp oynamana izin verir.
Term
post
Definition
post /poust/ 1- fiil postalamak Post these letters as soon as possible. Bu mektupları mümkün olduğunca çabuk postala.2- isim posta Where's the nearest post box? En yakın posta kutusu nerede?
Term
post office
Definition
post office /'poust ofis/ isim postane She went to the post office at 10. Saat 10'da postaneye gitti.
Term
postcard
Definition
postcard /'poustka:d/ isim kartpostal She's sent two postcards since she went. Gittiğinden beri iki kartpostal gönderdi.
Term
poster
Definition
poster /'poustı/ isim poster, afiş There is a poster on the wall. Duvarda bir poster var.
Term
postman
Definition
postman /'poustmın/ isim (çoğulu postmen /'poustmın/) postacı Look! The postman is coming! Bak! Postacı geliyor!
Term
pot
Definition
pot /pot/ isim çömlek, kap They sell old pots in this shop. Bu dükkânda eski çömlekler satıyorlar.
Term
potato
Definition
potato /pı'teytou/ isim patates How much is a kilo of potatoes? Bir kilo patates kaç para?
Term
potential
Definition
potential /pı'tenşıl/ sıfat potansiyel, gizli kalmış, henüz varlığı ortaya çıkmamış There was potential danger for him. Onun için gizli bir tehlike vardı.
Term
pound
Definition
pound /paund/ isim paunt, sterlin (İngiliz para birimi)I paid 20 pounds for these shoes. Bu ayakkabılara 20 paunt ödedim.
Term
pour
Definition
pour /po:/ fiil dökmek She poured a bucket of water over me. Üzerime bir kova su döktü.
Term
powder
Definition
powder /'paudı/ isim pudra Can you buy some powder for the baby? Bebek için biraz pudra alabilir misin?
Term
power
Definition
power /'pauı/ isim güç, kuvvet They are building a nuclear power station. Bir nükleer güç istasyonu kuruyorlar.
Term
powerful
Definition
powerful /'pauıfıl/ sıfat güçlü The government is very powerful. Hükümet çok güçlü.
Term
practical
Definition
practical /'prektikıl/ sıfat pratik, kullanışlı This bag is very practical. Bu çanta çok kullanışlı.
Term
practice
Definition
practice /'prektis/ isim pratik, idman, alıştırma He has gone to football practice. Futbol idmanına gitti.
Term
practise
Definition
practise /'prektis/ fiil pratik yapmak, antrenman yapmakHe is practising his English. İngilizce pratiği yapıyor.
Term
praise
Definition
praise /preyz/ fiil övmek Everybody praised the leader. Herkes lideri övdü.
Term
pram
Definition
pram /prem/ isim çocuk arabası Don’t push the pram too fast. Çocuk arabasını çok hızlı itme.
Term
pray
Definition
pray /prey/ fiil dua etmek, yakarmak David went to church to pray. David dua etmek için kiliseye gitti.
Term
prayer
Definition
prayer /'preyı/ isim dua Say your last prayers! Son duanı et!
Term
precise
Definition
precise /pri'says/ sıfat tam, doğru, kesin What is the precise number of the students? Öğrencilerin tam sayısı kaç?
Term
predict
Definition
predict /pri'dikt/ fiil önceden bildirmek, tahmin etmek, kehanette bulunmak He predicted the earthquake. Depremi tahmin etti.
Term
prefer
Definition
prefer /pri'fö:/ fiil tercih etmek, yeğlemek I prefer basketball to football. Basketbolu futbola tercih ederim.
Term
preference
Definition
preference /'prefırıns/ isim tercih You know my preference. Tercihimi biliyorsun.
Term
pregnant
Definition
pregnant /'pregnınt/ sıfat gebe, hamile Is she pregnant? O hamile mi?
Term
prepare
Definition
prepare /pri'peı/ fiil hazırlamak; hazırlanmak He prepared breakfast for his wife. Karısı için kahvaltı hazırladı.
Term
preposition
Definition
preposition /prepı'zişın/ isim edat, ilgeç There are a lot of prepositions in English. İngilizcede çok edat var.
Term
present
Definition
present /'prezınt/ 1- isim hediye, armağan She gave him a lighter as a present. Ona hediye olarak bir çakmak verdi. 2-sıfat mevcut, var, burada Ali is not present at the moment. Ali şu anda burada değil.
Term
president
Definition
president /'prezidınt/ isim başkan Who was the first president of U.S.A.? A.B.D.'nin ilk başkanı kimdi?
Term
press
Definition
press /pres/ 1- fiil basmak, sıkıştırmakThe little boy pressed the button hard. Küçük oğlan düğmeye sıkıca bastı.2- isim baskı The book is in press. Kitap baskıda.
Term
pressure
Definition
pressure /'preşı/ isim basınç It will break under the pressure of the water. Suyun basıncı altında kırılacak.
Term
presume
Definition
presume /pri'zyu:m/ fiil saymak, varsaymak, farz etmek I presume they are coming to the party. Partiye geleceklerini varsayıyorum.
Term
pretend
Definition
pretend /pri'tend/ fiil -miş gibi yapmak, numara yapmak We pretended to sleep when she came. O gelince uyuyormuş gibi yaptık.
Term
pretty
Definition
pretty /'priti/ sıfat hoş, güzel She has a pretty face. Güzel bir yüzü var.
Term
prevent
Definition
prevent /pri'vent/ fiil önlemek, engellemek Being clean prevents many diseases. Temiz olmak birçok hastalığı önler.
Term
previous
Definition
previous /'pri:viıs/ sıfat önceki She talked about you in her previous speech. Önceki konuşmasında senden söz etti.
Term
previously
Definition
previously /'pri:viısli/ zarf önceden Previously he was the manager of a computer shop. Önceden bir bilgisayar mağazasının yöneticisiydi.
Term
price
Definition
price /prays/ isim fiyat, eder What is the price of this watch? Bu saatin fiyatı nedir?
Term
pride
Definition
pride /prayd/ isim gurur You hurt my pride. Gururumu incittin.
Term
priest
Definition
priest /pri:st/ isim papaz, rahip The priest walked into the church. Rahip kilisenin içine yürüdü.
Term
primary
Definition
primary /'praymıri/ sıfat ilk, birinci, en önemli, ana What is the primary task of students? Öğrencilerin en önemli görevi nedir?
Term
primary school
Definition
primary school /praymıri 'sku:l/ isim ilkokul He started primary school last year. İlkokula geçen yıl başladı.
Term
prime
Definition
prime /praym/ sıfat ilk, baş, başlıca, en önemli Our prime concern is maintaining peace in the town. Bizim ana kaygımız şehirde huzuru sağlamaktır.
Term
prince
Definition
prince /prins/ isim prens The prince woke the princess up with a kiss. Prens bir öpücükle prensesi uyandırdı.
Term
princess
Definition
princess /prin'ses/ isim prenses The princess was sleeping. Prenses uyuyordu.
Term
principle
Definition
principle /'prinsipıl/ isim ilke He follows his own principle strictly. Kendi ilkesini sımsıkı izler.
Term
print
Definition
print /print/ fiil basmak, yayımlamak They are going to print my book next month. Kitabımı gelecek ay basacaklar.
Term
priority
Definition
priority /pray'oriti/ isim öncelik, üstünlük Priority is for children when crossing the street. Caddeyi geçerken öncelik çocuklarındır.
Term
prison
Definition
prison /'prizın/ isim hapishane, cezaevi He's been in prison for years. O yıldır hapishanede.
Term
prisoner
Definition
prisoner /'priznı/ isim tutuklu, mahpus; tutsak The prisoners escaped from prison. Tutuklular cezaevinden kaçtı.
Term
private
Definition
private /'prayvit/ sıfat özel She went to a private school. O özel bir okula gitti.
Term
prize
Definition
prize /prayz/ isim ödül She won a book as a prize. Ödül olarak bir kitap kazandı.
Term
probably
Definition
probably /'probıbli/ zarf muhtemelen This team will probably win. Bu takım muhtemelen kazanacak.
Term
problem
Definition
problem /'problım/ isim sorun; problem What is your problem? Sorunun nedir?
Term
produce
Definition
produce /prı'dyu:s/ fiil üretmek, yapmak What do you produce in your factory? Fabrikanızda ne üretiyorsunuz?
Term
product
Definition
product /'prodakt/ isim ürün They are proud of their products. Ürünleriyle gurur duyuyorlar.
Term
production
Definition
production /prı'dakşın/ isim üretim Our production has fallen during the crisis. Kriz sırasında üretimimiz düştü.
Term
profession
Definition
profession /prı'feşın/ isim iş, meslek, uğraş You need to be very careful in this profession. Bu meslekte çok dikkatli olmalısın.
Term
professional
Definition
professional /prı'feşınıl/ isim, sıfat profesyonel He is a professional basketball player. O profesyonel bir basketbol oyuncusudur.
Term
profit
Definition
profit /'profit/ isim kâr, kazanç He made 75 % profit this year. O bu yıl % 75 kâr yaptı.
Term
programme
Definition
programme /'prougrem/ isim program This language programme takes 6 months. Bu dil programı 6 ay alır.
Term
progress
Definition
progress /'prougres/ isim ilerleme She is making progress little by little. Yavaş yavaş ilerleme kaydediyor.
Term
project
Definition
project /'procekt/ isim proje, tasarı He is working hard on his project. Projesi üzerinde sıkı çalışıyor.
Term
promise
Definition
promise /'promis/ 1- fiil söz vermek Promise me you won't tell anyone. Kimseye söylemeyeceğine bana söz ver. 2- isim söz, vaat She always keeps her promises. O her zaman sözlerini tutar.
Term
promote
Definition
promote /prı'mout/ fiil terfi ettirmek He works hard to get promoted. Terfi olmak için çok çalışıyor.
Term
promotion
Definition
promotion /prı'mouşın/ isim 1- yükselme, terfi He got a promotion after three years. Üç yıl sonra terfi etti. 2- tanıtım They are having a promotion sale this weekend. Bu hafta sonu tanıtım satışı yapıyorlar.
Term
pronounce
Definition
pronounce /prı'nauns/ fiil telaffuz etmek She pronounced every word correctly. Her sözcüğü doğru telaffuz etti.
Term
pronunciation
Definition
pronunciation /prınansi'eyşın/ isim telaffuz Listening improves your pronunciation. Dinleme telaffuzunuzu geliştirir.
Term
proof
Definition
proof /pru:f/ isim kanıt, delil We have no proof that he stole the money. Parayı onun çaldığına dair hiçbir kanıtımız yok.
Term
properly
Definition
properly /'propıli/ zarf doğru dürüst, gerektiği gibi He did everything properly. Her şeyi gerektiği gibi yaptı.
Term
property
Definition
property /'propıti/ isim mal, mülk, arazi, emlak She owns a large property. Onun büyük bir arazisi var.
Term
proposal
Definition
proposal /prı'pouzıl/ isim öneri What is your proposal for this project? Bu proje için senin önerin nedir?
Term
propose
Definition
propose /prı'pouz/ fiil önermek; evlenme teklif etmek What do you propose to do now? Şimdi ne yapmayı öneriyorsun?
Term
protect
Definition
protect /prı'tekt/ fiil korumak The police came to protect the villagers. Köylüleri korumak için polisler geldi.
Term
protection
Definition
protection /prı'tekşın/ isim koruma The baby birds lived safely under their parents' protection. Yavru kuşlar anne babalarının koruması altında emniyetle yaşadılar.
Term
protest
Definition
protest /prı'test/ fiil itiraz etmek, karşı çıkmak They protested against the new policy. Yeni politikaya karşı çıktılar.
Term
proud
Definition
proud /praud/ sıfat gururlu My parents are proud of me. Ailem benimle gurur duyuyor.
Term
prove
Definition
prove /pru:v/ fiil ispat etmek, kanıtlamak Who can prove the truth of the story? Hikâyenin doğruluğunu kim kanıtlayabilir?
Term
proverb
Definition
proverb /'provö:b/ isim atasözü "He laughs best who laughs last." is an English proverb. "Son gülen iyi güler" bir İngiliz atasözüdür.
Term
provide
Definition
provide /prı'vayd/ fiil temin etmek, sağlamak, vermek They provided food and water for the poor. Yoksullara gıda ve su verdiler.
Term
provided
Definition
provided /prı'vaydid/ bağlaç -mek şartıyla, yeter ki You can come with us, provided you pay for your own fare. Kendi yol paranı ödemen şartıyla bizimle gelebilirsin.
Term
provisions
Definition
provisions /prı'vijıns/ isim erzak, azık, kumanya Do we have enough provisions for the journey? Seyahat için yeterli erzağımız var mı?
Term
pub
Definition
pub /pab/ isim birahane Kids are not allowed to drink in the pub. Çocukların birahanede içmelerine izin yoktur.
Term
public
Definition
public /'pablik/ sıfat halka ait, genel, kamu, umumi We are not allowed to smoke in public places. Umumi yerlerde sigara içmemiz yasaktır.
Term
publish
Definition
publish /'pabliş/ fiil yayımlamak When was the article published? Makale ne zaman yayımlandı?
Term
pudding
Definition
pudding /'puding/ isim puding, muhallebi Have you got chocolate pudding? Çikolatalı puding var mı?
Term
pull
Definition
pull /pul/ fiil çekmek She pulled my hair. Saçımı çekti.
Term
pullover
Definition
pullover /'pulouvı/ isim kazak Put on your pullover. It's cold. Kazağını giy. Hava soğuk.
Term
pump
Definition
pump /pamp/ isim pompa Have you got a bicycle pump? Bisiklet pompan var mı?
Term
pumpkin
Definition
pumpkin /'pampkin/ isim kabak The pumpkin was enormous. Kabak kocamandı.
Term
punch
Definition
punch /panç/ isim 1- zımba Where is the paper punch? Kâğıt zımbası nerede? 2- yumruk He gave me a punch on the nose. Burnuma yumruk attı.
Term
punctuation
Definition
punctuation /pankçu'eyşın/ isim noktalama Roger's punctuation is very bad. Roger'ın noktalaması çok kötü.
Term
puncture
Definition
puncture /'pankçı/ isim patlak My tyre has a puncture. Lastiğimde patlak var.
Term
punish
Definition
punish /'paniş/ fiil cezalandırmak You must punish him. He broke my window. Onu cezalandırmalısın. Camımı kırdı.
Term
punishment
Definition
punishment /'panişmınt/ isim ceza His punishment was to go to prison. Cezası hapishaneye girmekti.
Term
pupil
Definition
pupil /'pyu:pil/ isim öğrenci She is kind to her pupils. Öğrencilerine karşı naziktir.
Term
puppet
Definition
puppet /'papit/ isim kukla He enjoys watching puppet shows. Kukla gösterisi izlemeyi sever.
Term
puppy
Definition
puppy /'papi/ isim köpek yavrusu Let’s feed the puppy. Köpek yavrusunu besleyelim.
Term
purchase
Definition
purchase /'pö:çis/ fiil satın almak They purchased a new house. Yeni bir ev satın aldılar.
Term
pure
Definition
pure /pyuı/ sıfat katıksız, arı, saf Is this water pure? Bu su saf mı?
Term
purple
Definition
purple /'pö:pıl/ sıfat mor She wore a purple dress. Mor bir elbise giydi.
Term
purpose
Definition
purpose /'pö:pıs/ isim maksat, amaç What is your purpose in doing this? Bunu yapmaktaki amacın nedir?
Term
purse
Definition
purse /pö:s/ isim (hanım) para çantası There's no money in my purse. Para çantamda hiç para yok.
Term
push
Definition
push /puş/ fiil itmek; bastırmak They pushed the table. Masayı ittiler.
Term
put
Definition
put /put/ fiil put /put/ koymak Put the flowers in a vase. Çiçekleri bir vazoya koy.
Term
puzzle
Definition
puzzle /'pazıl/ isim bilmece, bulmaca Do you enjoy puzzles? Bilmecelerden hoşlanır mısın?
Term
pyjamas
Definition
pyjamas /pı'ca:mız/ isim pijama He put on his pyjamas and went to bed. Pijamalarını giydi ve yattı.
Term
pyramid
Definition
pyramid /'pirımid/ isim piramit I want to see the pyramids in Egypt. Mısır'daki piramitleri görmek istiyorum.
Term
quality
Definition
quality /'kwoliti/ isim kalite, nitelik; özellik These computers are very good quality. Bu bilgisayarlar çok iyi kalitedir.
Term
quantity
Definition
quantity /'kwontiti/ isim nicelik, miktar Quality is more important than quantity. Nitelik nicelikten daha önemlidir.
Term
quarrel
Definition
quarrel /'kworıl/ 1- isim kavga, atışma, çekişme What's their quarrel about? Onların çekişmesi ne hakkında? 2- fiil kavga etmek, atışmak Don't quarrel with your parents. Annen babanla kavga etme.
Term
quarter
Definition
quarter /'kwo:tı/ isim çeyrek It's a quarter past nine. Saat dokuzu çeyrek geçiyor.
Term
queen
Definition
queen /kwi:n/ isim kraliçe "God save the queen!" they shouted. "Tanrı kraliçeyi korusun!," diye bağırdılar.
Term
question
Definition
question /'kwesçın/ isim soru I couldn't answer most of the questions. Soruların çoğunu cevaplayamadım.
Term
queue
Definition
queue /kyu:/ isim kuyruk, sıra There were a lot of people in the bus queue. Otobüs kuyruğunda çok insan vardı.
Term
quick
Definition
quick /kwik/ sıfat çabuk, hızlı Please be quick. I'm in a hurry. Lütfen çabuk ol. Acelem var.
Term
quickly
Definition
quickly /'kwikli/ zarf çabuk çabuk, hızlı He talks very quickly. I can't understand. Çok hızlı konuşuyor. Anlayamıyorum.
Term
quiet
Definition
quiet /'kwayıt/ sıfat sakin, sessiz Please be quiet. Lütfen sessiz ol.
Term
quite
Definition
quite /kwayt/ zarf 1- az çok, oldukça He's quite good at tennis. Teniste oldukça iyi. 2- tümüyle, büsbütün, tamamen You're quite right. Tamamen haklısın.
Term
quiz
Definition
quiz /kwiz/ isim bilgi yarışması; kısa sınav Who won the quiz? Bilgi yarışmasını kim kazandı?
Term
rabbit
Definition
rabbit /'rebit/ isim tavşanI used to have a rabbit. Bir tavşanım vardı.
Term
rabies
Definition
rabies /'reybi:z/ isim kuduz The dog bit him and he died of rabies. Köpek onu ısırdı ve o kuduzdan öldü.
Term
race
Definition
race /reys/ isim yarış Which horse won the race? Hangi at yarışı kazandı? 2- isim ırk We have workers of every race. Her ırktan işçilerimiz var.
Term
radar
Definition
radar /'reyda:/ isim radar This plane has a good radar system. Bu uçağın iyi bir radar sistemi var.
Term
radiator
Definition
radiator /'reydieytı/ isim radyatör Turn on the radiator. It's cold. Radyatörü aç. Soğuk.
Term
radio
Definition
radio /'reydiou/ isim radyo Turn on the radio. I want to hear the news. Radyoyu aç. Haberleri dinlemek istiyorum.
Term
radish
Definition
radish /'rediş/ isim turp She washed the radishes and cut them. Turpları yıkadı ve kesti.
Term
railway
Definition
railway /'reylwey/ isim demiryolu This railway goes to Gaziantep. Bu demiryolu Gaziantep'e gider.
Term
rain
Definition
rain /reyn/ 1- fiil yağmur yağmak Take an umbrella. It's raining. Bir şemsiye al. Yağmur yağıyor. 2- isim yağmur The rain hasn't stopped for a week. Yağmur bir haftadır dinmedi.
Term
rainbow
Definition
rainbow /'reynbou/ isim gökkuşağı After the rain there was a rainbow in the sky. Yağmurdan sonra gökte bir gökkuşağı vardı.
Term
raincoat
Definition
raincoat /'reynkout/ isim yağmurluk Take your raincoat. It might rain. Yağmurluğunu al. Yağmur yağabilir.
Term
rainy
Definition
rainy /'reyni/ sıfat yağmurlu He goes fishing on rainy days. Yağmurlu günlerde balığa çıkar.
Term
raise
Definition
raise /reyz/ fiil kaldırmak, yükseltmek Raise your hands. Ellerini kaldır.
Term
rake
Definition
rake /reyk/ isim tırmık The rake must be in the garden. Tırmık bahçede olmalı.
Term
ran
Definition
ran /ren/ fiil bkz. runHe ran towards her. Ona doğru koştu.
Term
range
Definition
range /reync/ isim sınıf, çeşit Their talk covered a wide range of topics. Onların konuşması çok çeşitli konuları içerdi.
Term
rank
Definition
rank /renk/ isim rütbe "What is your rank?" she asked the soldier. "Rütben ne?" diye askere sordu.
Term
rapidly
Definition
rapidly /'repidli/ zarf hızla, süratle The mice grew rapidly. Fareler hızla büyüdüler.
Term
rare
Definition
rare /reı/ sıfat nadir, seyrek, az bulunur Pandas are rare on the earth. Dünyada pandalar nadirdir.
Term
rarely
Definition
rarely /'reıli/ zarf nadiren, seyrek olarak I rarely listen to classical music. Nadiren klasik müzik dinlerim.
Term
rat
Definition
rat /ret/ isim iri fare, sıçan The cat was chasing a rat. Kedi bir sıçanı kovalıyordu.
Term
rate
Definition
rate /reyt/ isim ücret, oran The rates of long distance calls are high. Şehir dışı telefon konuşma ücretleri yüksektir.
Term
rather
Definition
rather /'ra:dı/ zarf oldukça, epeyce He is rather old. Oldukça yaşlı.
Term
razor
Definition
razor /'reyzı/ isim tıraş makinesi This razor isn't sharp. Bu tıraş makinesi keskin değil.
Term
reach
Definition
reach /ri:ç/ fiil varmak, ulaşmak, yetişmek She is too short to reach the apple on the shelf. Raftaki elmaya uzanamayacak kadar boyu kısa. Can I reach you by phone? Size telefonla ulaşabilir miyim?
Term
read
Definition
read /ri:d/ fiil read /red/ okumak Have you read this book? Bu kitabı okudun mu?
Term
reader
Definition
reader /'ri:dı/ isim okuyucu, okur Readers like his stories. Okurlar onun hikayelerini severler.
Term
reading
Definition
reading /'ri:ding/ isim okuma The text needs a close reading. Metnin iyi okunması gerekmektedir.
Term
ready
Definition
ready /'redi/ sıfat hazır Are you ready? Hazır mısın?
Term
real
Definition
real /'riıl/ sıfat hakiki, gerçek Are those flowers real or plastic? Şu çiçekler gerçek mi yoksa plastik mi?
Term
reality
Definition
reality /ri'eliti/ isim hakikat, gerçek We should accept the reality. Gerçeği kabul etmeliyiz.
Term
realize
Definition
realize /'riılayz/ fiil farkına varmak, anlamak He realized that he was too late. Çok geç kaldığını anladı.
Term
really
Definition
really /'riıli/ zarf gerçekten He was really ill yesterday. Dün gerçekten hastaydı.
Term
reason
Definition
reason /'ri:zın/ isim neden, gerekçeWhat is your reason for leaving? Ayrılış için gerekçen ne?
Term
reasonable
Definition
reasonable /'ri:zınıbıl/ sıfat makul There should be a reasonable excuse. Makul bir mazeret olması gerekir.
Term
recall
Definition
recall /ri'ko:l/ fiil anımsamak, hatırlamak Can you recall your meeting with her? Onunla karşılaşmanı hatırlayabiliyor musun?
Term
receipt
Definition
receipt /ri'si:t/ isim makbuz, fiş, fatura You should ask for a receipt when you buy something. Bir şey satın aldığında makbuz istemelisin.
Term
receive
Definition
receive /ri'si:v/ fiil almak I received 2 letters yesterday. Dün 2 mektup aldım.
Term
recent
Definition
recent /'ri:sınt/ sıfat yeni, son His recent behaviour has been strange. Onun son davranışı garipti.
Term
recently
Definition
recently /'ri:sıntli/ zarf yakınlarda, geçenlerde, son zamanlarda I haven't seen her recently. Onu son zamanlarda görmedim.
Term
reception
Definition
reception /ri'sepşın/ isim kabul, davet There were many famous people at the wedding reception. Düğün davetinde bir sürü ünlü kişi vardı.
Term
recognition
Definition
recognition /rekıg'nişın/ isim tanıma, kabul He has changed beyond recognition. Tanınmayacak ölçüde değişti.
Term
recognize
Definition
recognize /'rekıgnayz/ isim tanımak I can hardly recognize you. Seni güçlükle tanıyabiliyorum.
Term
recommend
Definition
recommend /rekı'mend/ fiil tavsiye etmek I would like to recommend him as your assistant. Onu yardımcın olarak tavsiye etmek istiyorum.
Term
record
Definition
record /'reko:d/ isim 1- plak I've got hundreds of records. Yüzlerce plağım var. 2- rekor What is the men's high jump record? Erkekler yüksek atlama rekoru ne?
Term
record2
Definition
record2 /ri'ko:d/ fiil kaydetmek Do you know how to record your voice? Sesini nasıl kaydedeceğini biliyor musun?
Term
record-player
Definition
record-player /'reko:d-pleyı/ isim pikap, plak çalar My record player isn't working. Pikabım çalışmıyor.
Term
rectangle
Definition
rectangle /'rektengıl/ isim dikdörtgen The teacher drew a rectangle on the board. Öğretmen tahtaya bir dikdörtgen çizdi.
Term
red
Definition
red /red/ sıfat kırmızı She is often in red. Sık sık kırmızı giyer.
Term
reduce
Definition
reduce /ri'dyu:s/ fiil azaltmak, indirmek, küçültmek Can you reduce the size of the coat? Bu ceketin bedenini küçültebilir misin?
Term
reduction
Definition
reduction /ri'dakşın/ isim azaltma, indirim There is no reduction in the price of oil. Petrol fiyatlarında bir azalma yok.
Term
refer
Definition
refer /ri'fö:/ fiil -den söz etmek Are you referring to the new manager? Yeni müdürden mi söz ediyorsunuz?
Term
referee
Definition
referee /refı'ri:/ isim hakem The referee stopped the match. Hakem maçı durdurdu.
Term
reference
Definition
reference /'refırıns/ isim başvuru, referans Where can I get the reference books? Başvuru kitaplarını nereden edinebilirim?
Term
reflect
Definition
reflect /ri'flekt/ fiil yansıtmak; düşünmek Mirrors reflect light. Aynalar ışığı yansıtır.
Term
reform
Definition
reform /ri'fo:m/ isim reform, düzeltim Not all people welcome the reform. Herkes reformu hoş karşılamaz.
Term
refreshments
Definition
refreshments /ri'freşmınts/ isim meşrubat, içecek They sold refreshments at the cinema. Sinemada meşrubat sattılar.
Term
refrigerator
Definition
refrigerator /ri'fricıreytı/ isim buzdolabı Put the milk and butter in the refrigerator. Sütü ve tereyağını buzdolabına koy.
Term
refuse
Definition
refuse /ri'fyu:z/ fiil reddetmek, kabul etmemek I refused his offer. Teklifini reddettim.
Term
regime
Definition
regime /rey'ci:m/ isim rejim What’s the political regime in your country? Ülkendeki politik rejim nedir?
Term
region
Definition
region /'ri:cın/ isim bölge, yöre I'm from a different region. Ben farklı bir yöredenim.
Term
register
Definition
register /'recistı/ fiil kaydetmek The house is registered in my name. Ev benim üzerime kayıtlı.
Term
regular
Definition
regular /'regyulı/ sıfat düzenli She is leading a regular life. Düzenli bir hayat sürüyor.
Term
relationship
Definition
relationship /ri'leyşınşip/ isim dostluk She has a close relationship with my boss. Benim patronumla sıkı bir dostluğu var.
Term
relative
Definition
relative /'relıtiv/ isim akrabaI have a lot of relatives in London. Londra’da birçok akrabam var.
Term
relax
Definition
relax /ri'leks/ fiil gevşemek, rahatlamak Take a deep breath and relax. Derin bir nefes al ve rahatla.
Term
reliable
Definition
reliable /ri'layıbıl/ sıfat güvenilir This is a very reliable car. Bu çok güvenilir bir arabadır.
Term
religion
Definition
religion /ri'licın/ isim din They don’t have a religion. Onların dini yok.
Term
religious
Definition
religious /ri'licıs/ sıfat dinsel, dini Some people have no religious beliefs. Bazı insanların dini inançları yoktur.
Term
remain
Definition
remain /ri'meyn/ fiil kalmak She remained single all her life. Bütün yaşamı boyunca bekâr kaldı.
Term
remember
Definition
remember /ri'membı/ fiil hatırlamak, anımsamakDo you remember this place? Bu yeri hatırlıyor musun?
Term
remind
Definition
remind /ri'maynd/ fiil hatırlatmak, anımsatmak Would you please remind me when time is up? Süre bitince bana hatırlatır mısın?
Term
rent
Definition
rent /rent/ 1- isim kira How much is the rent? Kira ne kadar? 2- fiil kiralamak I want to rent a car. Bir araba kiralamak istiyorum.
Term
repair
Definition
repair /ri'peı/ fiil tamir etmek, onarmak He repaired the radio in 5 minutes. Radyoyu 5 dakikada onardı.
Term
repeat
Definition
repeat /ri'pi:t/ fiil tekrarlamak, yinelemek Can you repeat that? I didn't hear you. Tekrarlayabilir misin? Seni duymadım.
Term
reply
Definition
reply /ri'play/ 1- isim yanıt, karşılık She got no reply from her boss. Patronundan yanıt almadı. 2- fiil yanıtlamak She replied to my letter soon. Kısa sürede mektubumu yanıtladı.
Term
report
Definition
report /ri'po:t/ 1- isim rapor There has been no report on this event. Bu olay hakkında bir rapor yok. 2- fiil rapor etmek, rapor vermek He reported the case to the police. Olayı polise rapor etti.
Term
representation
Definition
representation /reprizen'teyşın/ isim tasvir, tarif, betimleme This painting is a representation of a storm. Bu tablo bir fırtınanın tasviridir.
Term
representative
Definition
representative /repri'zentıtiv/ isim temsilci Representatives from all countries gathered for the conference. Bütün ülkelerden temsilciler konferans için bir araya geldi.
Term
reputation
Definition
reputation /repyu'teyşın/ isim ün, şöhret This restaurant has a very good reputation. Bu lokantanın çok iyi bir şöhreti var.
Term
require
Definition
require /ri'kwayı/ fiil istemek, talep etmek, gerektirmek We were required to leave early. Bizden erken gitmemiz istendi.
Term
rescue
Definition
rescue /'reskyu:/ fiil kurtarmak They sent a helicopter to rescue the climbers. Dağcıları kurtarmak için bir helikopter gönderdiler.
Term
reservation
Definition
reservation /rezı'veyşın/ isim yer ayırtma, rezervasyon I want to make a reservation at your hotel. Otelinizde yer ayırtmak istiyorum.
Term
reserve
Definition
reserve /ri'zö:v/ fiil ayırmak, saklamak They reserved us a table for six. Bize altı kişilik bir masa ayırdılar.
Term
resident
Definition
resident /'rezidınt/ isim sakin, oturan The residents of the area complained about the noise. Bölge sakinleri gürültüden yakındılar.
Term
resign
Definition
resign /ri'zayn/ fiil istifa etmek, çekilmek He had to resign after the scandal. Rezaletten sonra istifa etmek zorunda kaldı.
Term
resist
Definition
resist /ri'zist/ fiil karşı koymak, direnmek The army couldn’t resist the attack. Ordu saldırıya direnemedi.
Term
respect
Definition
respect /ri'spekt/ isim saygı I always treat my parents with respect. Anneme babama hep saygıyla davranırım.
Term
response
Definition
response /ri'spons/ isim yanıt, karşılık There was no response from the teacher. Öğretmenden hiçbir yanıt gelmedi.
Term
responsible
Definition
responsible /ri'sponsibıl/ sıfat sorumlu Who is responsible for breaking the window? Camı kırmaktan kim sorumlu?
Term
rest
Definition
rest /rest/ 1- fiil dinlenmek He's resting at the moment. Şu anda dinleniyor. 2- isim dinlenme I need a rest. Dinlenmeye ihtiyacım var.
Term
restaurant
Definition
restaurant /'restıron/ isim lokanta, restoran The restaurant was closed. Lokanta kapalıydı.
Term
result
Definition
result /ri'zalt/ isim sonuç What was the result of the election? Seçimin sonucu neydi?
Term
retire
Definition
retire /ri'tayı/ fiil emekli olmak My father retired at the age of 60. Babam 60 yaşında emekli oldu.
Term
return
Definition
return /ri'tö:n/ fiil 1- (geri) dönmek He returned to Turkey from Canada. Kanada'dan Türkiye'ye geri döndü. 2- geri vermek Can you return this book to the library please? Bu kitabı kütüphaneye geri verebilir misin lütfen?
Term
reveal
Definition
reveal /ri'vi:l/ fiil ortaya çıkarmak, açığa vurmak The press revealed all his secrets. Basın onun bütün sırlarını ortaya çıkardı.
Term
review
Definition
review /ri'vyu:/ fiil gözden geçirmek He reviewed his writing and found some mistakes. Yazısını gözden geçirdi ve birkaç hata buldu.
Term
revolution
Definition
revolution /revı'lu:şın/ isim devrim Things changed after the revolution. Devrimden sonra her şey değişti.
Term
reward
Definition
reward /ri'wo:d/ isim ödül They gave her a reward for her success. Başarısı için ona bir ödül verdiler.
Term
rhyme
Definition
rhyme /raym/ isim kafiye, uyak This poem has no rhyme. Bu şiirin uyağı yok.
Term
ribbon
Definition
ribbon /'ribın/ isim kurdele, şerit, bant She tied her hair back with a ribbon. Kurdeleyle saçını arkadan bağladı.
Term
rice
Definition
rice /rays/ isim 1- pirinç Can you buy some rice at the grocer's? Bakkaldan biraz pirinç alabilir misin? 2- pilav I want chicken and rice please. Tavuk ve pilav istiyorum lütfen.
Term
rich
Definition
rich /riç/ sıfat zengin His relatives are very rich. Onun akrabaları çok zengin.
Term
rifle
Definition
rifle /'rayfıl/ isim tüfek He shot the rabbit with his rifle. Tüfeğiyle tavşanı vurdu.
Term
right
Definition
right /rayt/ sıfat 1- doğru His answer was right. Cevabı doğruydu. 2- haklı You're right. Haklısın. 3- sağ (taraf)Turn to the right here, please. Buradan sağa dönün lütfen.
Term
ring
Definition
ring /ring/ 1- fiil rang /reng/, rung /rang/ (zil, vb.) çalmak The bell rang at 2 o'clock. Zil saat 2'de çaldı. 2- fiil telefon etmekHe rings his wife everyday. Karısına her gün telefon eder. 3- isim yüzük I want to buy a silver-ring. Gümüş bir yüzük almak istiyorum.
Term
ripe
Definition
ripe /rayp/ sıfat olmuş, olgun These figs don’t look ripe. Bu incirler olgun görünmüyorlar.
Term
rise
Definition
rise /rayz/ fiil rose /rouz/, risen /'rizın/ yükselmek, çıkmak, doğmak, kalkmak The sun rises in the east. Güneş doğudan doğar.
Term
risk
Definition
risk /risk/ 1- isim tehlike, risk It was a great risk for him to climb up the tree. Ağaca çıkması büyük riskti. 2- fiil tehlikeye atmak, riske atmak Don't risk your life! Hayatını tehlikeye atma!
Term
river
Definition
river /'rivı/ isim nehir, ırmak What is the longest river in Turkey? Türkiye'nin en uzun nehri hangisidir?
Term
road
Definition
road /roud/ isim cadde, yol Where does this road go? Bu yol nereye gider?
Term
roar
Definition
roar /ro:/ fiil gürlemek, kükremek The lion roared and scared everybody. Aslan kükredi ve herkesi korkuttu.
Term
rob
Definition
rob /rob/ fiil soymak The bank was robbed twice in one month. Banka bir ayda iki kere soyuldu.
Term
robber
Definition
robber /'robı/ isim soyguncu The robber killed his friend and got all the money. Soyguncu arkadaşını öldürdü ve bütün parayı aldı.
Term
robbery
Definition
robbery /'robıri/ isim soygun What do you know about the robbery? Soygun hakkında ne biliyorsun?
Term
rock
Definition
rock /rok/ 1- isim kaya This rock is very hard. Bu kaya çok sert. 2- fiil sallamak The waves rocked the boat. Dalgalar tekneyi salladı.
Term
rocket
Definition
rocket /'rokit/ isim roket, füze The Americans sent a rocket into space. Amerikalılar uzaya bir füze gönderdiler.
Term
role
Definition
role /roul/ isim rol Oliver played the role of Hamlet. Oliver Hamlet rolünü oynadı.
Term
romance
Definition
romance /rı'mens/ isim aşk macerası I want to have a romance with you. Seninle bir aşk macerası yaşamak istiyorum.
Term
roof
Definition
roof /ru:f/ isim çatı Can you see the man on the roof? Çatıdaki adamı görebiliyor musun?
Term
room
Definition
room /ru:m, rum/ isim oda Keep your room clean. Odanı temiz tut.
Term
rooster
Definition
rooster /'ru:stı/ isim horoz The rooster woke everybody up. Horoz herkesi uyandırdı.
Term
root
Definition
root /ru:t/ isim kök, köken Don’t hurt the roots of the plant. Bitkinin köklerini incitme.
Term
rope
Definition
rope /roup/ isim ip, halat He tied the package with rope. Paketi iple bağladı.
Term
rose
Definition
rose /rouz/ 1- isim gül He gave me a white rose. Bana beyaz bir gül verdi. 2- fiil bkz. rise He rose from his bed and had a shower. Yatağından kalktı ve duş yaptı.
Term
round
Definition
round /raund/ 1- sıfat yuvarlak The earth is round. Dünya yuvarlaktır. 2- edat etrafına, etrafında, çevresinde The moon goes round the earth. Ay Dünya’nın çevresinde döner.
Term
royal
Definition
royal /'royıl/ sıfat krala ait Prince Charles belongs to the royal family. Prens Charles kraliyet ailesi mensubudur.
Term
rub
Definition
rub /rab/ fiil ovmak, ovalamak Can you rub my back please? Sırtımı ovabilir misin?
Term
rubber
Definition
rubber /'rabı/ isim lastik, kauçuk He bought a pair of rubber boots. Bir çift lastik çizme aldı.
Term
rude
Definition
rude /ru:d/ sıfat terbiyesiz, kaba You are very rude. Çok kabasın.
Term
rug
Definition
rug /rag/ isim küçük halı, kilim We saw Turkish rugs in the museum. Müzede Türk kilimleri gördük.
Term
ruin
Definition
ruin /'ru:in/ fiil mahvetmek, yıkmak Smoking ruins your health. Sigara içme sağlığınızı mahveder.
Term
rule
Definition
rule /ru:l/ isim kural Do you know the rules of this game? Bu oyunun kurallarını biliyor musun?
Term
ruler
Definition
ruler /'ru:lı/ isim cetvel Can you lend me your ruler? Cetvelini ödünç verebilir misin?
Term
run
Definition
run /ran/ fiil ran /ren/, run /ran/ koşmak He had to run to catch the bus. Otobüsü yakalamak için koşmak zorunda kaldı.
Term
rung
Definition
rung /rang/ fiil bkz. ring; Has the bell rung yet? Zil çaldı mı?
Term
sack
Definition
sack /sek/ isim torba, çuval, çanta Put the potatoes in that sack. Patatesleri şu çuvala koy.
Term
sad
Definition
sad /sed/ sıfat 1- üzgün, kederli You look sad. What’s wrong? Üzgün görünüyorsun. Ne oldu? 2- acıklı This is a sad film. Bu acıklı bir film.
Term
safe
Definition
safe /seyf/ 1- sıfat emniyetli, tehlikesiz We are safe in this room. Bu odada emniyetteyiz. 2- isim (demir) para kasası They couldn't open the safe. Kasayı açamadılar.
Term
safety
Definition
safety /'seyfti/ isim emniyet, güvenlik Wear your safety belts. Emniyet kemerlerinizi takınız.
Term
said
Definition
said /sed/ fiil bkz. say; He said he was tired. Yorgun olduğunu söyledi.
Term
sail
Definition
sail /seyl/ fiil gemiyle (yelkenliyle) gitmek They sailed from Marmaris to Rhodes. Gemiyle Marmaris'ten Rodos'a gittiler.
Term
sailor
Definition
sailor /'seylı/ isim denizci My uncle was a sailor. Amcam bir denizciydi.
Term
salad
Definition
salad /'selıd/ isim salata Can I have some salad, please? Biraz salata alabilir miyim lütfen?
Term
salary
Definition
salary /'selıri/ isim maaş, aylıkWhat is your salary? Maaşınız nedir?
Term
sale
Definition
sale /seyl/ isim satış Have sales been good today? Satışlar bugün iyi mi?
Term
salt
Definition
salt /so:lt/ isim tuz Pass me the salt, please. Tuzu uzat, lütfen.
Term
same
Definition
same /seym/ sıfat, zamir aynı His shirt is the same as mine. Onun gömleği benimkiyle aynı.
Term
sample
Definition
sample /'sa:mpıl/ isim numune, örnek The nurse took a sample of my blood. Hemşire kanımdan bir örnek aldı.
Term
sand
Definition
sand /send/ isim kum I lay on the sand at the beach. Sahilde kumun üzerine uzandım.
Term
sandwich
Definition
sandwich /'sendwiç/ isim sandviç Do you want a sandwich with cheese? Peynirli bir sandviç ister misin?
Term
sang
Definition
sang /seng/ fiil bkz. sing; He sang the song very well. Şarkıyı çok iyi söyledi.
Term
sat
Definition
sat /set/ fiil bkz. sit; The students sat down. Öğrenciler oturdular.
Term
satisfy
Definition
satisfy /'setisfay/ fiil tatmin etmek, memnun etmek He is hard to satisfy. Onu memnun etmek zordur.
Term
sauce
Definition
sauce /so:s/ isim salça, sos Do you want sauce on your meat? Etinin üzerine sos ister misin?
Term
saucer
Definition
saucer /'so:sı/ isim fincan tabağı Who broke this saucer? Bu fincan tabağını kim kırdı?
Term
sausage
Definition
sausage /'sosic/ isim sucuk, sosis Can I have a kilo of sausages? Bir kilo sucuk alabilir miyim?
Term
savage
Definition
savage /'sevic/ sıfat vahşi There is a very savage dog there. Orada çok vahşi bir köpek var.
Term
save
Definition
save /seyv/ fiil 1- kurtarmak The fireman saved us from the fire. İtfaiyeci bizi yangından kurtardı. 2- biriktirmek I must save some money to buy a ticket. Bir bilet almak için para biriktirmeliyim.
Term
saw
Definition
saw /so:/ 1- isim testere The carpenter used the saw to cut the wood. Marangoz odunu kesmek için testereyi kullandı. 2- fiil bkz. see; I saw your brother this morning. Bu sabah kardeşini gördüm.
Term
say
Definition
say /sey/ fiil said /sed/ demek, söylemek What did you say? Ne dedin?
Term
scene
Definition
scene /si:n/ isim sahne He left the theatre before the end of the first scene. İlk sahne bitmeden tiyatrodan çıktı.
Term
schedule
Definition
schedule /'şedyu:l/ isim program Mr Young has a very busy schedule this month. Bay Young’ın bu ay çok yoğun bir programı var.
Term
scheme
Definition
scheme /ski:m/ isim plan, proje, tasarı He had a clever scheme to catch the monkey. Maymunu yakalamak için akıllıca bir planı vardı.
Term
school
Definition
school /sku:l/ isim okul Do you go to school? Okula gidiyor musun?
Term
science
Definition
science /'sayıns/ isim bilim, fenHe studied science at school. Okulda fen okudu.
Term
scientific
Definition
scientific /sayın'tifik/ sıfat bilimsel He likes reading scientific magazines. O bilimsel dergiler okumayı sever.
Term
scientist
Definition
scientist /'sayıntist/ isim bilim adamı The scientist looked through the microscope. Bilim adamı mikroskoba baktı.
Term
scissors
Definition
scissors /'sizız/ isim makas I cut the material with the scissors. Makasla kumaşı kestim.
Term
score
Definition
score /sko:/ 1- fiil gol atmak; puan kazanmak Who scored the first goal? İlk golü kim attı? 2- isim skor, puan, sayı What's the score? Skor ne?
Term
scorpion
Definition
scorpion /'sko:piın/ isim akrep The scorpion stung my toe. Akrep ayak parmağımı soktu.
Term
scratch
Definition
scratch /skreç/ fiil tırmalamak, çizmek They scratched his new car. Yeni arabasını çizdiler.
Term
scream
Definition
scream /skri:m/ fiil çığlık atmak, feryat etmek She screamed when she saw us. Bizi görünce çığlık attı.
Term
screen
Definition
screen /skri:n/ isim 1- ekran He broke the T.V. screen. Televizyon ekranını kırdı. 2- perde The nurse put a screen between the beds. Hemşire yatakların arasına bir perde koydu.
Term
screw
Definition
screw /skru:/ isim vida Where is the other screw? Diğer vida nerede?
Term
screwdriver
Definition
screwdriver /'skru:drayvı/ isim tornavida Give me the screwdriver. Bana tornavidayı ver.
Term
sea
Definition
sea /si:/ isim deniz I like swimming in the sea. Denizde yüzmeyi severim.
Term
seagull
Definition
seagull /'si:gal/ isim martı The seagull flew over the boat. Martı geminin üzerinden uçtu.
Term
search
Definition
search /sö:ç/ fiil aramak, araştırmak They searched the woods for the lost child. Kayıp çocuğu ormanda aradılar.
Term
seaside
Definition
seaside /'si:sayd/ isim deniz kıyısı Have you been to the seaside? Deniz kıyısına mı gittin?
Term
season
Definition
season /'si:zın/ isim mevsim Which season do you like best, summer or autumn? En çok hangi mevsimi seversin, yaz mı sonbahar mı?
Term
seat
Definition
seat /si:t/ isim oturacak yer, iskemle, koltuk Can I sit on this seat? Bu koltuğa oturabilir miyim?
Term
second
Definition
second /'sekınd/ 1- sıfat ikinci That is the second window you've broken! Bu kırdığın ikinci cam! 2- isim saniye There are 60 seconds in a minute. Bir dakikada 60 saniye vardır.
Term
secret
Definition
secret /'si:krit/ 1- sıfat gizli This is a secret door. Bu gizli bir kapıdır. 2- isim sır, giz Can you keep a secret? Bir sır tutabilir misin?
Term
secretary
Definition
secretary /'sekrıtıri/ isim sekreter The secretary typed the letter. Sekreter mektubu daktiloyla yazdı.
Term
section
Definition
section /'sekşın/ isim parça, kısım, bölüm, kesim The singer is liked by all sections of the country. Şarkıcı ülkenin bütün kesimlerince seviliyor.
Term
sector
Definition
sector /'sektı/ isim bölge, sektör, kesimI work in a public sector. Kamu kesiminde çalışıyorum.
Term
secure
Definition
secure /si'kyuı/ sıfat güvenli, emin The house is secure to live in. Ev içinde yaşamak için güvenlidir.
Term
security
Definition
security /si'kyuırıti/ isim emniyet, güvenlik She worries about her son's security. Oğlunun emniyetinden kaygılanıyor.
Term
see
Definition
see /si:/ fiil saw /so:/, seen /si:n/ görmekCan you see the ship? Gemiyi görebiliyor musun?
Term
seed
Definition
seed /si:d/ isim tohum The pigeon ate the seeds. Güvercin tohumları yedi.
Term
seek
Definition
seek /si:k/ fiil sought /so:t/ aramak The mother is seeking help for her daughter. Anne, kızı için yardım arıyor.
Term
seem
Definition
seem /si:m/ fiil gibi görünmek She always seems (to be) sad. Her zaman üzgün görünüyor.
Term
seen
Definition
seen /si:n/ fiil bkz. see; Have you seen the lion in the zoo? Hayvanat bahçesindeki aslanı gördün mü?
Term
sell
Definition
sell /sel/ fiil sold /sould/ satmak I sell shoes in the market. Pazarda ayakkabı satarım.
Term
send
Definition
send /send/ fiil sent /sent/ göndermek, yollamak Send these flowers to my mother. Bu çiçekleri anneme yolla.
Term
sense
Definition
sense /sens/ isim duyu What are the five senses? Beş duyu nelerdir?
Term
sensitive
Definition
sensitive /'sensitiv/ sıfat duyarlı, hassas She is a sensitive person. O duyarlı bir insan.
Term
sent
Definition
sent /sent/ fiil bkz. send; She sent me a letter. Bana mektup gönderdi.
Term
sentence
Definition
sentence /'sentıns/ isim cümle, tümce Read the first sentence. İlk cümleyi oku.
Term
separate
Definition
separate /'sepırit/ sıfat ayrı The children live in separate rooms. Çocuklar ayrı odada kalıyor.
Term
serial
Definition
serial /'siıriıl/ isim (radyoda, televizyonda) dizi Do you like this radio serial? Bu radyo dizisini seviyor musun?
Term
serious
Definition
serious /'siıriıs/ sıfat ciddi You can't be serious! Ciddi olamazsın!
Term
seriously
Definition
seriously /'siıriısli/ zarf ciddi olarak, ciddi şekilde She was not seriously hurt. Ciddi şekilde yaralanmadı.
Term
servant
Definition
servant /'sö:vınt/ isim hizmetçi, uşak They have four servants. Onların dört hizmetçisi var.
Term
serve
Definition
serve /sö:v/ fiil 1- servis yapmak, bakmak The waiter served us very quickly. Garson bize çok hızlı servis yaptı.2- hizmet etmek He has always served his country well. Ülkesine hep iyi hizmet etti.
Term
service
Definition
service /'sö:vis/ isim hizmet The bank is famous for its good service. Banka iyi hizmeti ile ünlü.
Term
session
Definition
session /'seşın/ isim oturum, celse Be seated! This court is now in session. Oturun! Mahkeme şimdi oturumda.
Term
set
Definition
set /set/ 1- isim takım Mother bought a new tea set. Annem yeni bir çay takımı aldı. 2- fiil kurmak, ayarlamak Please remember to set the alarm. Lütfen alarmı kurmayı unutma. 3- fiil belirlemek, saptamak We should set a date for a future meeting. Gelecek toplantı için bir tarih belirlemeliyiz.4- fiil (güneş) batmakThe sun is setting. Güneş batıyor.
Term
settle
Definition
settle /'setıl/ fiil 1- yerleşmek He visited London and settled there. Londra'yı ziyaret etti ve oraya yerleşti. 2- halletmek, çözmek They are trying to settle the question. Sorunu çözmeye çalışıyorlar.
Term
setup
Definition
setup /'setap/ isim sistem, tertip, düzen He is tired of the whole setup of the school. Okulun bütün sisteminden bıktı.
Term
several
Definition
several /'sevırıl/ zamir birkaç I've been there several times. Orada birkaç kere bulundum.
Term
severe
Definition
severe /si'viı/ sıfat ağır, ciddi, amansız Her illness was not too severe. Hastalığı çok ağır değildi.
Term
sew
Definition
sew /sou/ fiil (dikiş) dikmek I like to sew my own clothes. Kendi elbiselerimi dikmeyi severim.
Term
sex
Definition
sex /seks/ isim cinsiyet, seks This game is good for all ages and both sexes. Bu oyun bütün yaş ve her iki cinsiyet için de iyidir.
Term
shadow
Definition
shadow /'şedou/ isim gölge He stood in the shadow of the building. Binanın gölgesinde durdu.
Term
shake
Definition
shake /şeyk/ fiil shook /şuk/, shaken /'şeykın/ sallamak, çalkalamak; sallanmak The house was shaking. Ev sallanıyordu.
Term
shall
Definition
shall /şıl, şel/ fiil 1- -ceğim, -ceğiz I shall miss him very much. Onu çok özleyeceğim. 2- shall I -eyim mi, -ayım mı?Shall I make you some coffee? Sana kahve yapayım mı?
Term
shame
Definition
shame /şeym/ isim utanç, ayıp He blushed in shame. Utançla kızardı.
Term
shampoo
Definition
shampoo /şem'pu:/ isim şampuan Someone has finished my shampoo. Birisi şampuanımı bitirmiş.
Term
shape
Definition
shape /şeyp/ isim biçim, şekil I like the shape of the bottle. Şişenin biçimini seviyorum.
Term
share
Definition
share /şeı/ fiil paylaşmak; paylaştırmak Share that chocolate with your sister. O çikolatayı kız kardeşinle paylaş.
Term
shark
Definition
shark /şa:k/ isim köpekbalığı Sharks can be very dangerous. Köpekbalıkları çok tehlikeli olabilirler.
Term
sharp
Definition
sharp /şa:p/ sıfat keskin My knife is sharp. Bıçağım keskindir.
Term
shave
Definition
shave /şeyv/ fiil tıraş olmak; tıraş etmek My brother shaves every day. Kardeşim her gün tıraş olur.
Term
she
Definition
she /şi, şi:/ zamir (kadınlar için) o She is a nurse. O bir hemşiredir.
Term
shed
Definition
shed /şed/ fiil shed /şed/ dökmek, akıtmak They shed a few tears at their daughter's wedding. Kızlarının düğününde birkaç gözyaşı döktüler.
Term
sheep
Definition
sheep /şi:p/ isim (çoğulu sheep /şi:p/) koyun There are a lot of sheep in New Zealand. Yeni Zelanda’da çok koyun var.
Term
sheet
Definition
sheet /şi:t/ isim 1- çarşaf The sheet is dirty and needs to be changed. Çarşaf kirli ve değiştirilmesi gerekiyor. 2- tabaka, yaprak Give me a sheet of paper, please. Bana bir tabaka kâğıt ver lütfen.
Term
shelf
Definition
shelf /şelf/ isim (çoğulu shelves /şelvz/) raf Put the pan on the shelf. Tavayı rafa koy.
Term
shell
Definition
shell /şel/ isim deniz kabuğu, kabuk The snail put its head into its shell. Salyangoz kafasını kabuğuna soktu.
Term
sheriff
Definition
sheriff /'şerif/ isim şerif I shot the sheriff. Şerifi ben vurdum.
Term
shine
Definition
shine /şayn/ fiil shone /şon/ parlamak The sun shines during the day, the moon shines at night. Güneş gündüzleyin, ay geceleyin parlar.
Term
shiny
Definition
shiny /'şayni/ sıfat parlak, cilalı His shoes are always shiny. Onun ayakkabıları her zaman parlaktır.
Term
ship
Definition
ship /şip/ isim gemi, vapur We went to England by ship. İngiltere'ye gemiyle gittik.
Term
shirt
Definition
shirt /şö:t/ isim gömlek He's got many shirts. Onun çok gömleği var.
Term
shock
Definition
shock /şok/ isim şok My mother had a shock when she saw the phone bill. Annem telefon faturasını görünce şok geçirdi.
Term
shoe
Definition
shoe /şu:/ isim ayakkabı Have you seen my shoes? Ayakkabılarımı gördün mü?
Term
shone
Definition
shone /şon/ fiil bkz. shine; The car shone in the sun. Araba güneşte parladı.
Term
shook
Definition
shook /şuk/ fiil bkz. shake; The building shook in the earthquake. Bina depremde sallandı.
Term
shoot
Definition
shoot /şu:t/ fiil shot /şot/ (silahla) vurmakWho shot the president? Başkanı kim vurdu?
Term
shop
Definition
shop /şop/ isim dükkân, mağaza The shop is closed. Dükkân kapalı.
Term
shopkeeper
Definition
shopkeeper /'şopki:pı/ isim dükkâncı, mağaza sahibi That shopkeeper is very rude to his customers. O dükkancı müşterilerine karşı çok kaba.
Term
shopping
Definition
shopping /'şoping/ isim alışveriş They are going downtown to do some shopping. Alışveriş yapmak için şehir merkezine gidiyorlar.
Term
short
Definition
short /şo:t/ sıfat kısa I don't like short hair. Kısa saçı sevmem.
Term
shorts
Definition
shorts /şo:ts/ isim şort The little boy was wearing shorts. Küçük çocuk şort giyiyordu.
Term
shot
Definition
shot /şot/ isim 1- atım, atış, el He was killed with a single shot. Tek bir el atışla öldürüldü. 2- şut They had only one shot at goal. Kaleye tek bir şutları oldu.
Term
should
Definition
should /şıd, şud/ fiil 1- (öneri ya da gereklilik bildirir.) iyi olur, gerekir, -meli, -malı You should go to the doctor. Doktora gitsen iyi olur. 2- bkz. shall; He asked if we should wait. Bekleyelim mi diye sordu.
Term
shoulder
Definition
shoulder /'şouldı/ isim omuz He put his hand on her shoulder. Elini onun omuzuna koydu.
Term
shout
Definition
shout /şaut/ fiil bağırmak Don't shout! I'm not deaf. Bağırma. Sağır değilim.
Term
show
Definition
show /şou/ 1- fiil showed /şoud/, shown /şoun/ göstermekHe showed me his photographs. Bana fotoğraflarını gösterdi. 2- isim gösteri, şov That was an excellent show. Mükemmel bir gösteriydi.
Term
shower
Definition
shower /şauı/ isim duş; sağanak Is there a shower in the bathroom? Banyoda duş var mı?
Term
shut
Definition
shut /şat/ fiil shut /şat/ kapamak, kapatmak; kapanmak Please shut the door. Lütfen kapıyı kapat.
Term
shy
Definition
shy /şay/ sıfat utangaç, sıkılgan That girl is very shy. Şu kız çok utangaç.
Term
sick
Definition
sick /sik/ sıfat hasta He didn’t go to work because he was sick. Hasta olduğu için işe gitmedi.
Term
side
Definition
side /sayd/ isim taraf, yan, kenar Whose side are you on? Kimin tarafındasın?
Term
sidewalk
Definition
sidewalk /'saydwo:k/ isim yaya kaldırımı Some people park their cars on the sidewalk. Bazı insanlar arabalarını kaldırıma park ediyorlar.
Term
sight
Definition
sight /sayt/ isim 1- görüş, görme gücü My grandma's sight is getting worse. Anneannemin görüşü kötüleşiyor. 2- görülecek şey, görmeye değer şey He took his visitor to see the sights of Istanbul. Ziyaretçisini İstanbul'un görülecek yerlerini görmeye götürdü.
Term
sign
Definition
sign /sayn/ 1- isim işaret There is a "stop" sign there. Orada bir "dur" işareti var. 2- fiil imzalamak Please sign this form. Lütfen bu formu imzalayın.
Term
signal
Definition
signal /'signıl/ isim sinyal, işaret They didn't see the signal. Sinyali görmediler.
Term
signature
Definition
signature /'signıçı/ isim imza I can't read this signature. Bu imzayı okuyamıyorum.
Term
silence
Definition
silence /'saylıns/ isim sessizlik There was complete silence. Tam bir sessizlik vardı.
Term
silent
Definition
silent /'saylınt/ sıfat sessiz All the students were silent. Bütün öğrenciler sessizdi.
Term
silk
Definition
silk /silk/ isim ipek He bought a silk handkerchief. İpek bir mendil aldı.
Term
silly
Definition
silly /'sili/ sıfat 1- aptal, salak You are very silly. Çok aptalsın. 2- saçma, gülünç What a silly answer! Ne saçma cevap!
Term
silver
Definition
silver /'silvı/ isim gümüş I want to sell my silver bracelet. Gümüş bileziğimi satmak istiyorum.
Term
similar
Definition
similar /'similı/ sıfat benzer My answer to this question is similar to yours. Benim bu soruya yanıtım, seninkinin benzeri.
Term
simple
Definition
simple /'simpıl/ sıfat basitThe last question was very simple. Son soru çok basitti.
Term
simply
Definition
simply /'simpli/ zarf açık bir biçimde, tamamen, tek kelimeyle He was simply tired of working all day. Bütün gün çalışmaktan tamamen bıkmıştı.
Term
since
Definition
since /sins/ 1- zarf, edat -den beri I have been here since February. Şubattan beri buradayım. 2- bağlaç -dığı için, mademki Since it's raining I won't go out. Yağmur yağdığı için dışarı çıkmayacağım.
Term
sing
Definition
sing /sing/ fiil sang /seng/, sung /sang/ şarkı söylemek He sings very well. O çok iyi şarkı söyler.
Term
singer
Definition
singer /'singı/ isim şarkıcı She is a good singer. O iyi bir şarkıcı.
Term
single
Definition
single /'singıl/ sıfat 1- tek My single aim is to learn English. Tek amacım İngilizce öğrenmek. 2- bekâr I'm single. Ben bekârım.
Term
singular
Definition
singular /'singyulı/ sıfat tekil "Ox" is the singular of "oxen". "Öküz", "öküzler"in tekilidir.
Term
sink
Definition
sink /sink/ 1- fiil sank /senk/, sunk /sank/ batmak Stones sink in water. Taşlar suda batar. 2- isim mutfak banyo lavabosu Please clean the sink after you shave. Lütfen tıraş olduktan sonra lavaboyu temizle.
Term
sir
Definition
sir /sö:/ isim efendim What would you like, sir? Ne istersiniz, efendim?
Term
sister
Definition
sister /'sistı/ isim kız kardeş My sister's name is Pamela. Kız kardeşimin adı Pamela.
Term
sit
Definition
sit /sit/ fiil sat /set/ oturmak Sit next to your friend. Arkadaşının yanına otur.
Term
situation
Definition
situation /siçu'eyşın/ isim durum, hal She is in a bad situation. Kötü bir durumda.
Term
size
Definition
size /sayz/ isim beden, boy, numara What size shoes do you want? Kaç numara ayakkabı istiyorsun?
Term
skeleton
Definition
skeleton /'skelitın/ isim iskelet We were scared when we saw the skeleton. İskeleti görünce korktuk.
Term
ski
Definition
ski /ski:/ 1- isim kayak Don’t forget to bring your skis. Kayaklarını getirmeyi unutma. 2- fiil kayak yapmakThey are skiing. Kayak yapıyorlar.
Term
skill
Definition
skill /skil/ isim beceri, ustalık This task needs special skills. Bu iş özel beceriler gerektiriyor.
Term
skin
Definition
skin /skin/ isim deri, cilt This is a skin cream. Bu bir cilt kremidir.
Term
skirt
Definition
skirt /skö:t/ isim etek I don't want to wear this skirt. Bu eteği giymek istemiyorum.
Term
sky
Definition
sky /skay/ isim gökyüzü The sky is very clear today. Gökyüzü bugün çok açık.
Term
slap
Definition
slap /slep/ fiil tokatlamak She slapped me. Beni tokatladı.
Term
slave
Definition
slave /sleyv/ isim köle Many slaves were sold in America. Amerika'da birçok köle satıldı.
Term
sleep
Definition
sleep /sli:p/ 1- fiil slept /slept/ uyumak I sleep eight hours a night. Ben gecede sekiz saat uyurum. 2- isim uyku You need a good sleep. İyi bir uykuya ihtiyacın var.
Term
sleepy
Definition
sleepy /'sli:pi/ sıfat uykulu You look sleepy. Didn’t you sleep last night? Uykulu görünüyorsun. Dün gece uyumadın mı?
Term
slip
Definition
slip /slip/ fiil kaymak Be careful not to slip! Kaymamaya dikkat et!
Term
slipper
Definition
slipper /'slipı/ isim terlikI need a pair of slippers. Bir çift terliğe ihtiyacım var.
Term
slow
Definition
slow /slou/ sıfat yavaş You are too slow. Çok yavaşsın.
Term
slowly
Definition
slowly /'slouli/ zarf yavaş (yavaş) Please drive slowly. Lütfen yavaş sür.
Term
small
Definition
small /smo:l/ sıfat küçük Mice have very small eyes. Farelerin çok küçük gözleri vardır.
Term
smell
Definition
smell /smel/ 1- fiil smelt /smelt/ koklamak; kokmak Can I smell your flowers? Çiçeklerinizi koklayabilir miyim? 2- isim koku What’s this horrible smell? Bu berbat koku ne?
Term
smile
Definition
smile /smayl/ 1- fiil gülümsemek She smiles at everyone. O herkese gülümser. 2- isim gülümseme You have a lovely smile. Hoş bir gülümsemen var.
Term
smiley
Definition
smiley /'smayli/ isim duygu simgesi, internette duyguları belirtmek için kullanılan karakter(ler) She often sends strange smileys. Sık sık garip duygu simgeleri gönderir.
Term
smoke
Definition
smoke /smouk/ 1- fiil sigara içmek I don't smoke at all. Ben hiç sigara içmem. 2- isim duman There is smoke in the air. Havada duman var.
Term
smooth
Definition
smooth /smu:t/ sıfat düzgün, düz, pürüzsüz This road was smooth last year. Bu yol geçen sene düzgündü.
Term
snake
Definition
snake /sneyk/ isim yılanThe snake wasn't dangerous. Yılan tehlikeli değildi.
Term
sneeze
Definition
sneeze /sni:z/ fiil aksırmak I always sneeze in spring. İlkbaharda hep aksırırım.
Term
snow
Definition
snow /snou/ 1- isim kar The snow is very deep. Kar çok derin. 2- fiil kar yağmak Did it snow here last winter? Geçen kış burada kar yağdı mı?
Term
so
Definition
so /sou/ zarf 1- öyle, böyle "Did she leave?" "I think so." "Gitti mi?" "Sanırım öyle." 2- de, da I like basketball and so does my brother. Basketbolü severim, kardeşim de (sever). 3- çok, öyle The water is so cold! Su çok soğuk! 4- demek (ki) So you don't want to come. Demek gelmek istemiyorsun. 5- bu yüzden He was sick so he didn’t go to school. Hastaydı, bu yüzden okula gitmedi.
Term
soap
Definition
soap /soup/ isim sabun Wash your hands with soap. Ellerini sabunla yıka.
Term
soccer
Definition
soccer /'sokı/ isim futbol Why is soccer so popular? Futbol neden bu kadar popüler?
Term
social
Definition
social /'souşıl/ sıfat toplumsal There are a lot of social problems. Birçok toplumsal sorun var.
Term
society
Definition
society /sı'sayıti/ isim toplum; topluluk; sosyete He is a danger to society. O toplum için bir tehlikedir.
Term
sock
Definition
sock /sok/ isim kısa çorap I can't find my socks! Çoraplarımı bulamıyorum!
Term
sofa
Definition
sofa /'soufı/ isim kanepe Let's sit on the sofa. Kanepeye oturalım.
Term
soft
Definition
soft /soft/ sıfat yumuşak This bed is very soft. Bu yatak çok yumuşak.
Term
software
Definition
software /'softweı/ isim yazılım Microsoft is famous for its softwares. Microsoft yazılımları ile ünlüdür.
Term
soil
Definition
soil /soyl/ isim toprak Turkey has rich soil. Türkiye'nin zengin toprağı vardır.
Term
sold
Definition
sold /sould/ fiil bkz. sell;He sold his car last week. Geçen hafta arabasını sattı.
Term
soldier
Definition
soldier /'soulcı/ isim asker I don't want to be a soldier. Asker olmak istemiyorum.
Term
solicitor
Definition
solicitor /sı'lisitı/ isim avukat, dava vekili He became a solicitor after finishing law school. Hukuğu bitirdikten sonra avukat oldu.
Term
solution
Definition
solution /sı'lu:şın/ isim çözüm What is the best solution to this problem? Bu problemin en iyi çözümü nedir?
Term
solve
Definition
solve /solv/ fiil çözmek, halletmek Don’t worry. We will solve this problem. Merak etme. Bu sorunu çözeceğiz.
Term
some
Definition
some /sam/ zamir 1- biraz; birkaç I need some sugar. Biraz şekere ihtiyacım var. 2- bazı, kimi Some students are absent. Bazı öğrenciler yok.
Term
somebody
Definition
somebody /'sambıdi/ zamir birisi Somebody has eaten my apple. Birisi elmamı yemiş.
Term
someone
Definition
someone /'samwan/ zamir birisi There's someone at the door. Kapıda birisi var.
Term
something
Definition
something /'samting/ zamir bir şey I want to tell you something. Sana bir şey söylemek istiyorum.
Term
sometimes
Definition
sometimes /'samtaymz/ zarf bazen Sometimes I watch TV. Bazen televizyon izlerim.
Term
somewhere
Definition
somewhere /'samweı/ zarf bir yerde, bir yereLet's go somewhere else. Başka bir yere gidelim.
Term
son
Definition
son /san/ isim oğul How is your son? Oğlun nasıl?
Term
song
Definition
song /song/ isim şarkı, türkü I like this song very much. Bu şarkıyı çok seviyorum.
Term
son-in-law
Definition
son-in-law /'saninlo:/ isim damatHis son-in-law works in a bank. Damadı bir bankada çalışıyor.
Term
soon
Definition
soon /su:n/ zarf 1- yakında, birazdan I will finish this work soon. Bu işi yakında bitireceğim. 2- erken He came too soon. Çok erken geldi.
Term
sore
Definition
sore /so:/ sıfat ağrılı, acıyan My feet are sore. Ayaklarım ağrıyor.
Term
sorry
Definition
sorry /'sori/ 1- sıfat üzgün Why is he sorry? O neden üzgün? 2- ünlem Sorry!, I'm sorry! Affedersiniz!, Özür dilerim! Sorry! I've lost your book. Affedersin! Kitabını kaybettim.
Term
sort
Definition
sort /so:t/ isim tür, cins, çeşit What sort of thing are you looking for? Ne tür bir şey arıyorsunuz?
Term
sound
Definition
sound /saund/ isim ses Can you hear the sound of music? Müziğin sesini duyabiliyor musun?
Term
soup
Definition
soup /su:p/ isim çorba Would you like some soup? Biraz çorba ister misiniz?
Term
sour
Definition
sour /sauı/ sıfat ekşi This lemon is very sour. Bu limon çok ekşi.
Term
south
Definition
south /saut/ isim güney Antalya is in the south of Turkey. Antalya Türkiye'nin güneyindedir.
Term
space
Definition
space /speys/ isim 1- uzay Yuri Gagarin was the first astronaut who went into space. Yuri Gagarin uzaya giden ilk astronottu. 2- alan, yer We need more space. Daha çok alana ihtiyacımız var.
Term
spaceship
Definition
spaceship /'speysşip/ isim uzay gemisi The spaceship came from Mars. Uzay gemisi Mars'tan geldi.
Term
spade
Definition
spade /speyd/ isim bahçıvan beli, kürek He dug the hole with a spade. Çukuru bir belle kazdı.
Term
spaghetti
Definition
spaghetti /spı'geti/ isim spagetti, çubuk makarna We ate spaghetti in an Italian restaurant. Bir İtalyan lokantasında spagetti yedik.
Term
spam
Definition
spam /spem/ isim istenmeyen e-posta, e-posta sağanağı I hate receiving spams. İstenmeyen e-postalardan nefret ediyorum.
Term
spare
Definition
spare /speı/ sıfat yedek Have you checked the spare wheel? Yedek lastiği kontrol ettin mi?
Term
sparrow
Definition
sparrow /’sperou/ isim serçe The sparrow is a small bird. Serçe küçük bir kuştur.
Term
speak
Definition
speak /spi:k/ fiil spoke /spouk/, spoken /'spoukın/ konuşmak I want to speak to you. Seninle konuşmak istiyorum.
Term
speaker
Definition
speaker /'spi:kı/ isim 1- konuşmacı He is not a good speaker. İyi bir konuşmacı değildir. 2- hoparlör One of the speakers of the computer is not working. Bilgisayar hoparlörlerinden biri çalışmıyor.
Term
special
Definition
special /'speşıl/ sıfat özel This is a special day for me. Bu benim için özel bir gün.
Term
specialist
Definition
specialist /'speşılist/ isim uzman You should consult a specialist. Bir uzmana danışmalısın.
Term
species
Definition
species /'spi:şi:z/ isim tür, cins Pandas are a rare species. Pandalar nadir türlerdir.
Term
specific
Definition
specific /spı'sifik/ sıfat 1- özel, hususi We should mind their specific needs. Onların özel gereksinimlerini göz önüne almalıyız. 2- açık, kesin, tam, net I asked him to be more specific. Ondan daha net olmasını istedim.
Term
spectator
Definition
spectator /spek'teytı/ isim seyirci, izleyici There weren't many spectators at the football match yesterday. Dün futbol maçında fazla seyirci yoktu.
Term
speech
Definition
speech /spi:ç/ isim konuşma His speech was boring. Konuşması sıkıcıydı.
Term
speed
Definition
speed /spi:d/ isim hız What's the speed limit in the city? Şehir içinde hız sınırı kaç?
Term
spend
Definition
spend /spend/ fiil spent /spent/ 1- harcamak Have you spent all your money? Bütün paranı harcadın mı? 2- (vakit) geçirmek Where did you spend your holiday? Tatilini nerede geçirdin?
Term
spice
Definition
spice /spays/ isim baharat Did you add spice to the soup? Çorbaya baharat kattın mı?
Term
spider
Definition
spider /'spaydı/ isim örümcek That spider is poisonous. Şu örümcek zehirlidir.
Term
spinach
Definition
spinach /'spinic/ isim ıspanak She ate the spinach. Ispanağı yedi.
Term
spirit
Definition
spirit /'spirit/ isim ruh, can Our great leader is dead, but his spirit still lives on. Yüce önderimiz öldü, ancak onun ruhu hâlâ yaşıyor.
Term
spoil
Definition
spoil /spoyl/ fiil spoilt /spoylt/ bozmak, mahvetmek He spoilt my plans. Planlarımı bozdu.
Term
spoke
Definition
spoke /spouk/ fiil bkz. speak; He spoke to me yesterday. Benimle dün konuştu.
Term
spoken
Definition
spoken /'spoukın/ fiil bkz. speak; Jane hasn’t spoken to me since we got divorced. Jane boşandığımızdan beri benimle konuşmadı.
Term
sponge
Definition
sponge /spanc/ isim sünger Sponges are very expensive. Süngerler çok pahalı.
Term
spoon
Definition
spoon /spu:n/ isim kaşık This spoon is dirty. Bu kaşık kirli.
Term
sport
Definition
sport /spo:t/ isim spor What sports do you like? Ne sporlarından hoşlanırsın?
Term
spring
Definition
spring /spring/ isim ilkbahar Spring is the season before summer. İlkbahar yazdan önceki mevsimdir.
Term
spy
Definition
spy /spay/ isim casus James Bond is a famous spy. James Bond ünlü bir casustur.
Term
squirrel
Definition
squirrel /'skwirıl/ isim sincap The squirrel picked nuts for winter. Sincap kış için fındık topladı.
Term
stadium
Definition
stadium /'steydiım/ isim stadyum The football stadium was full. Futbol stadyumu doluydu.
Term
stage
Definition
stage /steyc/ isim sahne The clown was on the stage. Palyaço sahnedeydi.
Term
stairs
Definition
stairs /steız/ isim merdiven I met him on the stairs. Onunla merdivende karşılaştım.
Term
stamp
Definition
stamp /stemp/ isim pul She put a stamp on the letter. Mektubun üstüne bir pul koydu.
Term
stand
Definition
stand /stend/ fiil stood /stud/ 1- ayakta durmak, dikelmek Don't stand in front of the TV. Televizyonun önünde dikelme. 2- stand up ayağa kalkmak You don't have to stand up. Ayağa kalkmak zorunda değilsiniz.
Term
standard
Definition
standard /'stendıd/ isim, sıfat standart There will be new standards for hospital cleanness. Hastane temizliği için yeni standartlar olacak.
Term
star
Definition
star /sta:/ isim yıldız Look at the stars in the sky. Gökteki yıldızlara bak.
Term
stare
Definition
stare /steı/ fiil dik dik bakmak Why are you staring at me? Neden bana dik dik bakıyorsun?
Term
start
Definition
start /sta:t/ fiil başlamak; başlatmak She started to cry. Ağlamaya başladı.
Term
starve
Definition
starve /sta:v/ fiil açlıktan ölmek If you don't eat, you starve. Yemezsen açlıktan ölürsün.
Term
state
Definition
state /steyt/ 1- isim devlet The railways are under the state control. Demiryolları devlet denetimi altındadır. 2- isim hal, durum I was in a terrible state in hospital. Hastanede çok kötü durumdaydım. 3- fiil belirtmek, bildirmek, anlatmak Clearly state your name and your telephone number. Adınızı ve telefon numaranızı açıkça belirtin.
Term
station
Definition
station /'steyşın/ isim istasyon The train stopped at the station. Tren istasyonda durdu.
Term
statue
Definition
statue /'steçu:/ isim heykel, yontu There are many statues of Atatürk in Istanbul. İstanbul'da birçok Atatürk heykeli vardır.
Term
stay
Definition
stay /stey/ fiil kalmak We are staying in a hotel. Bir otelde kalıyoruz.
Term
steak
Definition
steak /steyk/ isim biftek I had steak for dinner. Akşam yemeğinde biftek yedim.
Term
steal
Definition
steal /sti:l/ fiil stole /stoul/, stolen /'stoulın/ çalmak He often steals other people's money. O sık sık başkalarının parasını çalar.
Term
steam
Definition
steam /sti:m/ isim buhar, buğu There is steam on the windows. Camlarda buğu var.
Term
steel
Definition
steel /sti:l/ isim çelik Steel is a very hard metal. Çelik çok sert bir metaldir.
Term
step
Definition
step /step/ isim adım The baby took three steps forward and fell. Bebek ileriye üç adım attı ve düştü.
Term
stereo
Definition
stereo / steriou/ isim müzik seti Do you have a stereo? Müzik setin var mı?
Term
stick
Definition
stick /stik/ 1- fiil stuck /stak/ saplamak; saplanmak He stuck a pin into the cloth. Kumaşa bir iğne sapladı. 2- fiil yapışmak; yapıştırmak I forgot to stick a stamp on the letter. Mektuba pul yapıştırmayı unuttum. 3- isim sopa, değnekHe hit me with a stick. Bana sopayla vurdu.
Term
still
Definition
still /stil/ 1- zarf hâlâ He is still sleeping. Hâlâ uyuyor. 2- sıfat hareketsiz Stand still! Hareketsiz dur!
Term
sting
Definition
sting /sting/ fiil stung /stang/ sokmak An insect stung me. Beni bir böcek soktu.
Term
stock
Definition
stock /stok/ isim stok We have large stocks of food in the shop. Mağazada büyük yiyecek stoğumuz var.
Term
stocking
Definition
stocking /'stoking/ isim uzun çorap I've lost one of my stockings. Uzun çoraplarımdan birini kaybettim.
Term
stole
Definition
stole /stoul/ fiil bkz. steal; He stole my camera. Fotoğraf makinemi çaldı.
Term
stolen
Definition
stolen /'stoulın/ fiil bkz. steal;The burglars have stolen everything! Hırsızlar her şeyi çalmışlar!
Term
stomach
Definition
stomach /'stamık/ isim mide All food passes through the stomach. Bütün yiyecekler mideden geçer.
Term
stone
Definition
stone /stoun/ isim taş The stone was heavy. Taş ağırdı.
Term
stood
Definition
stood /stud/ fiil bkz. stand; He stood near the window. Pencerenin yanında durdu.
Term
stool
Definition
stool /stu:l/ isim tabure She sat on a stool. Bir tabureye oturdu.
Term
stop
Definition
stop /stop/ fiil durmak; durdurmak Stop here please. Burada dur lütfen.
Term
store
Definition
store /sto:/ 1- fiil depolamak, saklamak We must store some of this food. Bu yiyeceğin birazını saklamalıyız. 2- isim büyük mağaza, dükkân I went to the furniture store yesterday. Dün mobilya mağazasına gittim.
Term
storm
Definition
storm /sto:m/ isim fırtına The storm destroyed the buildings. Fırtına binaları yıktı.
Term
story
Definition
story /'sto:ri/ isim hikâye, öykü She read the children a story. Çocuklara bir öykü okudu.
Term
stove
Definition
stove /stouv/ isim soba The stove is in the kitchen. Soba mutfaktadır.
Term
straight
Definition
straight /streyt/ zarf dümdüz, düz Go straight ahead. Dümdüz ileri git.
Term
strange
Definition
strange /streync/ sıfat acayip, garip She told me a very strange story. Bana çok garip bir hikâye anlattı.
Term
stranger
Definition
stranger /'streyncı/ isim yabancı I'm a stranger here. Ben buraların yabancısıyım.
Term
strawberry
Definition
strawberry /'stro:bıri/ isim çilekDo you like strawberry jam? Çilek reçeli sever misin?
Term
stream
Definition
stream /stri:m/ isim ırmak Let’s have a swim in the stream! Hadi ırmakta yüzelim.
Term
street
Definition
street /stri:t/ isim cadde, sokakThe street is very narrow. Cadde çok dar.
Term
strength
Definition
strength /strengt/ isim kuvvet, güç You don't need much strength to take part in this sport. Bu spora katılmak için çok güce ihtiyacınız yoktur.
Term
stress
Definition
stress /stres/ isim gerilim, gerginlik I have been under a lot of stress lately. Son zamanlarda çok gerginlik içindeyim.
Term
strict
Definition
strict /strikt/ sıfat sıkı, dikkatli, tam This game has strict rules. Bu oyunun sıkı kuralları var.
Term
strike
Definition
strike /strayk/ 1- fiil struck /strak/ vurmak He struck the thief. Hırsıza vurdu. 2- isim grev The strike lasted six months. Grev 6 ay sürdü. 3- go on strike grev yapmak The workers went on strike. İşçiler grev yaptı.
Term
stripe
Definition
stripe /strayp/ isim kumaş yolu, çizgi, çubuk His uniform has blue stripes. Üniformasında mavi çizgiler var.
Term
strong
Definition
strong /strong/ sıfat güçlüI'm stronger than you. Ben senden daha güçlüyüm.
Term
strongly
Definition
strongly /'strongli/ zarf kuvvetle, şiddetle, sertçe They are strongly against this idea. Bu fikre şiddetle karşılar.
Term
structure
Definition
structure /'strakçı/ isim yapı The structure of this text is very unusual. Bu metnin yapısı çok sıradışı.
Term
stubborn
Definition
stubborn /'stabın/ sıfat inatçıMy donkey is very stubborn. Eşeğim çok inatçı.
Term
stuck
Definition
stuck /stak/ fiil bkz. stick; I stuck a pin in the board. Tahtaya bir toplu iğne sapladım.
Term
student
Definition
student /'styu:dınt/ isim öğrenci The students worked very hard for the exam. Öğrenciler sınav için çok sıkı çalıştılar.
Term
studio
Definition
studio /'styu:diou/ isim stüdyo The artist has a studio here. Sanatçının burada bir stüdyosu var.
Term
study
Definition
study /'stadi/ fiil (ders) çalışmak, okumakWhere do you study? Nerede okuyorsun?
Term
stupid
Definition
stupid /'styu:pid/ sıfat 1- aptal, salak He is really stupid. O gerçekten salak. 2- saçma What a stupid sentence! Ne saçma bir cümle!
Term
subject
Definition
subject /'sabcikt/ isim konu I don't have any opinions on that subject. O konuda hiç fikrim yok.
Term
submarine
Definition
submarine /sabmı'ri:n/ isim denizaltı The submarine dived deep under the sea. Denizaltı denizin altına, derine daldı.
Term
substance
Definition
substance /'sabstıns/ isim madde, cisimWhat is that substance? O cisim ne?
Term
subway
Definition
subway /'sabwey/ isim 1- yeraltı geçidi Where's the subway? Yeraltı geçidi nerede? 2- metro I want to go there by subway. Oraya metroyla gitmek istiyorum.
Term
succeed
Definition
succeed /sık'si:d/ fiil başarmak He succeeded after three years of hard work. Üç yıl sıkı çalıştıktan sonra başardı.
Term
success
Definition
success /sık'ses/ isim başarı The meeting was a great success. Toplantı büyük bir başarıydı.
Term
successful
Definition
successful /sık'sesfıl/ sıfat başarılı The play was very successful. Oyun çok başarılıydı.
Term
such
Definition
such /saç/ zamir böyle, şöyle, öyle I've never seen such a silly film! Böyle aptalca bir film hiç görmemiştim.
Term
suck
Definition
suck /sak/ fiil emmek I used to suck my thumb when I was a child. Çocukken başparmağımı emerdim.
Term
sudden
Definition
sudden /'sadın/ sıfat ani It was a sudden attack, wasn't it? Ani bir saldırıydı, değil mi?
Term
suddenly
Definition
suddenly /'sadınli/ zarf aniden, birdenbire Suddenly it started to rain. Aniden yağmur yağmaya başladı.
Term
suffer
Definition
suffer /'safı/ fiil acı çekmek He was suffering great pain. Büyük acı çekiyordu.
Term
sugar
Definition
sugar /'şugı/ isim şeker She put sugar into the bowl. Kâseye şeker koydu.
Term
suggest
Definition
suggest /sı'cest/ fiil önermek I suggest that we (should) leave early. Erken gitmeyi öneriyorum.
Term
suggestion
Definition
suggestion /sı'cesçın/ isim öneri They refused my suggestion. Önerimi reddettiler.
Term
suit
Definition
suit /su:t/ 1- isim takım elbise, takım He wore a black suit. Siyah bir takım elbise giydi. 2- fiil yakışmak, açmak That colour suits you. O renk sana yakışıyor.
Term
sum
Definition
sum /sam/ isim toplam, tutar They had a large sum of money. Onların çok miktarda parası vardı.
Term
summer
Definition
summer /'samı/ isim yaz Summer is the hottest season. Yaz en sıcak mevsimdir.
Term
sun
Definition
sun /san/ isim güneş The sun is very hot in summer. Güneş yazın çok sıcak.
Term
sunflower
Definition
sunflower /'sanflauı/ isim ayçiçeği, günebakan Sunflowers follow the sun. Ayçiçekleri güneşi izlerler.
Term
sung
Definition
sung /sang/ fiil bkz. sing; He hasn't sung his new song yet. Yeni şarkısını henüz söylemedi.
Term
sunglasses
Definition
sunglasses /'sangla:siz/ isim güneş gözlüğü I left my sunglasses in the car. Güneş gözlüğümü arabada bıraktım.
Term
sunk
Definition
sunk /sank/ fiil bkz. sink; The ship sunk. Gemi battı.
Term
sunlight
Definition
sunlight /'sanlayt/ isim güneş ışığı Our new flat gets a lot of sunlight. Yeni dairemiz çok güneş ışığı alıyor.
Term
sunny
Definition
sunny /'sani/ sıfat güneşli Today is very sunny. Bugün hava çok güneşli
Term
sunrise
Definition
sunrise /'sanrayz/ isim gündoğumu, güneş doğması They watched the sunrise. Güneşin doğuşunu seyrettiler.
Term
sunset
Definition
sunset /'sanset/ isim günbatımı, gurup I'll be there before sunset. Günbatımından önce orada olacağım.
Term
sunshine
Definition
sunshine /'sanşayn/ isim güneş ışığı Don’t sit long in the sunshine. Güneş ışığında uzun oturmayın.
Term
supermarket
Definition
supermarket /'su:pıma:kit/ isim süpermarket The supermarket is open on sundays. Süpermarket pazar günleri açık.
Term
supper
Definition
supper /'sapı/ isim akşam yemeği Your supper is ready. Akşam yemeğin hazır.
Term
supply
Definition
supply /sı'play/ 1- fiil tedarik etmek, sağlamak, vermek They supply the school with water and food. Okula su ve yiyecek veriyorlar. 2- isim tedarik, miktar We need a large supply of gas in winter. Kışın çok miktarda doğal gaza ihtiyacımız oluyor.
Term
support
Definition
support /sı'po:t/ 1- fiil desteklemek I support your plan. Senin planını destekliyorum. 2- isim destek We need support from parents. Anne babaların desteğine ihtiyaç duyarız.
Term
suppose
Definition
suppose /sı'pouz/ fiil sanmak I suppose I'd better do some homework. Sanırım biraz ödev yapsam iyi olur.
Term
sure
Definition
sure /şuı/ sıfat emin Are you sure that you saw her? Onu gördüğünden emin misin?
Term
surf
Definition
surf /sö:f/ fiil sörf yapmak, gezinmek He surfs the internet every day. Her gün internette gezinir.
Term
surface
Definition
surface /'sö:fis/ isim yüzey What is on the surface of the moon? Ayın yüzeyinde ne var?
Term
surname
Definition
surname /'sö:neym/ isim soyad What is your surname? Soyadın ne?
Term
surprise
Definition
surprise /sı'prayz/ 1- fiil şaşırtmak He always surprises me. Beni hep şaşırtır. 2- isim sürpriz I have a surprise for you. Sana bir sürprizim var.
Term
surprising
Definition
surprising /sı'prayzing/ sıfat şaşırtıcı The news was very surprising. Haber çok şaşırtıcıydı.
Term
survey
Definition
survey /'sö:vey/ isim anket Do you know the result of the survey? Anket sonucunu biliyor musun?
Term
suspicious
Definition
suspicious /sıs'pişıs/ sıfat kuşkulanan, kuşkucu I'm suspicious of that man. O adamdan kuşkulanıyorum.
Term
swallow
Definition
swallow /'swolou/ fiil yutmak I can't swallow this pill. Bu hapı yutamam.
Term
swam
Definition
swam /swem/ fiil bkz. swim; We swam to the island. Adaya yüzdük.
Term
swan
Definition
swan /swon/ isim kuğu I like swans very much. Kuğuları çok severim.
Term
swear
Definition
swear /sweı/ fiil swore /swo:/, sworn /swo:n/ 1- yemin etmek I swear I told you the truth. Yemin ederim sana doğruyu söyledim. 2- küfretmek, sövmek When he is very angry he swears. Çok kızgın olduğu zaman küfreder.
Term
sweat
Definition
sweat /swet/ fiil terlemek I started to sweat. Terlemeye başladım.
Term
sweater
Definition
sweater /'swetı/ isim süveter, kazak Put your sweater on! Süveterini giy!
Term
sweep
Definition
sweep /swi:p/ fiil swept /swept/ süpürmek, temizlemek She sweeps all the floors every day. Her gün bütün yerleri süpürür.
Term
sweet
Definition
sweet /swi:t/ sıfat tatlı; şekerli The tea was very sweet. Çay çok şekerliydi.
Term
swell
Definition
swell /swel/ fiil swelled /sweld/, swollen /'swoulın/ şişmek, kabarmak Rice swells when you cook it. Pirinci pişirince kabarır.
Term
swim
Definition
swim /swim/ fiil swam /swem/, swum /swam/ yüzmekI like to swim in the sea. Denizde yüzmeyi severim.
Term
swimmer
Definition
swimmer /'swimı/ isim yüzücü Mark is a good swimmer. Mark iyi bir yüzücü.
Term
swimming pool
Definition
swimming pool /'swiming pu:l/ isim yüzme havuzu There are too many people in the swimming pool. Havuzda çok insan var.
Term
switch
Definition
switch /swiç/ 1- isim anahtar, düğme Where is the switch? Düğme nerde? 2- switch off (elektrik) düğmesini kapamak Switch off the radiator. Radyatörün düğmesini kapa. 3- switch on elektrik düğmesini açmak Switch on the television. Televizyonu aç.
Term
swollen
Definition
swollen /'swoulın/ sıfat bkz. swell; Your hands have swollen. Ellerin şişmiş.
Term
sword
Definition
sword /so:d/ isim kılıç We saw the swords at the museum. Müzedeki kılıçları gördük.
Term
swum
Definition
swum /swam/ fiil bkz. swim;Have you swum in this lake before? Daha önce bu gölde yüzmüş müydün?
Term
syllable
Definition
syllable /'silıbıl/ isim hece"Ball" is only one syllable. "Ball" sadece tek hecedir.
Term
system
Definition
system /'sistım/ isim sistem, dizge What do you think of the education system? Eğitim sistemi hakkında ne düşünüyorsun?
Term
table
Definition
table /'teybıl/ isim masa This table is always dusty. Bu masa hep tozlu
Term
table tennis
Definition
table tennis /'teybıl 'tenis/ isim masa tenisi I used to play table tennis. Eskiden masa tenisi oynardım.
Term
tailor
Definition
tailor /'teylı/ isim terzi My tailor sews beautiful clothes. Terzim güzel elbiseler diker.
Term
take
Definition
take /teyk/ fiil took /tuk/, taken /'teykın/ almak, götürmek Take the book from the table. Kitabı masadan al.
Term
talk
Definition
talk /to:k/ fiil konuşmak I talk to my mother every day on the phone. Annemle her gün telefonda konuşurum.
Term
talkative
Definition
talkative /'to:kıtiv/ sıfat konuşkan, geveze Jack is very talkative. Jack çok konuşkandır.
Term
tall
Definition
tall /to:l/ sıfat uzun boylu; yüksek My father is taller than me. Babam benden daha uzun boylu.
Term
tangerine
Definition
tangerine /tencı'ri:n/ isim mandalina The tangerine was very sweet. Mandalina çok tatlıydı.
Term
tap
Definition
tap /tep/ isim muslukThis tap is leaking. Bu musluk sızdırıyor.
Term
tape
Definition
tape /teyp/ isim bant, şerit Put the tape in the tape recorder. Bandı teybe koy.
Term
tape recorder
Definition
tape recorder /'teyp-riko:dı/ isim teyp The tape-recorder is broken. Teyp bozuk.
Term
taste
Definition
taste /teyst/ 1- fiil tatmak I tasted the soup. Çorbayı tattım. 2- fiil tadı olmak, tat vermek This soup tastes sour. Bu çorbanın ekşi tadı var. 3- isim tat This melon has no taste. Bu kavunun hiç tadı yok.
Term
taught
Definition
taught /to:t/ fiil bkz. teach; The teacher taught us the future tense. Öğretmen bize gelecek zamanı öğretti.
Term
tax
Definition
tax /teks/ isim vergi I have paid my taxes to the government. Hükümete vergilerimi ödedim.
Term
taxi
Definition
taxi /'teksi/ isim taksi I came by taxi. Taksiyle geldim.
Term
tea
Definition
tea /ti:/ isim çay Do you want some tea? Biraz çay ister misin?
Term
teach
Definition
teach /ti:ç/ fiil taught /to:t/ öğretmek; ders vermek Teach me how to dance. Bana dans etmesini öğret.
Term
teacher
Definition
teacher /'ti:çı/ isim öğretmen She is a good teacher. O iyi bir öğretmendir.
Term
teaching
Definition
teaching /'ti:çing/ isim öğretim, öğretmenlik She loves teaching. Öğretmenliği seviyor.
Term
team
Definition
team /ti:m/ isim takımMy team won the basketball match. Takımım basketbol maçını kazandı.
Term
teapot
Definition
teapot /'ti:pot/ isim çaydanlık, demlik Please bring the teapot from the kitchen. Lütfen mutfaktan çaydanlığı getir.
Term
tear1
Definition
tear1 /teı/ fiil tore /to:/, torn /to:n/ yırtmak; yırtılmak How did you tear your shirt? Gömleğini nasıl yırttın?
Term
tear2
Definition
tear2 /tiı/ isim gözyaşı She was in tears. Gözyaşları içindeydi.
Term
technique
Definition
technique /tek'ni:k/ isim teknik, yordam He used a new technique to do his work. İşini yapmak için yeni bir teknik kullandı.
Term
technology
Definition
technology /tek'nolıci/ isim teknoloji Technology is changing fast. Teknoloji hızla değişiyor.
Term
teeth
Definition
teeth /ti:t/ isim dişler (tekili tooth) You should brush your teeth every day. Dişlerini her gün fırçalamalısın.
Term
telegram
Definition
telegram /'teligrem/ isim telgraf, telyazı I got a telegram yesterday. Dün bir telgraf aldım.
Term
telegraph
Definition
telegraph /'teligra:f/ isim telgraf They sent the news by telegraph. Haberi telgrafla yolladılar.
Term
telephone
Definition
telephone /'telifoun/ 1- isim telefon The telephone isn't working. Telefon çalışmıyor. 2- fiil telefon etmekI must telephone my mother immediately. Hemen anneme telefon etmeliyim.
Term
teletext
Definition
teletext /'telitekst/ isim teletekst, yazı görüntüleme Teletexts are widely used in many fields. Teletekstler birçok alanda yaygın olarak kullanılıyor.
Term
television
Definition
television /'telivijın/ isim televizyon This television is very old. Bu televizyon çok eski.
Term
tell
Definition
tell /tel/ fiil told /tould/ anlatmak, söylemek He tells me lies all the time. Bana her zaman yalan söyler.
Term
temperature
Definition
temperature /'temprıçı/ isim ısı The temperature was 40°C today. Bugün ısı 40 dereceydi.
Term
temporary
Definition
temporary /'tempırıri/ sıfat geçici Don’t worry. This is a temporary situation. Endişelenme. Bu geçici bir durum.
Term
tenant
Definition
tenant /'tenınt/ isim kiracı Are you happy with your tenant? Kiracından memnun musun?
Term
tennis
Definition
tennis /'tenis/ isim tenis Can you play tennis? Tenis oynayabilir misin?
Term
tent
Definition
tent /tent/ isim çadır They slept in a tent. Bir çadırda uyudular.
Term
term
Definition
term /tö:m/ isim sömestir, yarıyıl How long is this term? Bu yarıyıl ne kadar sürüyor?
Term
terrific
Definition
terrific /tı'rifik/ sıfat çok iyi, olağanüstü I had a terrific holiday. Çok iyi bir tatil yaptım.
Term
territory
Definition
territory /'teritıri/ isim toprak, arazi This territory belongs to natives. Bu arazi yerlilere ait.
Term
test
Definition
test /test/ isim test Have you passed the test? Testi geçtin mi?
Term
text
Definition
text /tekst/ isim metin The text was written by the headmaster. Metin müdür tarafından yazılmıştı.
Term
textbook
Definition
textbook /'tekstbuk/ isim ders kitabı Our new textbook has interesting stories. Yeni ders kitabımızda ilginç hikâyeler var.
Term
than
Definition
than /den/ edat -den, -dan I am taller than you. Ben senden daha uzun boyluyum.
Term
thank
Definition
thank /tenk/ fiil teşekkür etmek Thank you very much. Çok teşekkür ederim.
Term
thanks
Definition
thanks /tenks/ ünlem, isim teşekkürler She accepted the gift with words of thanks. Hediyeyi teşekkür sözleriyle kabul etti.
Term
that
Definition
that /det/ zamir (çoğulu those /douz/) 1- şu, o That house is for sale. Şu ev satılık. 2- -dığı, -diğiI knew that she would be late. Geç kalacağını biliyordum.
Term
the
Definition
the /di:, dı/ (Adlara belirlilik kavramı veren bir sözcük.) Give me the book. Bana kitabı ver.
Term
theatre
Definition
theatre /'tiıtı/ isim tiyatro Shall we go to the theatre tonight? Bu gece tiyatroya gidelim mi?
Term
their
Definition
their /deı/ zamir onların Their house is very big. Onların evi çok büyük.
Term
theirs
Definition
theirs /deız/ zamir onlarınki Is this car theirs? Bu araba onlarınki mi?
Term
them
Definition
them /dım, dem/ zamir onları, onlara I will see them tomorrow. Onları yarın göreceğim.
Term
themselves
Definition
themselves /dım'selvz/ zamir kendileri They painted the walls themselves. Duvarları kendileri boyadılar.
Term
then
Definition
then /den/ zarf 1- o zaman I'll be in Paris by then. O zamana kadar ben Paris'te olacağım. 2- ondan sonra, daha sonra What did you do then? Ondan sonra ne yaptın? 3- bu durumda, öyleyse Let's go then. Gidelim öyleyse.
Term
there
Definition
there /deı/ zarf orada, oraya When did you go there? Oraya ne zaman gittin?
Term
thermometer
Definition
thermometer /tı'momitı/ isim termometre The thermometer is broken. Termometre kırık.
Term
these
Definition
these /di:z/ zamir bunlar Are these your books? Bunlar senin kitapların mı?
Term
they
Definition
they /dey/ zamir onlar They went to America last year. Onlar geçen yıl Amerika'ya gittiler.
Term
thick
Definition
thick /tik/ sıfat kalın This book is thicker than yours. Bu kitap seninkinden daha kalın.
Term
thief
Definition
thief /ti:f/ isim hırsız I think Steve is the thief. Bence hırsız Steve'dir.
Term
thin
Definition
thin /tin/ sıfat ince; zayıf; seyrek That man is very thin. Şu adam çok zayıf.
Term
thing
Definition
thing /ting/ isim şeyWhat is the name of that thing? O şeyin adı ne?
Term
think
Definition
think /tink/ fiil thought /to:t/ 1- düşünmek Can animals think? Hayvanlar düşünebilir mi? 2- sanmak I think it will rain. Sanırım yağmur yağacak.
Term
third
Definition
third /tö:d/ sıfat üçüncü This is the third beer you have drunk. Bu içtiğin üçüncü bira.
Term
thirsty
Definition
thirsty /'tö:sti/ sıfat susamış I'm thirsty, give me some water. Susadım, bana biraz su ver.
Term
this
Definition
this /dis/ zamir (çoğulu these /di:z/) bu This is a dictionary. Bu bir sözlüktür.
Term
those
Definition
those /douz/ zamir şunlar, onlar (tekili that) Those shoes are mine. Şu ayakkabılar benim.
Term
thought
Definition
thought /to:t/ fiil bkz. think; He thought he would go to work in Germany. Almanya'ya çalışmaya gideceğini düşünmüştü.
Term
threaten
Definition
threaten /'tretın/ fiil tehdit etmek Don't threaten me. Beni tehdit etme.
Term
threw
Definition
threw /tru:/ fiil bkz. throw; He threw the ball. Topu fırlattı.
Term
throat
Definition
throat /trout/ isim boğaz, gırtlak She had a sore throat. Boğaz ağrısı vardı.
Term
throne
Definition
throne /troun/ isim taht The king sat on his throne. Kral tahtına oturdu.
Term
through
Definition
through /tru:/ edat içinden, arasındanHe walked through the park. Parkın içinden yürüdü.
Term
throughout
Definition
throughout /tru:'aut/ zarf, edat her yanında, baştan başa He travelled throughout the world. Dünyayı baştan başa dolaştı.
Term
throw
Definition
throw /trou/ fiil threw /tru:/, thrown /troun/ atmak, fırlatmakDon't throw your rubbish in the streets. Çöpünüzü sokaklara atmayın.
Term
thumb
Definition
thumb /tam/ isim başparmak The baby is sucking its thumb. Bebek başparmağını emiyor.
Term
thunder
Definition
thunder /'tandı/ isim gök gürültüsü Can you hear the thunder? Gök gürültüsünü duyabiliyor musun?
Term
thunderstorm
Definition
thunderstorm /'tandısto:m/ isim yıldırımlı fırtına There was a thunderstorm last night. Dün gece yıldırımlı bir fırtına vardı.
Term
thus
Definition
thus /das/ zarf böylece, böyle They didn't watch TV, thus they missed the news. Televizyon izlemediler, böylece haberi kaçırdılar.
Term
ticket
Definition
ticket /'tikit/ isim bilet I want two tickets, please. İki bilet istiyorum, lütfen.
Term
tidy
Definition
tidy /'taydi/ sıfat derli toplu, temiz Her room is always very tidy. Onun odası her zaman çok derli topludur.
Term
tie
Definition
tie /tay/ 1- fiil bağlamak They tied the man to a tree. Adamı bir ağaca bağladılar. 2- isim kravat He wore a white shirt and a black tie. Beyaz bir gömlek ve siyah bir kravat giyiyordu.
Term
tiger
Definition
tiger /'taygı/ isim kaplan Tigers are beautiful but dangerous. Kaplanlar güzeldir ama tehlikelidirler.
Term
tight
Definition
tight /tayt/ sıfat sıkı, gergin These jeans are too tight. Bu kot pantolon çok sıkı.
Term
till
Definition
till /til/ bağlaç kadar, dek I will work till I've finished. Bitirene kadar çalışacağım.
Term
time
Definition
time /taym/ isim 1- vakit, zaman Don't waste your time. Zamanını boş yere harcama. 2- defa, kere I've been there 4 times. Oraya dört kere gittim.
Term
timetable
Definition
timetable /'taymteybıl/ isim 1- tarife Have you checked the timetable for the next train? Bir sonraki tren için tarifeye baktın mı? 2- ders programı They have changed the school timetable. Ders programını değiştirmişler.
Term
tin
Definition
tin /tin/ isim teneke (kutu) Please put the empty tins in the bucket. Lütfen boş, teneke kutuları kovaya koyun.
Term
tip
Definition
tip /tip/ isim bahşiş We should give the waiter some tip. Garsona biraz bahşiş vermeliyiz.
Term
tire
Definition
tire /tayı/ fiil yormak His new job tires him. Yeni işi onu yoruyor.
Term
tired
Definition
tired /'tayıd/ sıfat yorgunI'm very tired. Çok yorgunum.
Term
title
Definition
title /'taytıl/ isim (kitap, film, vb. de) adWhat is the title of the film? Filmin adı ne?
Term
to
Definition
to /tı, tu:/ edat -e, -a He went to İzmir. O İzmir'e gitti.
Term
toast
Definition
toast /toust/ isim kızarmış ekmek I want some more toast. Biraz daha kızarmış ekmek istiyorum.
Term
tobacco
Definition
tobacco /tı'bekou/ isim tütün Where does tobacco grow in Turkey? Türkiye'de nerede tütün yetişir?
Term
today
Definition
today /tı'dey/ zarf bugün Today is Tuesday. Bugün Salı.
Term
toe
Definition
toe /tou/ isim ayak parmağıI hurt my toes when I was dancing. Dans ederken ayak parmaklarımı incittim.
Term
together
Definition
together /tı'gedı/ zarf birlikte They went to the concert together. Konsere birlikte gittiler.
Term
toilet
Definition
toilet /'toylit/ isim tuvalet Where is the toilet? Tuvalet nerede?
Term
tomato
Definition
tomato /tı'matou/ isim domatesGive me another tomato. Bana bir domates daha ver.
Term
tomorrow
Definition
tomorrow /tı'morou/ zarf yarın What are you doing tomorrow? Yarın ne yapıyorsun?
Term
ton
Definition
ton /tan/ isim ton The car weighed a ton. Araba bir ton geldi.
Term
tongue
Definition
tongue /tang/ isim dil The doctor looked at my tongue. Doktor dilime baktı.
Term
tonight
Definition
tonight /tı'nayt/ zarf bu gece, bu akşam Tonight I'm going to the cinema. Bu gece sinemaya gidiyorum.
Term
too
Definition
too /tu:/ zarf de, daWill you come too? Sen de gelecek misin?
Term
took
Definition
took /tuk/ fiil bkz. take; He took his daughter to the dentist. Kızını dişçiye götürdü.
Term
tool
Definition
tool /tu:l/ isim alet Where are my tools? Aletlerim nerede?
Term
tooth
Definition
tooth /tu:t/ isim (çoğulu teeth /ti:t/) diş The dentist wants to pull my tooth out. Dişçi dişimi çekmek istiyor.
Term
toothache
Definition
toothache /'tu:teyk/ isim diş ağrısıI've got toothache. Dişim ağrıyor.
Term
toothbrush
Definition
toothbrush /'tu:tbraş/ isim diş fırçasıI want to buy a new toothbrush. Yeni bir diş fırçası almak istiyorum.
Term
toothpaste
Definition
toothpaste /'tu:tpeyst/ isim diş macunu He cleaned his teeth with toothpaste. Diş macunuyla dişlerini temizledi.
Term
top
Definition
top /top/ isim tepe, doruk; örtü, kapakHe stood at the top of the hill. Tepenin ucunda durdu.
Term
tortoise
Definition
tortoise /'to:tıs/ isim kaplumbağa The tortoise moved very slowly. Kaplumbağa çok yavaş hareket etti.
Term
total
Definition
total /'toutıl/ sıfat toplam The total cost of building is still unknown. Binanın toplam maliyeti hâlâ bilinmiyor.
Term
touch
Definition
touch /taç/ fiil 1- dokunmak Don't touch the paintings. Tablolara dokunma! 2- değmek Your skirt is touching the ground. Eteğin yere değiyor.
Term
tour
Definition
tour /tuı/ isim tur, gezi They did a tour of Europe. Avrupa turu yaptılar.
Term
tourist
Definition
tourist /'tuırist/ isim turist There are many tourists in Istanbul. İstanbul'da birçok turist var.
Term
towards
Definition
towards /tı'wo:dz/ edat -e doğru He ran towards the train. Trene doğru koştu.
Term
towel
Definition
towel /tauıl/ isim havlu He dried himself on the towel. Kendisini havluyla kuruladı.
Term
tower
Definition
tower /tauı/ isim kule Galata tower is very famous. Galata kulesi çok ünlüdür.
Term
town
Definition
town /taun/ isim şehir, kent; kasaba Sinop is a small town. Sinop küçük bir şehirdir.
Term
toy
Definition
toy /toy/ isim oyuncak The child broke his toy. Çocuk oyuncağını kırdı.
Term
tractor
Definition
tractor /'trektı/ isim traktör That tractor belongs to the farmer. O traktör çiftçiye aittir.
Term
trade
Definition
trade /treyd/ isim ticaret What trade does your father work in? Baban ne ticaretinde çalışıyor?
Term
traditional
Definition
traditional /trı'dişınıl/ sıfat geleneksel It is our traditional holiday. O bizim geleneksel tatilimizdir.
Term
traffic
Definition
traffic /'trefik/ isim trafik The traffic is very bad. Trafik çok kötü.
Term
train
Definition
train /treyn/ 1- isim tren The train is late. Tren geç kaldı. (rötarlı)2- fiil yetiştirmek, eğitmekShe trained her dog well. Köpeğini iyi eğitti.
Term
training
Definition
training /'treyning/ isim 1- eğitim He got good training in school. Okulda iyi bir eğitim gördü. 2- antrenman, çalışma You can keep fit through exercise and training. Egzersiz ve idmanlarla formda kalabilirsin.
Term
tramp
Definition
tramp /tremp/ isim serseri The tramp slept under a tree. Serseri bir ağacın altında uyudu.
Term
transfer
Definition
transfer /trens'fö:/ 1- isim transfer The footballer wants a transfer to another team. Futbolcu başka bir takıma transfer olmak istiyor. 2- fiil taşımak, aktarmak, nakletmek He was transferred from the hospital to his home. Hastaneden evine sevk edildi.
Term
translate
Definition
translate /trens'leyt/ fiil tercüme etmek, çevirmek Can you translate this sentence into Turkish? Bu cümleyi Türkçeye çevirebilir misin?
Term
translation
Definition
translation /trens'leyşın/ isim çeviri, tercüme The translation of the book is terrible. Kitabın çevirisi berbat.
Term
transport
Definition
transport /'trenspo:t/ isim taşıma, taşımacılık, nakliye We need a better public transport system. Daha iyi bir toplu taşıma sistemine ihtiyacımız var.
Term
trap
Definition
trap /trep/ isim kapan, tuzak He caught a rabbit in the trap. Tuzakla bir tavşan yakaladı.
Term
travel
Definition
travel /'trevıl/ fiil seyahat etmek I will travel to London by plane. Londra'ya uçakla seyahat edeceğim.
Term
tray
Definition
tray /trey/ isim tepsi She put the glasses on the tray. Bardakları tepsiye koydu.
Term
tread
Definition
tread /tred/ fiil trod /trod/, trodden /'trodın/ basmak, çiğnemek Don't tread on the flowers! Çiçeklere basma!
Term
treasure
Definition
treasure /trejı/ isim hazine The pirate ship was full of treasure. Korsan gemisi hazine doluydu.
Term
tree
Definition
tree /tri:/ isim ağaç There are many birds in this tree. Bu ağaçta birçok kuş var.
Term
trial
Definition
trial /trayıl/ isim duruşma He lied at the trial. Duruşmada yalan söyledi.
Term
trick
Definition
trick /trik/ isim hile, düzen, oyun They played tricks on me. Bana oyun oynadılar.
Term
trigger
Definition
trigger /trigı/ isim tetik He pulled the trigger. Tetiği çekti.
Term
trip
Definition
trip /trip/ isim gezi, gezinti Have a good trip! İyi gezintiler!
Term
trod
Definition
trod /trod/ fiil bkz. tread; He trod on a broken bottle. Kırık bir şişeye bastı.
Term
trodden
Definition
trodden /'trodın/ fiil bkz. tread;I think I have trodden on a frog. Galiba bir kurbağaya bastım.
Term
troop
Definition
troop /tru:p/ isim küme, takım, sürü A troop of children are playing outside. Bir sürü çocuk dışarıda oynuyor. 2- askerler, askeri kuvvetler More than 3,000 troops fought in the battle. Muharebede 3.000'den fazla asker çarpıştı.
Term
trouble
Definition
trouble /'trabıl/ isim 1- üzüntü, sıkıntıWhat's your trouble? Sıkıntın ne? 2- bela, dert, sorun You are looking for trouble. Sen bela arıyorsun. 3- be in trouble başı dertte olmakI'm in trouble. Başım dertte. 4- get into trouble başını derde sokmak He got into trouble again. Yine başını derde soktu.
Term
trousers
Definition
trousers /'trauzız/ isim pantolon I'm going to iron my trousers. Pantolonumu ütüleyeceğim.
Term
truck
Definition
truck /trak/ isim kamyon This truck has 10 wheels. Bu kamyonun 10 tekerleği var.
Term
true
Definition
true /tru:/ sıfat doğru, gerçek That news is not true. O haber doğru değil.
Term
trumpet
Definition
trumpet /'trampit/ isim borazan I can't play the trumpet. Borazan çalamam.
Term
trunks
Definition
trunks /tranks/ isim erkek mayosu I forgot to bring my trunks! Mayomu getirmeyi unuttum.
Term
trust
Definition
trust /trast/ fiil güvenmek You can trust me. Bana güvenebilirsin.
Term
truth
Definition
truth /tru:t/ isim gerçek Tell me the truth. Bana gerçeği söyle.
Term
try
Definition
try /tray/ fiil 1- denemek Try this pencil. It's better. Bu kalemi dene. Daha iyi. 2- çalışmak, uğraşmak I'm trying to understand. Anlamaya çalışıyorum.
Term
tube
Definition
tube /tyu:b/ isim 1- tüp He opened the tube of toothpaste. Diş macunu tüpünü açtı. 2- boru There's a hole in this tube. Bu boruda bir delik var.
Term
tulip
Definition
tulip /'tyu:lip/ isim lale The garden was full of tulips. Bahçe lalelerle doluydu.
Term
tunnel
Definition
tunnel /'tanıl/ isim tünel The tunnel was very dark. Tünel çok karanlıktı.
Term
turn
Definition
turn /tö:n/ 1- fiil dönmek; döndürmek The car turned the corner. Araba köşeyi döndü. 2- isim sıra It's your turn. Sıra sende. 3- turn off (ışık, televizyon vb.) kapamak Turn the light off. Işığı kapa. 4- turn on (ışık, televizyon vb.) açmakWill you please turn on the radio? Lütfen radyoyu açar mısın?
Term
TV
Definition
TV /ti: 'vi:/ isim TV, televizyonThere is a good film on TV tonight. Bu gece televizyonda iyi bir film var.
Term
tweezers
Definition
tweezers /'twi:zız/ isim cımbız She's looking for the tweezers. Cımbızı arıyor.
Term
twice
Definition
twice /tways/ zarf iki defa, iki kere I've seen that film twice. O filmi iki kere gördüm.
Term
twin
Definition
twin /twin/ isim ikiz This is my twin brother. Bu benim ikiz kardeşim.
Term
type
Definition
type /tayp/ 1- isim çeşit, tür What type of bird is this? Bu ne tür bir kuş? 2- fiil daktiloyla yazmak Can you type this letter for me? Benim için bu mektubu daktiloyla yazabilir misin?
Term
tyre
Definition
tyre /tayı/ isim dış lastik The driver had to change the tyre. Şoför dış lastiği değiştirmek zorunda kaldı.
Term
ugly
Definition
ugly /'agli/ sıfat çirkinWhat an ugly building! Ne çirkin bir bina!
Term
umbrella
Definition
umbrella /am'brelı/ isim şemsiye I left my umbrella at home. Şemsiyemi evde bıraktım.
Term
unbelievable
Definition
unbelievable /anbi'li:vıbıl/ sıfat inanılmaz What you did was unbelievable. Yaptığın şey inanılmazdı.
Term
uncle
Definition
uncle /'ankıl/ isim amca, dayı, enişte My uncle is a driver. Dayım şofördür.
Term
uncomfortable
Definition
uncomfortable /an'kamfıtıbıl/ sıfat rahat olmayan, rahatsız This bed is very uncomfortable. Bu yatak çok rahatsız.
Term
unconscious
Definition
unconscious /an'konşıs/ sıfat baygın The patient lay unconscious on the bed. Hasta yatakta baygın yattı.
Term
under
Definition
under /'andı/ edat altında, altına He hid under the bed. Yatağın altına saklandı.
Term
underground
Definition
underground /'andıgraund/ isim yeraltı We used the underground passage. Yeraltı geçidini kullandık.
Term
understand
Definition
understand /andı'stend/ fiil understood /andı'stud/ anlamak I didn't understand anything. Hiçbir şey anlamadım.
Term
understanding
Definition
understanding /andı'stending/ sıfat anlayışlıHe has an understanding boss. Anlayışlı bir patronu var.
Term
undertake
Definition
undertake /andı'teyk/ fiil undertook /andı'tuk/, undertaken /andı'teykın/ üzerine almak, üstlenmekI cannot undertake such a hard task. Böyle zor bir görevi üstlenemem.
Term
undertaken
Definition
undertaken /andı'teykın/ fiil bkz. undertake; He has undertaken the job willingly. İşi seve seve üstlendi.
Term
undertook
Definition
undertook /andı'tuk/ fiil bkz. undertake; He undertook to deliver the goods. Malları teslim etmeyi üstlendi.
Term
underwear
Definition
underwear /'andıweı/ isim iç çamaşırı Does that shop sell underwear? Şu dükkân iç çamaşırı satıyor mu?
Term
unemployment
Definition
unemployment /anim'ploymınt/ isim işsizlik The unemployment rate is high in this city. Bu şehirde işsizlik oranı yüksektir.
Term
unfortunately
Definition
unfortunately /an'fo:çınıtli/ zarf maalesef, ne yazık ki Unfortunately, I missed the chance. Maalesef, bu şansı kaçırdım.
Term
unhappy
Definition
unhappy /an'hepi/ sıfat mutsuz You look unhappy. Mutsuz görünüyorsun.
Term
uniform
Definition
uniform /'yu:nifo:m/ isim üniforma He had a green uniform on. Üzerinde yeşil bir üniforma vardı.
Term
union
Definition
union /'yu:niın/ isim birlik He joined the union last year. Geçen yıl birliğe katıldı.
Term
unit
Definition
unit /'yu:nit/ isim 1- ünite I didn't study the last unit. Son üniteyi çalışmadım. 2- birim The rouble is the unit of money in Russia. Ruble Rusya'nın para birimidir.
Term
united
Definition
united /yu:'naytid/ sıfat birleşmiş, birleşik A united Germany is a much stronger nation. Birleşmiş bir Almanya çok daha güçlü bir ulustur.
Term
universe
Definition
universe /'yu:nivö:s/ isim evren You are the most beautiful person in the universe. Sen evrendeki en güzel insansın.
Term
university
Definition
university /yu:ni'vö:siti/ isim üniversite She is studying law at university. O üniversitede hukuk okuyor.
Term
unkind
Definition
unkind /an'kaynd/ sıfat nezaketsiz, kırıcı, kaba You are very unkind. Çok kabasın.
Term
unknown
Definition
unknown /an'noun/ isim bilinmeyen, meçhul The writer of this song is unknown. Bu şarkının yazarı bilinmiyor.
Term
unless
Definition
unless /an'les/ bağlaç -mezse, -medikçeI won't go unless you go with me. Sen de benimle gitmezsen gitmem.
Term
unload
Definition
unload /an'loud/ fiil boşaltmak Can you unload the truck please? Kamyonu boşaltabilir misiniz lütfen?
Term
unlock
Definition
unlock /an'lok/ fiil kilidini açmakUnlock the door! Kapının kilidini aç!
Term
unlucky
Definition
unlucky /an'laki/ sıfat şanssız, talihsiz She's very unlucky. O çok şanssız.
Term
untidy
Definition
untidy /an'taydi/ sıfat düzensiz, dağınık Your room is always untidy! Odan hep dağınık!
Term
until
Definition
until /an'til/ bağlaç -e kadar, -e dek I won't start until you come. Sen gelene kadar başlamayacağım.
Term
unusual
Definition
unusual /an'yu:juıl/ sıfat alışılmamış, ender, değişik It was an unusual film. Alışılmamış bir filmdi.
Term
up
Definition
up /ap/ zarf, edat 1- yukarıya, yukarıda They climbed up the hill. Tepeden yukarıya tırmandılar.2- yukarısında, yukarısınaThere is a cat up the tree. Ağacın yukarısında bir kedi var.
Term
upon
Definition
upon /ı'pon/ edat üzerinde, üzerine He set the cup upon the table. Fincanı masanın üzerine koydu.
Term
upset
Definition
upset /ap'set/ sıfat üzgün, üzüntülü He was upset because he wasn’t invited to the party. Partiye davet edilmediği için üzgündü.
Term
upstairs
Definition
upstairs /ap'steız/ zarf üst kat; üst kata, üst katta Ali is upstairs. Ali üst katta.
Term
urgent
Definition
urgent /'ö:cınt/ sıfat acil, ivedi The telegram was urgent. Telgraf acildi.
Term
us
Definition
us /ıs, as/ zamir bizi, bize She told us a story. Bize bir öykü anlattı.
Term
use
Definition
use /yu:z/ fiil kullanmakMay I use your telephone? Telefonunuzu kullanabilir miyim?
Term
used
Definition
used /yu:st/ sıfat kullanılmış, eski He wrote on a piece of used paper. Kullanılmış bir kâğıda yazdı.
Term
useful
Definition
useful /'yu:sfıl/ sıfat faydalı, yararlıThis is a useful dictionary. Bu yararlı bir sözlüktür.
Term
useless
Definition
useless /'yu:slis/ sıfat yararsız This book is useless. Bu kitap yararsız.
Term
user
Definition
user /'yu:zı/ isim kullanıcı, kullanan Some users received strange e-mails. Bazı kullanıcılar garip e-postalar aldı.
Term
usual
Definition
usual /'yu:juıl/ sıfat her zamanki, alışılmış, olağan He came late as usual. Her zamanki gibi geç geldi.
Term
usually
Definition
usually /'yu:juıli/ zarf genellikle He usually has lunch at school. Genellikle öğle yemeğini okulda yer.
Term
vacancy
Definition
vacancy /'veykınsi/ isim boş yer We don’t have any vacancy in the hotel. Otelde hiç boş yerimiz yok.
Term
vaccination
Definition
vaccination /veksi'neyşın/ isim aşı The child had a vaccination against cholera. Çocuk koleraya karşı aşı oldu.
Term
vacuum cleaner
Definition
vacuum cleaner /'vekyum kli:nı/ isim elektrik süpürgesi I cleaned my room with the vacuum cleaner. Odamı elektrik süpürgesiyle temizledim.
Term
vague
Definition
vague /veyg/ sıfat belirsiz, anlaşılmaz Her answer was vague. Cevabı belirsizdi.
Term
valley
Definition
valley /'veli/ isim vadi They live in the valley. Vadide yaşıyorlar.
Term
valuable
Definition
valuable /'velyuıbıl/ sıfat değerli This necklace is very valuable. Bu kolye çok değerli.
Term
value
Definition
value /'velyu:/ isim değer The value of the money has fallen a lot. Paranın değeri çok düştü.
Term
van
Definition
van /ven/ isim kamyonet He rented a van to move his things. Eşyalarını taşımak için bir kamyonet kiraladı.
Term
vanilla
Definition
vanilla /vı'nilı/ isim vanilyaThe cook put a little vanilla in the pudding. Aşçı pudinge biraz vanilya koydu.
Term
various
Definition
various /'veıriıs/ sıfat çeşitli, değişik There are various ways of cooking eggs. Yumurtayı pişirmenin değişik yolları var.
Term
vase
Definition
vase /va:z/ isim vazo There was a red rose in the vase. Vazoda kırmızı bir gül vardı.
Term
veal
Definition
veal /vi:l/ isim dana eti I bought a kilo of veal. Bir kilo dana eti aldım.
Term
vegetable
Definition
vegetable /'vectıbıl/ isim sebze Onion is a vegetable. Soğan bir sebzedir.
Term
vein
Definition
vein /veyn/ isim damar The doctor couldn’t find the vein in my left arm. Doktor sol kolumdaki damarı bulamadı.
Term
velvet
Definition
velvet /'velvit/ isim kadife She bought a velvet dress. Kadife bir elbise aldı.
Term
verb
Definition
verb /vö:b/ isim (dilbilgisinde) fiil, eylem"Begin" is a verb. "Başlamak" bir fiildir.
Term
very
Definition
very /'veri/ zarf çok You're very clever. Çok akıllısın.
Term
vest
Definition
vest /vest/ isim fanila Your vest is in the wardrobe. Fanilan giysi dolabında.
Term
vicar
Definition
vicar /'vikı/ isim papaz The vicar lives next to the church. Papaz kilisenin bitişiğinde oturur.
Term
victory
Definition
victory /'viktıri/ isim zafer Our team had its first victory yesterday. Takımımız dün ilk zaferini elde etti.
Term
video
Definition
video /'vidiou/ isim video Have you got a video? Videon var mı?
Term
view
Definition
view /vyu:/ isim 1- manzara, görünümWhat a beautiful view! Ne güzel bir manzara! 2- görüşIn my view she's right. Benim görüşüme göre o haklı.
Term
village
Definition
village /'vilic/ isim köyI was born in a small village. Ben küçük bir köyde doğdum.
Term
vinegar
Definition
vinegar /'vinigı/ isim sirkeI don't like vinegar in my salad. Salatamda sirke sevmem.
Term
violet
Definition
violet /'vayılıt/ isim menekşe These violets smell beautiful. Bu menekşeler güzel kokuyor.
Term
violin
Definition
violin /vayı'lin/ isim keman My grandfather used to play the violin. Dedem eskiden keman çalardı.
Term
virtue
Definition
virtue /'vö:çu:/ isim fazilet, erdem Patience is a virtue. Sabır bir erdemdir.
Term
vision
Definition
vision /'vijın/ isim 1- görme gücü, görüşDoctors say that my vision is very good. Doktorlar görüşümün çok iyi olduğunu söylüyor. 2- ileriyi görme, vizyon We need a man of vision for this job. Bu iş için vizyon sahibi bir adama ihtiyacımız var.
Term
visit
Definition
visit /'vizit/ 1- isim ziyaret My friend is here for a visit. Arkadaşım ziyaret için burada. 2- fiil ziyaret etmek I visit my aunt twice a week. Haftada iki kere teyzemi ziyaret ederim.
Term
visitor
Definition
visitor /'vizitı/ isim ziyaretçi You've got a visitor. Ziyaretçiniz var.
Term
vital
Definition
vital /'vaytıl/ sıfat yaşam için gerekli, çok önemli, hayati The question is of vital importance. Sorun, hayati önemi haizdir.
Term
vocabulary
Definition
vocabulary /vou'kebyulıri/ isim sözcük dağarcığı He has a small vocabulary. Onun küçük bir sözcük dağarcığı var.
Term
voice
Definition
voice /voys/ isim ses Her voice is very nice. Onun sesi çok güzel.
Term
volcano
Definition
volcano /vol'keynou/ isim yanardağ The volcano erupted and killed many people. Yanardağ patladı ve birçok insanı öldürdü.
Term
volleyball
Definition
volleyball /'volibo:l/ isim voleybol We're going to play volleyball this afternoon. Bu öğleden sonra voleybol oynayacağız.
Term
vote
Definition
vote /vout/ 1- isim oyLet's put it to the vote. Bunu oya koyalım. 2- fiil oy vermek You are too young to vote. Oy vermek için çok gençsin.
Term
voucher
Definition
voucher /'vauçı/ isim senet, makbuz, belge Put the vouchers in this safe. Makbuzları bu kasaya koy.
Term
vowel
Definition
vowel /'vauıl/ isim sesli harf There are 5 vowels in English. İngilizcede 5 tane sesli harf vardır.
Term
voyage
Definition
voyage /'voyic/ isim deniz yolculuğu He went on a voyage to India. Hindistan'a deniz yolculuğuna çıktı.
Term
vulture
Definition
vulture /'valçı/ isim akbaba The vultures ate the dead lion. Akbabalar ölü aslanı yediler.
Term
wage(s)
Definition
wage(s) /weyc(iz)/ isim ücret What is your weekly wage? Haftalık ücretin ne?
Term
waist
Definition
waist /weyst/ isim bel She's got a thin waist. Onun ince bir beli var.
Term
wait
Definition
wait /weyt/ fiil beklemekI'm waiting for the bus. Otobüsü bekliyorum.
Term
waiter
Definition
waiter /'weytı/ isim garson Call the waiter. Garsonu çağır.
Term
waitress
Definition
waitress /'weytris/ isim kadın garson There are 5 waitresses at this restaurant. Bu lokantada 5 kadın garson var.
Term
wake
Definition
wake /weyk/ fiil woke /wouk/, woken /'woukın/ uyanmak; uyandırmak I woke up at 7 this morning. Bu sabah 7'de uyandım.
Term
walk
Definition
walk /wo:k/ 1- fiil yürümekWe've been walking for hours. Saatlerdir yürüyoruz. 2- isim yürüyüşLet's have a walk. Bir yürüyüş yapalım.
Term
wall
Definition
wall /wo:l/ isim duvarI hung the pictures on the wall. Resimleri duvara astım.
Term
wallet
Definition
wallet /'wolit/ isim para cüzdanı The old man dropped his wallet. Yaşlı adam cüzdanını düşürdü.
Term
walnut
Definition
walnut /'wo:lnat/ isim ceviz This walnut tree is very old. Bu ceviz ağacı çok yaşlıdır.
Term
want
Definition
want /wont/ fiil istemek I want to go home. Eve gitmek istiyorum.
Term
war
Definition
war /wo:/ isim savaş We don't want war. Savaş istemiyoruz.
Term
wardrobe
Definition
wardrobe /wo:droub/ isim gardırop, giysi dolabı She hung her clothes in the wardrobe. Giysilerini gardıroba astı.
Term
warm
Definition
warm /wo:m/ sıfat sıcak The weather was warm yesterday. Dün hava sıcaktı.
Term
warn
Definition
warn /wo:n/ fiil uyarmak I've warned you. Seni uyarmıştım.
Term
was
Definition
was /waz, wız/ fiil bkz. be; She was at the bus stop. Otobüs durağındaydı.
Term
wash
Definition
wash /woş/ fiil yıkamak; yıkanmak Wash your hands before you start eating. Yemeye başlamadan önce ellerini yıka.
Term
washing machine
Definition
washing machine /'woşing mışi:n/ isim çamaşır makinesi I haven't got a washing machine. Çamaşır makinem yok.
Term
watch
Definition
watch /woç/ 1- fiil seyretmek, izlemek They are watching television. Televizyon seyrediyorlar. 2- isim saat, kol saati He looked at his watch. Saatine baktı.
Term
water
Definition
water /'wo:tı/ 1- isim su Drink some water. Biraz su iç. 2- fiil sulamak Don’t forget to water the plants. Bitkileri sulamayı unutma.
Term
waterfall
Definition
waterfall /'wo:tıfo:l/ isim çağlayan There are beautiful waterfalls in Antalya. Antalya'da güzel çağlayanlar var.
Term
watermelon
Definition
watermelon /'wo:tımelın/ isim karpuz The watermelon I bought yesterday was delicious. Dün aldığım karpuz nefisti.
Term
wave
Definition
wave /weyv/ 1- fiil el sallamak She waved at me. Bana el salladı. 2- isim dalga We swam against the waves. Dalgalara karşı yüzdük.
Term
wavy
Definition
wavy /'weyvi/ sıfat dalgalı The sea is wavy today. Deniz bugün dalgalı.
Term
way
Definition
way /wey/ isim yol Show me the way, please. Bana yolu göster, lütfen.
Term
we
Definition
we /wi, wi:/ zamir biz We are your friends. Biz senin arkadaşınız.
Term
weak
Definition
weak /wi:k/ sıfat zayıf, güçsüz I was very weak after my illness. Hastalığımdan sonra çok güçsüzdüm.
Term
weapon
Definition
weapon /'wepın/ isim silah The police found a lot of weapons in the house. Polis evde birçok silah buldu.
Term
wear
Definition
wear /weı/ fiil wore /wo:/, worn /wo:n/ giymek Why don't you wear your new skirt? Neden yeni eteğini giymiyorsun?
Term
weather
Definition
weather /'wedı/ isim hava What's the weather like there? Orada hava nasıl?
Term
webcam
Definition
webcam /'webkem/ isim internet kamerası My webcam gives very clear pictures. Benim internet kameram iyi görüntü veriyor.
Term
webcast
Definition
webcast /'webka:st/ isim internet yayını We watched the webcast of the match. Maçı internet yayınından izledik.
Term
website
Definition
website /'websayt/ isim web sitesi There are many interesting websites online. Çevrimiçi birçok ilginç web sitesi vardır.
Term
wedding
Definition
wedding /'weding/ isim nikâh, düğün The wedding was at 3 p.m. Düğün saat öğleden sonra 3'teydi.
Term
week
Definition
week /wi:k/ isim hafta There are 52 weeks in a year. Bir yılda 52 hafta vardır.
Term
weekend
Definition
weekend /wi:k'end/ isim hafta sonu What are you doing at the weekend? Hafta sonunda ne yapıyorsun?
Term
weigh
Definition
weigh /wey/ fiil 1- tartmak I weighed myself. Kendimi tarttım. 2- ağırlığında olmak, gelmek I weigh 36 kg. 36 kg ağırlığındayım.
Term
weight
Definition
weight /weyt/ isim ağırlık What's the weight of that stone? O taşın ağırlığı ne?
Term
welcome
Definition
welcome /'welkım/ fiil hoş geldiniz demek, karşılamak We welcomed the teacher with flowers. Öğretmeni çiçeklerle karşıladık.
Term
well
Definition
well /wel/ sıfat, zarf iyi You don't look well. İyi görünmüyorsun.
Term
went
Definition
went /went/ fiil bkz. go She went to Morocco last year. Geçen yıl Fas'a gitti.
Term
were
Definition
were /wö:, wı/ fiil bkz. be; They were half an hour late. Yarım saat geç kalmışlardı.
Term
west
Definition
west /west/ isim batı Izmir is in the west of Turkey. İzmir Türkiye'nin batısındadır.
Term
western
Definition
western /'westın/ 1- sıfat batılı France is one of the western countries. Fransa batılı ülkelerden biridir. 2- isim kovboy filmi Do you like westerns? Kovboy filmlerini sever misin?
Term
wet
Definition
wet /wet/ sıfat ıslak These trousers are still wet. Bu pantolon hâlâ ıslak.
Term
whale
Definition
whale /weyl/ isim balina The Blue Whale is the world's biggest animal. Mavi Balina dünyanın en büyük hayvanıdır.
Term
what
Definition
what /wot/ zamir ne, neyi What do you want from me? Benden ne istiyorsun?
Term
whatever
Definition
whatever /wo'tevı/ zamir her ne She didn't listen to whatever he was saying. O her ne diyorsa dinlemedi.
Term
wheat
Definition
wheat /wi:t/ isim buğday They grow wheat in these fields. Bu tarlalarda buğday yetiştirirler.
Term
wheel
Definition
wheel /wi:l/ isim tekerlek This lorry has six wheels. Bu kamyonun altı tekerleği var.
Term
when
Definition
when /wen/ zamir ne zaman When are you leaving? Ne zaman gidiyorsun?
Term
where
Definition
where /weı/ zamir nereye; nerede Where do you want to go? Nereye gitmek istiyorsun?
Term
whether
Definition
whether /'wedı/ bağlaç -ip -mediği(ni)I asked her whether she was coming. Ona gelip gelmeyeceğini sordum.
Term
which
Definition
which /wiç/ zamir hangi Which bag is yours? Hangi çanta seninki?
Term
while
Definition
while /wayl/ bağlaç esnasında, -ken She telephoned me while I was having a shower. Ben duş alırken bana telefon etti.
Term
whisky
Definition
whisky /'wiski/ isim viski There was a bottle of whisky in the fridge yesterday. Dün dolapta bir şişe viski vardı.
Term
whisper
Definition
whisper /'wispı/ fiil fısıldamak She whispered in my ear. Kulağıma fısıldadı.
Term
whistle
Definition
whistle /'wisıl/ 1- isim ıslık I opened the window when I heard his whistle. Islığını duyunca pencereyi açtım. 2- düdük The referee lost his whistle. Hakem düdüğünü kaybetti.
Term
white
Definition
white /wayt/ sıfat beyaz Where are my white socks? Beyaz çoraplarım nerede?
Term
who
Definition
who /hu:/ zamir kim, kimi, kime Who are you? Sen kimsin?
Term
whole
Definition
whole /houl/ sıfat bütün, tüm She ate the whole cake. Bütün pastayı yedi.
Term
whom
Definition
whom /hu:m/ zamir kimi, kime Whom did you visit last week? Geçen hafta kimi ziyaret ettin?
Term
whose
Definition
whose /hu:z/ zamir kimin Whose gloves are these? Bunlar kimin eldivenleri?
Term
why
Definition
why /way/ zamir niçin, neden Why did you go there? Oraya niçin gittin?
Term
wide
Definition
wide /wayd/ sıfat geniş This river is very wide. Bu nehir çok geniş.
Term
widow
Definition
widow /'widou/ isim dul kadın He married a widow last week. Geçen hafta dul bir kadınla evlendi.
Term
widower
Definition
widower /'widouı/ isim dul erkekMy boss is a widower. Patronum dul bir erkek.
Term
width
Definition
width /widt/ isim en, genişlik What is the width of that door? Şu kapının genişliği ne kadar?
Term
wife
Definition
wife /wayf/ isim hanım, eş My wife works in a bank. Karım bir bankada çalışır.
Term
wild
Definition
wild /wayld/ sıfat vahşi That horse is very wild. Şu at çok vahşi.
Term
will
Definition
will /wil/ fiil would /wud/ 1- -cek, -cakI will be there in 10 minutes. 10 dakika içinde orada olacağım. 2- Will you -er misiniz?, -ar mısınız? Will you please open the door? Lütfen kapıyı açar mısın?
Term
willing
Definition
willing /'wiling/ sıfat gönüllü, razı, istekli He doesn’t look too willing to help us. Bize yardım etmeye pek istekli görünmüyor.
Term
win
Definition
win /win/ fiil won /wan/ kazanmak I think he is going to win the race. Bence o yarışı kazanacak.
Term
wind
Definition
wind /wind/ isim rüzgâr Can you hear the wind? Rüzgârı duyabiliyor musun?
Term
window
Definition
window /'windou/ isim pencere Can you clean the windows, too? Pencereleri de temizleyebilir misin?
Term
windy
Definition
windy /'windi/ sıfat rüzgârlı I get a headache on windy days. Rüzgarlı günlerde başım ağrır.
Term
wine
Definition
wine /wayn/ isim şarap There is a bottle of wine in the fridge. Buzdolabında bir şişe şarap var.
Term
wing
Definition
wing /wing/ isim kanat The bird's wing was broken. Kuşun kanadı kırıktı.
Term
winner
Definition
winner /'winı/ isim kazanan, galip He was the winner of the match. O maçın galibiydi.
Term
winter
Definition
winter /'wintı/ isim kış Winter is the coldest season. Kış en soğuk mevsimdir.
Term
wipe
Definition
wipe /wayp/ fiil silmekWipe the table please. Masayı sil lütfen.
Term
wire
Definition
wire /wayı/ isim tel Don't touch the electric wires. Elektrik tellerine dokunma.
Term
wise
Definition
wise /wayz/ sıfat akıllı, bilgili, bilge Gregory is a wise man. Gregory akıllı bir adam.
Term
wish
Definition
wish /wiş/ fiil arzu etmek, dilemek I wish you success in your new job. Yeni işinde başarı dilerim.
Term
with
Definition
with /wid/ edat ile Come with me. Benimle gel.
Term
without
Definition
without /wi'daut/ zarf, edat -siz, -sız; -meksizin, -medenI went there without money. Oraya parasız gittim.
Term
witness
Definition
witness /'witnis/ isim tanık The witness was lying. Tanık yalan söylüyordu.
Term
wives
Definition
wives /wayvz/ isim hanımlar, eşler (tekil wife)He's got two wives. Onun iki eşi var.
Term
wolf
Definition
wolf /wulf/ isim (çoğulu wolves /wulvz/) kurt There were wolves in the forest. Ormanda kurtlar vardı.
Term
woman
Definition
woman /'wumın/ isim (çoğulu women /'wimin/) kadın What a nice woman! Ne hoş bir kadın!
Term
won
Definition
won /wan/ fiil bkz. win;Who won the big prize in the competition? Yarışmada büyük ödülü kim kazandı?
Term
wonderful
Definition
wonderful /'wandıfıl/ sıfat harika, şahane, olağanüstü You're wonderful tonight! Bu gece harikasın!
Term
wood
Definition
wood /wud/ isim odun; tahta He put some wood in the stove. Sobaya biraz odun koydu.
Term
woodpecker
Definition
woodpecker /'wudpekı/ isim ağaçkakan I've never seen a woodpecker in my life. Ben hayatımda hiç ağaçkakan görmedim.
Term
wool
Definition
wool /wul/ isim yün This suit is hundred percent wool. Bu takım elbise yüzde yüz yündür.
Term
woollen
Definition
woollen /'wulın/ sıfat yünlü She wore a woollen jumper. Yünlü bir kazak giydi.
Term
word
Definition
word /wö:d/ isim kelime, sözcükI don't believe a word you say! Söylediğin bir kelimeye bile inanmıyorum.
Term
work
Definition
work /wö:k/ 1- fiil çalışmakI don't work on Sundays. Pazar günleri çalışmam. 2- isim iş; çalışma I usually go to work by bus. İşe çoğunlukla otobüsle giderim.
Term
worker
Definition
worker /'wö:kı/ isim işçi My father is a worker. Babam bir işçidir.
Term
working
Definition
working /'wö:king/ sıfat çalışan, işçiMy father belongs to the working class. Babam işçi sınıfına mensuptur.
Term
workman
Definition
workman /'wö:kmın/ isim (çoğulu workmen /wö:kmın/) işçi The workmen have almost finished the bridge. İşçiler köprüyü hemen hemen bitirdiler.
Term
workshop
Definition
workshop /wö:kşop/ isim atölye, iş yeri The tools in the workshop are very old. Atölyedeki aletler çok eski.
Term
world
Definition
world /wö:ld/ isim dünya The world is round. Dünya yuvarlaktır.
Term
worn
Definition
worn /wo:n/ fiil bkz. wear; She has worn her green dress again. Yine yeşil elbisesini giymiş.
Term
worry
Definition
worry /'wari/ fiil 1- rahatsız etmek, kaygılandırmak, üzmek My mother's illness worries me. Annemin hastalığı beni üzüyor. 2- üzülmek, kaygılanmak Don't worry! Kaygılanma!
Term
worse
Definition
worse /wö:s/ sıfat daha kötü His English is worse than mine. Onun İngilizcesi benimkinden daha kötü.
Term
would
Definition
would /wud/ fiil bkz. will; He said he would come. Geleceğini söyledi.
Term
wound
Definition
wound /wu:nd/ isim yara Did you see his wounds? Onun yaralarını gördün mü?
Term
wrap
Definition
wrap /rep/ fiil paketlemek, sarmak Can you wrap this book in white paper? Bu kitabı beyaz kağıda sarar mısın?
Term
wrestler
Definition
wrestler /'reslı/ isim güreşçi The wrestler was very strong. Güreşçi çok güçlüydü.
Term
wrinkle
Definition
wrinkle /'rinkıl/ isim kırışıklık My grandfather has deep wrinkles on his face. Büyükbabamın yüzünde derin kırışıklıklar var.
Term
wrist
Definition
wrist /rist/ isim bilek, el bileğiShe broke her wrist playing basketball. Basketbol oynarken bileğini kırdı.
Term
write
Definition
write /rayt/ fiil wrote /rout/, written /'ritın/ yazmak Write your name on the blackboard. Adını tahtaya yaz.
Term
writer
Definition
writer /'raytı/ isim yazar He wants to be a writer. Yazar olmak istiyor.
Term
wrong
Definition
wrong /rong/ sıfat yanlışIs my answer wrong? Yanıtım yanlış mı?
Term
wrote
Definition
wrote /rout/ fiil bkz. write;I wrote a letter to my uncle. Amcama bir mektup yazdım.
Term
X-ray
Definition
X-ray /eks'rey/ isim röntgen You must have an X-ray. Röntgen çektirmelisiniz.
Term
yacht
Definition
yacht /yot/ isim yatThat old man has a yacht. Şu yaşlı adamın bir yatı var.
Term
yawn
Definition
yawn /yo:n/ fiil esnemekHe is yawning again. Yine esniyor.
Term
year
Definition
year /yiı/ isim yılI've been in Istanbul for five years. Beş yıldır İstanbul'dayım.
Term
yellow
Definition
yellow /'yelou/ sıfat sarı I gave my yellow T-shirt to my brother. Sarı tişörtümü kardeşime verdim.
Term
yes
Definition
yes /yes/ zarf evetShe said "yes". "Evet" dedi.
Term
yesterday
Definition
yesterday /'yestıdi/ zarf dünWhere were you yesterday? Dün neredeydin?
Term
yet
Definition
yet /yet/ zarf henüz, daha It isn't dark yet. Henüz hava karanlık değil.
Term
yoghurt
Definition
yoghurt /'yogıt/ isim yoğurtShe ate all the yoghurt. Bütün yoğurdu yedi.
Term
you
Definition
you /yu:/ zamir 1- sen; sizYou are my best friend. Sen benim en iyi arkadaşımsın. 2- seni, sana; sizi, sizeI love you. Seni seviyorum.
Term
young
Definition
young /yang/ sıfat genç Joe is the youngest student in our classroom. Joe sınıfımızda en genç öğrencidir.
Term
your
Definition
your /yo:/ zamir senin; sizinIs this your book? Bu senin kitabın mı?
Term
yours
Definition
yours /yo:z/ zamir seninki; sizinki This pen is yours. Bu kalem seninki.
Term
yourself
Definition
yourself /yı'self, yo:'self/ zamir kendin Do it yourself! Onu kendin yap!
Term
yourselves
Definition
yourselves /yı'selvz, yo:'selvz/ zamir kendiniz You must do these exercises yourselves. Bu alıştırmaları kendiniz yapmalısınız.
Term
youth
Definition
youth /yu:t/ isim gençlik In his youth he was a lorry driver. Gençliğinde bir kamyon şoförüydü.
Term
zebra
Definition
zebra /zi:brı/ isim zebra Zebras live in Africa. Zebralar Afrika'da yaşarlar.
Term
zero
Definition
zero /'ziırou/ isim sıfırIt was nine below zero last night. Dün gece sıfırın altında dokuzdu.
Term
zip, zipper
Definition
zip, zipper /zip, 'zipı/ isim fermuarI want a black zip. Siyah bir fermuar istiyorum.
Term
zoo
Definition
zoo /zu:/ isim hayvanat bahçesi Your friends are at the zoo. Arkadaşların hayvanat bahçesinde.
Supporting users have an ad free experience!